Kumda, suda, havada, insan DNA'sı her yerde... ABD polisi şimdi bu tekniğin peşinde

Bilim Haberleri koronavirüs Florida
Kumda, suda, havada, insan DNA'sı her yerde... ABD polisi şimdi bu tekniğin peşinde
Vahşi doğa araştırmacıları insan DNA'sının çalışmalarında kirlilik yarattığını belirtmekte. Fotoğraf: Shutterstock

İnsan DNA'sını sadece parmak izi, tükürük, kan ve saç gibi örnekler barındırmıyor, DNA'mız havada bile asılı kalabiliyor. Hatta araştırmacılar DNA'larımızın vahşi doğa çalışmalarını kirlettiğini söylemekte. Fakat şimdi bu DNA'ların suçluların tespitinde kullanılabilmesi söz konusu.

Genetik uzmanları insan DNA'sının vahşi doğada bile toplanabildiğini, bunun da toplumların ve bireylerin kişisel bilgilerine ulaşılmasına imkan tanıyabileceğini keşfetti. Hukukçular ise konunun özel hayatın ihlaline yol açabileceğini belirterek, etik uyarılarda bulunuyor.

Çevresel DNA araştırmacılarının son bulguları bilim dünyasında yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Florida Üniversitesi'nden vahşi yaşam genetik bilimcisi David Duffy'nin tesadüfen eriştiği bir bulgu etik tartışmalar başlattı. Duffy, deniz kaplumbağalarının hastalıklarını takip edebilmek için daha iyi yollar araştırdığı sırada baktığı her yerde insan DNA'sı bulduğunu belirtiyor.

Kumda, suda, havada, insan DNA'sı her yerde... ABD polisi şimdi bu tekniğin peşinde - Resim : 1
Araştırmacılar, deniz kaplumbağalarını araştırırken insan DNA'sına denk gelince çalışmalarının seyri değişmiş. Fotoğraf: Shutterstock

Vahşi doğa araştırmacıları, özellikle son 5 yılda çevresel DNA (environmental DNA/eDNA) keşfetme konusunda yeni teknikler geliştirdi. eDNA, bütün canlıların geride bıraktıkları izlerin takibini konu alan bir araştırma alanı. Çevre bilimciler, eDNA'nın havada, suda, karda, balda ve içtiğimiz çayda bile bulunabildiğini aktarıyor, bu nedenle çok güçlü ve ucuz bir araç olduğunu kaydediyor.

eDNA, istilacı türlerin yanı sıra kırılgan canlıları ve gizli vahşi yaşam popülasyonlarını keşfetmek, biyoçeşitliliği incelemek ve nesli tükenmekte olan canlıları yeniden saptayabilmek amacıyla kullanılıyor. Daha iyi açıklayabilmek adına şu bilgiyi vermek de faydalı olacak: eDNA teknolojisi, Covid-19 ve başka hastalıkların patojenlerini (hastalığa neden olan bakteri veya virüsler) takip çalışmalarında ağırlıklı olarak kullanılmakta. Fakat bilim insanları çalışmalarında aşırı miktarda insan DNA'sına denk geldiklerini, bunun da elde ettikleri verilerde kirlilik yarattığını aktarmakta. Şimdi araştırmacılar soruyor: Peki birileri çevredeki insan DNA'sını bilerek toplamaya başlarsa?

New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde ceza hukukunda yeni teknolojiler çalışmaları yürüten Erin Murphy, yeni DNA toplama tekniklerinin yasa uygulayıcıların büyük ilgisini çektiğini belirterek, ABD'de emniyetin, olağan şüphelilerin profilini tasarlamak gibi konularda onaylanmamış araçları kullanmada 'hevesli' olduğuna dikkat çekiyor (2015 yılında Güney Carolina eyaletinde gerçekleşen bir cinayette hiçbir kamera görüntüsüne ve görgü tanığına ulaşamayan polis, olay yerinde buldukları DNA'sından şüphelinin robot resmini çıkarmıştı).

Kumda, suda, havada, insan DNA'sı her yerde... ABD polisi şimdi bu tekniğin peşinde - Resim : 2
Parmak izi, insan DNA'sı barındıran örneklerden biri. Fotoğraf: Shutterstock

Teknolojik gelişmeler eDNA gibi küçük örneklerden bile kişisel bilgiler toplamayı mümkün kıldığından özel hayatın gizliliğinin korunması ve temel haklar arasında bir ayrım ortaya çıkıyor. Duffy ve ekibi, açık su yolları ve bir binanın içindeki hava gibi farklı çevresel koşullarda toplanan insan DNA'sından ne kadar bilgi toplayabileceklerini görmek için uygun maliyetli bir teknoloji kullandılar. Araştırmanın sonuçları geçtiğimiz günlerde Nature Ecology & Evolution dergisinde yayımlandı. Makaleye göre, Duffy ve ekibi sadece çevreden elde ettikleri insan DNA'sından kişilerin tıbbi durumları ve ailelerin kökleriyle ilgili bilgilere ulaştılar.

Vahşi doğa araştırmacıları da eDNA'yı kullanıyor ancak bu örneklerin sadece çok küçük bir kısmına bakıyorlar ve verileri canlının türünü belirlemek gibi basit çalışmalarda değerlendiriyorlar. Fakat Duffy, deniz kaplumbağalarının hastalıklarını araştırmak için başladıkları çalışmada şaşırtıcı derece insan eDNA'sı bulmanın kendisini ve ekibini, çevredeki DNA'ların bölgede yaşayan insanlar hakkında ne kadar bilgi barındırdığı görmeye sevk ettiğini vurguluyor.

Duffy çalışmada, sudan elde edilen eDNA'yla binlerce yıldır anneden çocuğa aktarılan mitokondriyal DNA'ya ulaştıklarını, bu verinin de ABD Adalet Bakanlığı'nın kayıplar listesinde yer alan kişilerin bulunması için gerekli bilgileri karşıladığını dile getiriyor.

Hukuk akademisyenleri, Duffy'nin ekibinin edindiği bulguların hukuk sisteminde kapsamlı bir genetik düzenlemesi yapılmasının aciliyetini gösterdiğini söylüyor. Araştırmacılar ayrıca, bu durumun böylesi kurallar söz konusu olduğunda ABD'de ortaya çıkan adaletsizliği de gösterdiğine işaret ediyor. Bu konuda ileri sürülen eleştirilerde, henüz tam sonuç almamış yeni teknolojileri bilimsel çalışmalarda kullanmak isteyen bilim insanlarına zor izin verildiği ancak aynı teknolojileri yasa uygulayıcıların daha kolay uygulamaya başladığı belirtiliyor.

DNA ÇÖPLERİNDEN DNA HAZİNESİNE

İnsan DNA'sının yeryüzünün her tarafına bir atık gibi yayıldığı on yıllardır bilinen bir gerçek. Fakat bu durum çok önemsenmiyordu. Bilim insanları çevreye dağılan insan DNA'larının bir neticeye ulaşılacak verileri sağlamak için çok küçük ve çok bozulmuş olduğu kanaatindeydi ve kan damlası ya da parmak izi olmadığı sürece bir kişiyi tanımlama konusunda bu verileri oldukça az kullanabiliyorlardı.

Kaynaklar: New York Times, Nature Ecology & Evolution

Kaynak: Web Özel

nesli tükenen hayvanlar