Elif Key: Türkiye'nin kadınları daha cesur ve daha mücadeleci

Elif Key: Türkiye'nin kadınları daha cesur ve daha mücadeleci

Amerika'da yaşayan Türk gazeteci Elif Key, Haberglobal.com.tr için Fatma Arsan'a konuştu. Key, "Amerikalı kadınları genel olarak Türkiyeli kadınlara göre daha özgüvenli bulduğumu söyleyemem" dedi

“Türkiye’nin kadınları daha cesur, daha mücadeleci, daha zeki. Çünkü biz daha çok çözüm bulmak gereken topraklarda yaşıyoruz, bizi oyunun dışına itmeye çalışanlarla daha çok yüz yüze geliyoruz.”

Bize İki Çay Söyle adlı kitabının da yazarı, düşüncelerine, bakış açısına her anlamda tarzına hayran olduğum bir değerli gazeteci Elif Key ile buradaki gurbet penceresinden biraz dünyadaki hayatlara, biraz da insanoğluna dokunduk.

 

Elif Key: Türkiye'nin kadınları daha cesur ve daha mücadeleci - Resim : 1

Elif Key kısaca kimdir, nerede doğdu büyüdü, şimdi New York'ta yaşıyor ama buraya kadar nerelere gidip geldi?

İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Ama New York’a taşınmadan evvel de başka ülkelerde yaşama şansım olmuştu. Lakin o ülkeler Avrupa’daydı. Dolayısıyla bana New York’ta hayatta kalma şansını ve sabretme gücünü veren şehir Avrupa’da yaşamak değil, İstanbul’da büyümektir. Orada eğilip, bükülmeseydim, burada beni kırıp, kenara atarlardır.

 

Asıl ilham alacağım nokta aslında şudur: Elif Key yazmaya nasıl başladı, nasıl gazeteci oldu?

Yazmaya çok küçükken dayımın çalıştığı Hey! dergisinde ve TV7 dergisinde ufak tefek Almanca çeviriler yaparak başladım. O zamanlar plazalar yoktu, ufacık koridorlu, ufacık odalı, sigara içerek yazılarını yazan, dumandan göz gözü görmeyen toplantı masalarında hararetle haber tartışan insanlar, gazeteciler vardı. Gazete ortamında hayatımı geçirmeye karar verdiğimde 11 yaşındaydım, 20 yaşında bir dergiden içeri girdim, sonra zaten olanlar oldu.

 

Peki Elif Key Amerika'ya nasıl geldi, Amerika'yı nasıl buldu? Onun gözünden buradaki hayatı, aslında daha da ötesinde buradaki insanların hallerini ve hikayelerini dinleyebilir miyiz biraz?

 

Amerika’ya kocama iş teklifi geldiği için geldik. O, İstanbul’u bırakıp da buraya gelip gelmemeyi üç sene düşündü. Sonrasında bir gün içinde karar verip taşındık. Ama kariyerimi bırakıp Amerika’ya taşınmam mantıktan değil aşktandı. Amerika değil Alaska deseydi, oraya da giderdim.Yani buraya Amerikan rüyasını yaşamak için taşınanlardan değilim. New York’taki hayata adapte olmam zor olmadı. Çünkü ben çok içine kapalı bir insanım ve kendi başıma çok fazla vakit geçiririm. Dolayısıyla burada da tek başıma çok yürüdüm, çok gezdim, çok gözlemledim ve anladım ki sadece pasaportlarımızın rengi farklı. Dünyanın neresine gidersek gidelim insanlar aynı, dertler aynı, ikiyüzlülük aynı.

Dünya'da kadın olmak zor zanaat, memleketimizde daha da zor. Bazen yüzümü doğuya doğru çevirdiğimde çok şükür diyorum, batıya döndüğümde içimi bir umutsuzluk kaplıyor. Batı değer kazandıkça insanlarının kıymetinin azaldığı topraklarda kadınların vay haline. Biz memleketimizde ne zaman yükselen değer oluruz?

Dünyanın her yerinde kadın olmak biraz daha zor. Özelinde kadın-erkek diye ayırmayı çok sevmesem de, çünkü insan olmaya çalışan herkes için bu dünya kolay bir yer değil. Kadınlar özelinde ise her yerde daha çok şiddet gören, öldürülen, haklarına, hayatlarına tecavüz edilen insanlar olmamızın hikayesi sadece bugünün değil yüzyılların hikayesi. Ben yükselen değer olmayı beklemenin beyhude bir çaba olduğu fikrindeyim. Biz zaten yüksekteyiz, sadece bunu görmezden gelindiği bir dünyada yaşıyoruz. Ve istediğimiz, kast ettiğiniz değeri, kıymeti biz söke söke almadıkça, bağırıp çağırmadıkça -yine dünyanın her yeri için geçerli- bize vereceklerini sanmıyorum. Ya da kaşıkla verip kepçeyle alacaklar. Kepçeyi ele geçirmek gerek.

