Kanal İstanbul Projesi

Kanal İstanbul Projesi

"Çılgın Proje" olarak 2011 yılında Haliç Kongre Merkezi'nde dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından tanıtılan Kanal İstanbul için Erdoğan, "En büyük hayalim" demişti. 2011 yılından bu yana ülkede yaşanan gündem değişikliği nedeniyle gözlerden uzak kalan Kanal İstanbul Projesi, bu yıl Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden gündeme getirmesiyle muhalefet ve iktidar arasındaki tartışmaların odağı haline geldi. 

Erdoğan o günkü açıklamasında şöyle dedi; "Karadeniz ve Marmara arasında yeni bir kanal açılacak… Kanalın uzunluğu 40 kilometreyi bulacak; derinliği 25 metre, genişliği ise 150 metre olacak… Kanaldan dünyanın en büyük gemileri geçebilecek, kanal üzerine inşa edilecek köprülerle kara ve demiryolu ulaşımı hiçbir kesintiye uğramayacak. Üçüncü köprünün bağlantı yolları da bu kanal üzerinden geçecek. Bu kanal sayesinde boğaz trafiği azalacak ve Boğaz'daki risk en aza indirilecek… Panama Kanalı, Süveyş ve Yunanistan'daki Corinth Kanalı ile kıyas dahi kabul etmeyecek yüzyılın en büyük projelerinden biri için bugün kolları sıvıyoruz'… Çünkü Türkiye bir istikrar ülkesi, Türkiye bir güven ülkesi. Türkiye 2023'e böyle büyük böyle çılgın, böyle muhteşem bir projeyle girmeyi fazlasıyla hak etmektedir ve bunun adımını attık…"

Muhalefetin şiddetle karşı çıktığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun proje sürecinden çekilmek için Büyükşehir Meclis gündemine aldıklarını açıkladığı Kanal İstanbul için Erdoğan ise, projenin ne denirse densin yapılacağını açıkladı.

PEKİ KANAL İSTANBUL PROJESİ TAM OLARAK NEDİR? NEDEN YAPILIYOR?

Marmara ile Karadeniz arasında kazılacak olan kanalla Marmara ve Karadeniz'in sularının birleştirilmesi yoluyla oluşturulacak 45 kilometrelik kanalın adı Kanal İstanbul'dur.

Aslında projenin gündeme getirilme sebebi olarak 1936 Montrö Boğazlar Antlaşması gösteriliyor. Bu anlaşma kapsamında İstanbul Boğazı'ndan yılda 3 bin adet gemi geçiyordu. Yıllar içerisinde artan gemi trafiği sonucunda bugün yılda 50 bini bulan sayıda gemi geçiyor. Tahminlere göre 2050'de bu sayı 100 bine çıkabilir. Yani İstanbul Boğazı'na alternatif su geçiş yolu yapılması hayalinin tarihsel bir kökeni de bulunuyor. İstanbul Boğazı'nın bu büyüklükte bir gemi trafiğini kaldırmayacağı, bunun Boğaz Hattı üzerinde çok ciddi hayati riskler ve çevresel riskler yaratacağı iddiaları hükümet cephesinden dile getiriliyor. Ayrıca yapılacak olan kanalın Avrupa yakasında İstanbul Boğazı'na kadar uzanan bir yapay ada yaratacağı, ayrıca deniz hattının da doldurulmasıyla burada ayrı bir imar yapılaşması üretileceği, kanalın Karadeniz çıkışına yapılacak limanla da bir ticaret merkezi oluşturulacağı yönünde de projeler var.

Bunun yanında Erdoğan'ın projenin tanıtımı sırasında dikkat çektiği bir diğer nokta da şuydu: "(2011) için günde ortalama 149 gemi geçiyor ve yeni kanal deniz trafiğini artıracak. Gemilerin Boğaz'dan geçmek için bekleme maliyeti yıllık 1,4 milyar doları buluyor. Bu maliyet yük olmaktan çıkacak.

