Rezidanslarda kim oturuyor? Neden bu kadar gündemdeler?
Türkiye'de 2000'li yıllarla birlikte yaygınlaşan rezidans hayatı son yıllarda farklı şekillerde gündeme geliyor. Rezidanslarda kimler oturuyor? Kent planlaması için anlamı ne? Neden bu kadar çok tercih ediliyorlar?
2000’li yıllar ile birlikte Türkiye’de site hayatı, ‘rezidans’ kültürü ile ön plana çıkmaya başladı. Aslında site yaşamının genç Cumhuriyet yılları ile birlikte bir geçmişi var. İstanbul’un Levent veya toplu konut mahallesi olarak tasarlanan Ataköy gibi bölgelerinde site yaşamı vardı. Fakat rezidanslar ile birlikte bu site yaşamı orta-üst gelir grubunun kümelendiği alanlar olarak öne çıktı. Rezidanslar son aylarda zaman zaman aidat tartışmaları veya yaşanan polis adliye olayları ile daha sık gündeme gelmeye başladı.
Doktora tezini Ankara rezidanslarında yaşayan insanların profilleri üzerine yazan sosyolog, Doktor Şebnem Sözer haberglobal.com.tr'ye yaptığı açıklamada çalışmasını rezidanslarda oturan orta-üst gelir sınıfına ilişkin insanlar ile yaptığını belirterek, “Görüştüğüm insanların aylık gelirleri 7.500 TL ile 15.000 TL arasındaydı. Tabi bu rakamların 2013-2015 yılları arasına ait olduğunu da söylemek lazım” diyor.
'HOMOJEN BİR YAPI'
Sözer’e göre rezidans sakinlerinin komşuları ile pek bir ilişkisi yok. Bu alanlarda oturmayı tercih edenler, 'belli bir kesimin buralarda oturması, steril, temiz, homojen yapı' gibi gerekçeleri sıralıyor.
Sözer’in izlenimlerine göre bazı rezidans sakinlerinin komşuluk ilişkileri olmasa bile daire sakinleri ile iş ilişkisi de kurabildikleri gözleniyor. Sözer, “Ancak büyük çoğunluğun komşuluk ilişkisi içinde bulunmaması, aslında seçilen konut grubuna ait algısal bir prestijin varlığına işaret etmektedir. Bu prestij algısı, orta-üst sınıfın toplumsal olarak yükselme isteği olarak da yorumlanabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.
Doktor Şebnem Sözer rezidans sakinlerinin tesisin kültürel alanları için tercih ettiklerini belirtmelerine rağmen kentsel mekan kullanımlarında kültürel aktivitelere çok sınırlı yer verdiklerini vurguluyor. Sözer, “Katılımcılar arasında kente ilişkin kültürel ve tarihi bir algı üretilmediği gözlemlenmiştir. Gündelik mekan kullanım pratikleri daha çok tüketim odaklı olarak gerçekleşmektedir” diyor.
Peki rezidanslar kentlerin geri kalanından kopuk mu? Sözer bu soruya şöyle yanıt veriyor:
Kent mekânında yer alması ve tüm grupların erişim hakkı bulunması gereken kentsel olanaklar, kısıtlı bir grubun erişimi için tasarlanmaktadır ve bu olanakların mevcudiyeti, üst gelir grubundaki kişilerin bu tür konut alanlarını tercih etmelerinde büyük ölçüde belirleyici olmaktadır.
KENT PLANI AÇISINDAN ANLAMI NEDİR?
Peki rezidansları şehir planlaması açısından nasıl değerlendirmeliyiz? Haberglobal.com.tr'ye konuşan 2009 yılında ‘Tüketim Odaklı Mimarlığın Son Yıllardaki Yeni Ürünleri Rezidanslar’ isimli çalışmanın araştırmacılarından Doçent Doktor Muzaffer Tolga Akbulut rezidansların planlı bir şekilde inşa edilmesi gerektiğini söylerken, "İstanbul’un kentsel bileşenlerini ve güvenliğini tehdit etmeyecek (yeşil alanlar, doğal kaynaklar, su havzaları gibi) bir planlama anlayışı içinde ele alınması gerekliliği hayati öneme sahiptir” diyor.
Akbulut’a göre rezidansların bulunduğu yer ile kurduğu ilişki, kendi sosyal tesisleri ve kendi kendine yeten teknik hizmetleri bünyesinde barındırması, içe dönük bir kullanım amacına yönelik olarak tasarlanmaları sebebiyle kentten kopuk.
Peki rezidans kültürü nereye gidiyor? Önümüzdeki yıllarda bu sosyal yapıların nasıl şekillenmesini beklemeliyiz? Akbulut, burada konuya daha geniş bir perspektiften bakılması gerektiğini ifade ederek, kent merkezlerinde yürütülen yoğun yapılaşma faaliyetlerinin kente ait sosyal ve fiziksel özelliklerin değişmesine ve bozulmasına neden olduğunu söylüyor. Akbulut, “Kentsel planlama ve yapı üretim sürecinin kent bütünü düşünülerek daha sistemli planlanması, daha iyi organize edilmesi ve toplumun tüm kesimleri gözetilerek geliştirilmesi önemlidir” değerlendirmesinde bulunuyor.
'OTOPARK İHTİYACI VE DEPREM TEHLİKESİ'
Doktor Öğretim Üyesi Serkan Yaşar Erdinç’in 'Rezidans Kültürü üzerine bir inceleme İstanbul örneği' isimli çalışmasına göre rezidanslar kentsel planlama açısından olumlu ve yaşam alanının tüketildiği bir nesne olarak öne çıkıyor. Çalışma sonucunda şehir merkezinden kopmak istemeyen insanlar güvenlik sorunu, trafik sorunu ve otopark ihtiyacı, deprem tehlikesi, sakinlerin hayatını kolaylaştıracak çeşitli hizmetler barındırmaları bu yaşam alanlarını tercih edilebilir kılıyor.