İstanbul Sözleşmesi ile ilgili sizin yüreğinizden geçenleri az çok biliyorum ama bir kez daha buradan duyurmak isterim?

Böyle bir yüzyılda, böyle bir sözleşmenin, bunun sözcülüğünü yine bizlerin yapmasının, böyle yazılı bir kağıda, ülkelerarası anlaşmaya ihtiyaç duymamızın utanç vesilesi olduğunu düşünüyorum.

 

Gördüğüm kadarıyla, Amerika’daki kadın Türkiye’ye göre daha çok ekonominin çarkları arasında; bir şekilde kendince günlüğünü çıkaracak küçük büyük her alandaki işlerde daha çok çabalamakta. Bu da ona yorgunluğu kadar ekonomik gücünü de veriyor. Bu ekonomik güç de özgüveni getiriyor.  Amerika’daki Türk kadını gerçekten daha mı güçlü? Yoksa bu sadece görünen bir yön, ağza çalınan bir parmak bal mı?

 

Öyle bir şey yok. Kadınlar daha güçlü pozisyondalar desem, buradaki kadar güçlü pozisyonda duran kadın Türkiye’de de vardır. Ben Amerikalı kadınların, burada tanıdığım görüştüğüm birkaç kadın arkadaşımı tenzih ederek, Türkiyeli kadınlara göre daha özgüvenli bulduğumu söyleyemem. Belki onlarla büyümediğim içindir. Türkiye’nin kadınları daha cesur, daha mücadeleci, daha zeki. Çünkü biz daha çok çözüm bulmak gereken topraklarda yaşıyoruz, bizi oyunun dışına itmeye çalışanlarla daha çok yüz yüze geliyoruz.

 

Çok hayatlar gördüğünüzü çok hayatlar okuduğunuzu biliyorum. Değerlendirmeleriniz çok kıymetli olacaktır; Türk kadınları olarak biz bu feodal girdabın neresindeyiz?

 

Dünyadaki her kadın gibi diyorum ya, tam ortasındayız. Bu rüzgar bizi de alıp götürmesin diye uğraşıyoruz. Lakin feodal yapı şiddet olaylarında kadını olayın üstünü örtmeye itiyor. Aynı feodal, ekonomik ve sosyal düzen kadınları savunmasız bırakıyor.

 

Elif Key'in bir günü nasıl geçer?

Sabah 5’te uyanıyorum. Biraz haberlere bakıyorum, takip ettiğim podcastler var, onları dinliyorum. Kocam uyanıyor, GS haberlerini ve dünyadaki gelişmeleri konuşuyoruz. Sonra herkes kendi işine bakmaya başlıyor. Her gün evin her yerini düzenli olarak topluyorum. Yemek yapıyorum. Ve çalışıyorum. Kitap okuyorum, vakit bulursam eski siyah beyaz Amerikan, İtalyan ve Fransız filmlerini seyrediyorum. Notlar tutuyorum. Hiçbir şey yapmadan duvara bakıyorsam, bu çalışıyorum anlamına geliyor. Sevgilileriyle, eşleriyle evi paylaşan her erkek ve kadın gibi ben de pandemi sürecinden beri kocamla aynı evi paylaştığım için kendime alanlar açmaya çalışıyorum. Merak eden olursa diye: Yoga veya meditasyon yapamıyorum. 

 

Elif Key, şimdiki aklıyla, buraya kadarki yaşamışlığıyla yaşamaya yeni başlayacak, macera perdesini yeni aralayacak kadınlar için neler söylemek ister? O olsa ne yapard;ı biz olarak, ne yapmalı ne yapmamalıyız, neler öğütler? 

 

47 yaşında bir insan olarak belki de hayatımın öğüt verecek yaşına gelmişimdir, bilemiyorum. Ama ben hayatta yaşlılarla arkadaş olmayı seçerdim. Benim ilk yaşlı arkadaşım babaannemdi. Onun sözünden çıkmadım. Bana cesaret veren hep o oldu. Hep gitmemden yana oldu. Bazı ilişkilerimden gitmemi de ona borçluyum, başka ülkelerde yaşama cesaretimi de. Hiçbir zaman ‘Yapamazsın’ demedi. Hep ‘Yaparsın, halledersin’ dedi. Ben de benden genç kadınlara ve erkeklere ve gaylere şunu söylemek istiyorum: ‘Dünya çok büyük. Korkmayın. Hepimize yetecek kadar yer var, hepimizi sevecek birileri muhakkak var. Yapamam demeyin. Yaparsınız. Sonunda ölüm yok.’ 

Kaynak: Web Özel