Yaklaşık 45 km uzunluğunda, 20,75 metre derinliğinde ve en dar yerinde 275 m etre genişlikte olacak. 

İstanbul'da iki yeni yarımada ve ayrıca yeni bir ada meydana gelecek. Kanal İstanbul'un çevresinde kurulacak yeni yerleşim bölgesinin kapsadığı alan yaklaşık 453 kilometrekare olacak. 

KANAL İSTANBUL NERELERDEN GEÇECEK?

Marmara Denizi'ni Küçükçekmece Gölü'nden ayıran kıstaktan başlayarak, Sazlıdere Baraj Havzası boyunca devam eden ve sonrasında Sazlıbosna Köyü'nü geçerek Dursunköy'ün doğusuna ulaşıp Baklalı Köyü'nü geçtikten sonra Terkos Gölü'nün doğusunda Karadeniz'e ulaşacak. 

Yani aslında Kanal İstanbul, ilçeler bazında bakıldığında Küçükçekmece'den başlayacak, Arnavutköy'de bitecek.

KANAL İSTANBUL NE KADARA MAL OLACAK?

Yapılan hesaplamalara göre Kanal İstanbul'un maliyeti toplam 75 milyar TL.

Bu rakamların içerisine deplasmanlar, relokasyonlar ve geçişler dahil.

ÇED raporuna göre yapılan tüm bu çalışmalar sonucu elde edilen maliyet; kanal ve kanal entegre yapıları için yaklaşık 60 milyar TL, deplasmanlar, relokasyonlar ve geçişler için yaklaşık 15 milyar TL olmak üzere toplamda 75 milyar TL mertebesinde olacaktır. Kanal İstanbul Projesi'nin Yap İşlet Devret modeliyle hayata geçirilmesi kararlaştırılmıştır. Kanal İstanbul Projesi kapsamında kanal yapımı teklif, ihale ve sözleşme sürecinin 1 yıldan daha kısa bir sürede tamamlanması planlanmaktadır. İhale sürecinin ardından, kanal inşaatı öncesi öngörülen hazırlık süreci yaklaşık 1,5 yıl olup, Karadeniz dolgu yapılarının kademeli olarak imal edilmesi nedeniyle inşaatın belli evresine kadar devam edecektir. 5,5 yıl sürmesi planlanan kanal inşaatının tamamlanması sonrasında kanalı işletmeye açma işlemleri tamamlanacaktır."

KANAL İSTANBUL'DA NELER OLACAK?

Kanal İstanbul'un çevresinde oluşturulacak ve Yeni Şehir olarak isimlendirilecek alanın kapladığı 30 milyon metrekare dışındaki alanların paylaştırılması şu şekilde planlanıyor:  

78 milyon metrekare üzerine bir havaalanı (3. Havalimanı İstanbul Havalimanı olarak yapıldı)

33 milyon metrekare üzerine Ispartakule ve Bahçeşehir 

108 milyon metrekare üzerine yollar 

167 milyon metrekare üzerine imar parselleri 

37 milyon metrekare üzerine ortak yeşil alanlar

Proje kapsamında

Suyolları, limanlar ve tersaneler:

a) 1.350 DWT ve üzeri ağırlıktaki deniz araçlarının geçişine izin veren kıta içi suyollarının yapımı ve kıta içi su trafiği için yapılacak olan limanlar, 

b) 1.350 DWT ve üzeri ağırlıktaki deniz araçlarının yanaşabileceği ticari amaçlı liman, iskele, rıhtım ve dolfenler

e) Yat limanları, 

f) Hazır beton tesisleri, çimento veya diğer bağlayıcı maddeler kullanılarak şekillendirilmiş malzeme üreten tesisler, ön gerilimli beton elemanı, gaz beton, betopan ve benzeri üretim yapan tesisler, (Üretim kapasitesi 100 m3 /saat ve üzeri) 

Altyapı tesisleri:

g) Denizden 10.000 m2 ve üzerinde alan kazanılması projeleri,

ğ) Lojistik merkez,

m) 50.000 m3 ve üzeri malzeme çıkarılması planlanan dip taraması projeleri.

