Tüm mesele cesaret ile pervasızlık arasındaki 'ince çizgiyi' ayırt edebilmek
Ufak riskler almak bizi mutlu edebilir. Hatta korkularımızın üzerinden gelecek cesarete sahip olmak, öngöremediğimiz değişikliklerin kapısını açabilir. Ancak cesaret ile pervasızlığı birbirinden ayırabilmek de önemli. Risk almak kimi zaman başarıyı getirirken kimi zaman felaketle sonuçlanabilir...
“İnanamazsın. Hayatında görebileceğin en müthiş kabus bu!” Amerikalı yazar Ernest Hemingway, 1926 yılında yayımladığı "Güneş de Doğar" isimli romanında İspanya'nın Pamplona kentinde düzenlenen geleneksel boğa koşularını böyle tanımlıyordu.
Pamplona'da her yıl 7 Temmuz'da 08.00'de erişkin altı boğa “mozos” olarak isimlendirilen yerlileri kovalamaya başlıyor. Bu kişilerin arasında bazı yabancı turistler de var. Bu tehlikeli etkinlikte 2005'ten bu yana 78 kişi yaralandı. Bu koşularda ana nokta evet tehlike...Her yıl yaklaşık 1 milyon turist Hemingway'in tanımına kapılarak, hayatları pahasına da olsa bu geleneği deneyimlemek için İspanya'ya gidiyor.
Bu gelenek kulağa çok aptalca geliyor olabilir. Ama bizlere cesaret konusunda hatırlattığı bir nokta var: Az miktarda risk almak kendimizi keşfetmemizi sağlayabilir...
Kendinizi daha canlı hissetmek, cesaretinizi artırmak ya da hamurunuzu keşfetmek istiyorsanız belki çözümü sizi 'güvenli alanınızdan çıkaracak' şeylerde bulabilirsiniz. Bünyenize şok yaşatacak etkinliğin illa ki bir boğa koşusu olması gerekmiyor. Mesela motor kullanmayı öğrenmek, birine “seni seviyorum” demek ya da topluluk önünde konuşma yapmak sizi güvenli alanınızdan çıkarıp, az da olsa o tehlikeyi hissetmenizi sağlayabilir.
Bilerek risk almak soylu bir amaç olabilir. Mesela, tehlikeli sporlarla ilgilenen kişilerle 2012'de yapılan bir araştırma ilginç sonuçlara sahip. Araştırmacılar, bu kişilerin motivasyonunun heyecan, hedeflere ulaşma, arkadaşlıkları güçlendirme, kişisel yeteneklerini test etme ve korkunun üstesinden gelme gibi unsurlar olduğunu keşfetti.
Fakat bazen risk almak bir “bela” işareti de olabilir. Mesela, normal aktiviteleri yetersiz bulan kişiler, kendilerine zarar verme pahasına bile olsa yoğun heyecanlar yaşayabilecekleri kaynaklara yönelir. Bu kişilerin amigdala tepkilerinin düşük olduğu, yani “kaç ya da öl” duygularının neredeyse hiç olmadığı ifade ediliyor. Amigdala tepkisi düşük olan kişiler, uçaktan atlama ya da tehlikeli hayvanlarla oynama gibi eğilimler sergiler. Doğru nedenlerden ötürü risk alan kişileri cesur olarak görebiliriz. Fakat bir de madalyonun “pervasızlık” yönü var.
Bilim insanları beyinleri tarayarak yaptıkları testlerde, bu iki tip karakteri birbirinden ayırmayı başardı. Cesur insanlarda amigdalanın da bulunduğu limbik sistem normal işliyor; bu kişiler korkuyu hissedebiliyor ve onu yenmek için çabalıyor. Pervasız kişiler ise bozuk bir limbik sisteme sahip. Yani, söz konusu insanlar tehlikeyi tanıyamıyor ve bu nedenle riskleri ayırt edemiyor. Yani boğalardan kaçan insanların bir kısmı cesurken, bir kısmı da pervasız...
Cesur ya da pervasız olsun, bu riskten duyulan mutluluk olay bittikten sonra ortaya çıkıyor. 2019'da yapılan bir araştırma, dağ bisikleti yapan sporcuların bu etkinlikten büyük mutluluk duyduğunu, ancak bu mutluluğun etkinlik sırasında düşük olduğunu ortaya çıkardı. Yani, boğalardan kaçmış ya da kaçacak olmak sizi mutlu edebilir, fakat koştuğunuz sırada hissettiğiniz şey yalnızca korku olacaktır.
Yani doğru yapılırsa, az tehlikeli bir şeyi gerçekleştiriyor olmak cesaretinizi ve mutluğunuzu artırabilir; yanlış yapmak ise, yaralanmanıza ve hatta hayatınızı kaybetmenize neden olabilir.
RİSK DEĞİŞKEN OLABİLİR
Amerikalı sosyal bilimci Arthur Brooks, korku ve tehlike öğesinin kişiden kişiye değişebileceğini anımsatıyor. Kendisinin ve iki yetişkin çocuğunun kendilerine meydan okumak için paraşütle atlamayı denediklerini aktaran Brooks, bir çocuğu ile eşinin bunu “çok aptalca” bulduğunu vurguluyor. Brooks ayrıca, paraşütle atlamayı aptalca bulan çocuğunun 24 yaşında evlendiğini ve bunun bazı yaşıtlarına göre boğa koşusundan daha korkucu bir şey olduğunu belirtiyor.
Meydan okumalarınızın illa fiziksel olması gerekmiyor; bunlar toplumsal ya da duygusal şeyler de olabilir... Mesela, birisine o kişiye karşı gerçek hislerinizi söylemek veya iş değiştirme meselesini ciddiye almak sizin riskleriniz olabilir. Ya da okula geri dönmek ve doğduğunuzdan beri yaşadığınız şehirden taşımak... Bir eylem kulağınıza hem mümkün, hem de korkutucu geldiğinde doğru şeyi bulduğunuzu anlayacaksınız.
Nelson Mandela'nın da dediği gibi “Cesaret korkusuz olmak değildir, korkuya karşı zafer elde edebilmektir. Cesur bir kişi korkmaz diye bir şey yok, cesur kişi korkusunu yenendir.”
Neticede, bütün mesele cesaretle pervasızlık arasındaki ince çizgiyi ayırt edebilmek...
*Bu yazının neredeyse tamamında, The Atlantic'de Arthur Brooks imzasıyla ve "The Magic of a Little Danger" başlığıyla yayımlanan makaleden faydalanılmıştır.
Kaynak: Web Özel