İBB Başkanı İmamoğlu'nun verdiği bilgiye göre proje dönemi boyunca yani yaklaşık 4-5 yıllık süreç içerisinde İstanbul trafiğine her yıl 10 bin hafriyat aracı katılacak.

PROJEYE KİM NEDEN İTİRAZ EDİYOR?

Projeye itiraz edenlerin başında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), muhalefet partileri yer alıyor.  

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu düzenlediği basın toplantısında neden Kanal İstanbul'a karşı çıktığını şöyle açıkladı. "Kanal İstanbul bir cinayet, felaket projesidir. Hemen ama hemen vazgeçin" diyen İmamoğlu, 15 madde halinde İstanbul'u bekleyen riskleri sıraladı. İmamoğlu'nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

– Kanal İstanbul demek susuzluğa mahkumiyet demektir. DSİ ve İSKİ raporları felaketin boyutlarını anlatıyor. En büyük tehlike Terkos Gölü'ne karışacak tuzlu sudur. Terkos su kaynağı yok olacak, Sazlıdere Barajı işlevsiz kalacak. Sazlıdere 5 milyon insanın su ihtiyacını karşılıyor. Bir avuç insanın önceliği beni ilgilendirmiyor. Kaybedilecek su kaynaklarının alternatifi de bulunmamaktadır. Geçirgen zeminden dolayı Terkos'a tuzlu su sızacağı kesin. Buradaki tek tehlike de susuzluk değil. Yeraltı sularını da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Stratejik su kaynaklarını kaybedeceğiz karşılığında ne alacağız. Su gitti sükse yapacağız. Kime? Onu da bilmiyoruz. Koca bir hiç alacağız. 

– Kanal İstanbul demek deprem riskini tetiklemek demektir. On binlerce bina riskliyken önce bunu konuşmak bile cinayettir. Küçükçekmece Gölü'nde üç tane sığ fay hattı var. Kanal güzergahı boyunca yapılacak yapılaşma insanlarımız için risk taşıyor. Deprem bu bölgenin değiştirilmez gerçeği. 11 kilometreden Kuzey Anadolu Fay hattı, 30 kilometre öteden Çınarcık fay hattı geçiyor. İnşaatlarla ortaya çıkacak yüklemelerin depremin şiddetini artırabileceği belirtiliyor. Bilim insanları hepimizi ikaz ediyor. Göre göre felakete neden davetiye çıkarıyoruz. 

– Kanal İstanbul İstanbul'un doğasını sonsuza kadar katletmek demektir. Hem de katrilyonlar Harcayarak katletmek demektir. Milli ve stratejik su kaynaklarımızı kurutacaksınız. Çevreye ve eko sisteme zarar vereceksiniz. Kanalın etrafında dev gökdelenler var. Meclis'te etrafında tek bir konut diyenler var. Bakan şimdi 500 bin kişilik bir akıllı şehirden bahsediyor. 50-60 katlı binaları çok güzel diye anlatıyorlar. Ticaret alanları lojistik alanlar gelecekmiş. Yine beton yine beton. ÇED raporunu hazırlatanlar bölgedeki yapılaşmadan hiç bahsetmiyorlar. Bölgede yapılaşma olmayacakmış gibi bir rapor hazırlanmış. 

– Kanal İstanbul demek İstanbul'un tarihini talan etmek demektir. Öyle bir şey ki tarihi yapıyı korumak gerekçe olarak anlatılıyor. Birkaç kazayı referans gösterip, bunu gerekçe gösterip kanalın bitmesiyle boğaz trafiği azaltılacakmış. Bahaneye bakar mısınız? O da boğazdaki tarihi dokunun korunmasını sağlayacaktır. ÇED başvuru dosyasında iddia edildiği gibi yıllara göre boğaz trafiğinde bir artış yok. Son 10 yılda yüzde 22 oranında azalış var. 

– Kanal İstanbul demek 82 milyonun sırtına en az 110 milyar liralık vergi bindirmek demektir. Ben onu iki ile çarparım yanılmam. Kanaldaki taşınmazların bulunduğu alan imara açılırsa 1450 kamulaştırmasız el atma davasıyla karşı karşıyayız. Buradan çıkacak mali yük DSİ tarafından karşılanamayacak boyuttadır. Özel şahıslara ait kamulaştırma bedelleri bile milletin sırtına yüklenecek. Bu laf ortaya atıldıktan sonra oradaki arsa manipülasyonları da ayrı bir boyut. 

– İşsizlik almış başını gidiyor, şurada 420 kişilik memur alımı için 25 bin insan başvurmuşken, siz devlet olarak ayakta durabilmek için vergilere bel bağlamışken, kimi kandırıyorsunuz? Diyecekler ki kanalın millete maliyeti yok. Ama biliyorum ki bu masalı benim kadar millet de biliyor. Yaptıkları projelerin zamanla milletin üzerine nasıl yük olduğunu yaşadık yaşıyoruz. Kendi kendine finanse edeceği noktaların geride kaldığını, gerekirse öderiz edebiyatını gördük. 82 milyon insan bal gibi ödüyoruz. 

– Kanal İstanbul demek İBB'nin sırtına lüzumsuz 35 milyon liralık maliyet yüklemek demek. Mevcutta yürüyen işlerimiz bile devre dışı kalacak. Üç farklı lokasyonda İGDAŞ hatlarını ortadan kaldıracak, bunların yerine milyarlarca liralık ek maliyet olacak. Sadece iki kuruma milyarlarca liralık maliyet çıkıyor. Bu rakam İBB'nin 2020 yıllık bütçesinden neredeyse yüzde 50'ye yakın fazla. Pazartesi itibariyle protokolden çekilirken her bir İstanbullunun sırtından bir yeni borcu kurtarma çabasını ortaya koyduk. 

– Kanal İstanbul demek gelir rüyası görmek demek. Panama Kanalı dediğiniz şey gemilerin yolunu 13 bin km kısaltıyor. Süveyş Kanalı Akdeniz ve Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusu'nu birbirine bağlıyor. Ortalama 6 bin km yolu kısaltıyor. Gemilerin o yüzden iki kanala para ödeyerek o kanallardan geçiş yapıyor. Kanal İstanbul'da gemiler için tasarruf söz konusu değil ki. Aynı mesafe. Akıntı nedeniyle Marmara'dan Karadeniz'e geçiş 3-4 saat sürecek. Bedava geçmek varken boğazdan, neden Kanal İstanbul'dan geçsin?  

– Kanal İstanbul demek trafikte iki kat perişanlık demek. Daha yeni yapılan 3. Köprü'nün yolundan, TEM'de o viyadüklerin geçişleri, sektörü bilen bir insan olarak, hayal bile etmek istemiyorum. Kanal nedeniyle kopacak sonra köprüler ile tamamlanmaya çalışılacak yeni yollar. Yeni bağlantı köprülerine ihtiyaç duyacak. Çizgi film çizmek kolay dedim, çizgi film ile bu işleri tasarlayıp milletin önüne koymak kolay dedik. O çizilen köprülerle TEM ve E-5 sık sık trafiğe kapılacak. Büyük çile halen planlanmış olan Mahmutbey, Esenyurt gibi metro hatlarını da derinden etkiliyor. Başakşehir'in bir bölümünde ve o bölgede yaklaşık 3.5 milyon insan yaşıyor. Yalnızca karayolu değil havada da aynı şey. Ben demiyorum bunu, raporlar diyor. 

– Benim gibi milyonlarca Karadenizli hırçın dalgaları bilir. Neymiş dolgu alanın üzerinde lojistik açacaklarmış. Karadeniz'de. Bunları yapanlar hafriyat mevzuatlarına uygun olarak nasıl bertaraf edilecek, raporda bunlar yok. Hafriyatın iki milyar metreküpe ulaşmasını bekliyoruz. İstanbul'un yıllık hafriyat kapasitesi 40 milyon metreküp. Kanal İstanbul'da iki milyar metreküp. İstanbul'da 50 yılda çıkabilecek hafriyatın toplamı sadece kanaldan çıkıyor ve bunu denize dökmekten başka çare yok. Bu hafriyatlar 10 bini aşkın kamyonla taşınacak. Bu demek ki bu kamyonlar trafiğe katılacak. Bu kamyonların doğaya vereceği zararlardan bahsetmiyoruz bile.  

– Kanal İstanbul demek İstanbul'a 1.2 milyonluk yeni nüfus demek. Bunu ben demiyorum onların raporları diyor. Bu bununla kalmaz diyorum, İstanbul'da bir milyon dedikleri yer üç milyon oldu. Ben dedim en az iki milyon bu rakam ama arkadaşlarım beni dinlemediler, bu rakamı yazdılar. Altı tane Beşiktaş demek bu. Bu büyüklükteki bir bölgeyi oraya yerleştireceğiz demek. Bu şehirde bir milyonun üzerinde de konut stoku var ha. 

-Kanal İstanbul demek 8 milyonluk nüfusu bir adaya hapsetmek demek. Milyonlarca insanı deprem esnasında canını nasıl koruyacaksınız? Bu proje hem İstanbul'un güvenliği hem de Trakya'nın savunması için stratejik bir ihanet projesidir. Hakikaten bu projeye 'Evet' dememizi, milyonlarca insanımızın canını tehlikeye atmamızı nasıl bizden bekliyorsunuz? 

– Kanal İstanbul demek Karadeniz'in balıklarını ve balıkçılığını yok etmek demek. Marmara denizindeki ilk 25 metrelik su az tuzlu Karadeniz Suyu. Karadeniz'de tuz miktarı çoğalacak, kanalla doğal denge bozulacak. Tüm Marmara bir zaman Haliç'in koktuğu gibi kokacak. Silivri'de yazlığı olanlar, Beylikdüzü, Bakırköy'de Maltepe'de Kartal'da, Yalova'da yani tüm Marmara'dan yararlanan milyonlarca insan bundan etkilenecek. 

– Kanal İstanbul demek maneviyatı yok etmek demek. Mezarlıklar Müdürlüğü'nün raporuna göre mezarlıklar proje alanında kalıyor. Bu coğrafyada ölüye bile rahat vermiyorsunuz. ÇED inceleme alanında kalan mezarlıklar var. Arnavutköy, Küçükçekmece, Başakşehir'de pek çok mezarın taşınmasını mecbur kalınabilir. Yapmayın bu zulmü. Yazıktır." 

– Bu bütçe ile İstanbul'daki bütün okulları yeniden yaparsınız. Kanal İstanbul için harcanacak para, Çevre Bakanlığı'nın kentsel dönüşüme ayırdığı paranın yedi katı. Bu bütçe ile en az dokuz tane daha Marmaray yaparsınız. İstanbul'daki o okulları yeniden inşa edersiniz. Deprem sorunlu ne kadar bina varsa yeniden yaparsınız. 150 yataklı tam 1056 tane hastane yaparsınız. Bu tümüyle israf, haram, ülke kaynaklarını har vurup haram savurma projesidir. Yanlışın neresinden dönerseniz kardır.

KANAL İSTANBUL VE MONTRÖ TARTIŞMALARI

Erdoğan'ın 18 Aralık'ta İsviçre'nin Cenevre kentinde "Montrö'de bize tanınan bir hak yok. Gemiler Boğazlardan istedikleri gibi gelip geçiyorlar. Düşünün: Sizin Boğazınızı kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Öyle bir durum var. Kanal İstanbul ise böyle değil. Süveyş Kanalı'nda ve diğerlerinde oraların nasıl kendilerine ait hakları varsa, biz de bu yatırımı yaptığımız zaman bu tür bir hukukumuz doğacak" sözleri sonrası sadece siyasetçiler değil, hukukçular ve eski askerler de farklı fikirler dile getirdi.

Tartışmaya katılan son isimlerden biri İstanbul Üniversitesi'nden hukuçu Prof. Dr. Adem Sözüer.

Sözüer, Montrö Anlaşması'nı boğazlar için güvence olarak tanımlayıp Twitter hesabından paylaştığı mesajda şu tespiti yaptı:  

Montrö Anlaşması boğazlar için bir güvencedir. Tartışmaya açılması boğazlardaki egemenliğimizi tehlikeye düşürür. Ege kıta sahanlığı,Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuk bakımından sorunlar varken,bunlara Montrö sözleşmesini de dahil etmek,hukuken de büyük bir yanlış olur. 

Konuyla ilgili geçtiğimiz günlerde yorum yapan Genelkurmay 26. Başkanı Emekli Org. İlker Başbuğ, "Siz Kanal İstanbul'u yaptığınız zaman koşullarda bir değişiklik yaratıyorsunuz. Montrö'nün dışında ayrı bir yapılanma. Koşullarda değişiklik olması durumunda taraflar bu anlaşmaya son verme ya da uygulamayı durdurma hakkına sahip. İlgili yerlere müracat edecekler. Diyecekler ki, 'Kanal İstanbul koşullarda değişiklik yarattı'. O zaman Montrö'ye kaldıralım, yeni bir sistem belki. O zaman haydi yeni bir konferans. Daha kötüsünü de yaratabilir. Koşullarda önemli bir değişiklik oluyor" diye konuşmuştu.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ise 21 Aralık'ta Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada "Gezi olaylarını organize edenlerin neler söylediğini bakılmalı. Bağlantıyı iyi görmek lazım. Kanal İstanbul'un yapılması ile ilgili farklı şeyler söyleniyor. Montrö Antlaşması'nın başkalaşacağı, yeniden bir anlaşma sürecinin yaşanacağı gibi değerlendirme yapanlar var. Montrö Antlaşması bellidir ama elbette Kanal İstanbul, Türkiye'nin Montrö Antlaşması dolayısıyla egemenlik hakkını kayıtlayan konular itibarıyla daha rahat boğaza giriş çıkış sağlayacak" dedi.

Montrö Boğazlar Sözleşmesine göre ticaret ve savaş gemilerinin geçişi tamamen Türkiye'nin kontrolü ve denetimi altında bulunuyor. 

Ticaret gemilerinin geçişi düzenleyen Seyir Planı-1'de belirtilen kurallara uyması ve söz konusu seyir planını 24 ya da 48 saat önceden Trafik Kontrol Merkezi'ne haber vermesi gerekiyor.

Sözcü gazetesi Ankara temsilcisi Saygı Öztürk'e konuşan Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım'a göre Kanal İstanbul'un açılması durumunda, kanaldan geçecek gemilere, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nde belirtilen güvenlik kurallarını uygulamak mümkün olmayacak.

Yalım, böylesi bir durumda Türkiye'nin güvenliğinin tehlikeye girmesinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor.

Yeni Şafak gazetesine konuşan Medipol Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer'e göre ise Kanal İstanbul projesi sayesinde Montrö by-pass edilebilir ve bu durum deniz ticaretinin gelişmesini sağlayıp İstanbul içindeki taşımacılığa önemli bir destek teşkil edebilir.