Bünyamin Sürmeli: Bilgiyi nasıl verdiğiniz çok önemli
Haber Global Meteoroloji Editörü Bünyamin Sürmeli, Medicat'e konuştu. Sürmeli, toplumun meteoroloji bilimine yaklaşımını ve iklim değişikliği farkındalığı konusunda medyanın rolünü anlattı.
Medicat'ten Sultan Öncü Arslanoğlu, Haber Global Meteoroloji Editörü Bünyamin Sürmeli'yle toplumun meteoroloji bilimine yaklaşımından hava durumu programının nasıl olması gerektiğine, iklim değişikliği algısından medyanın iklim değişikliği farkındalığı konusundaki rolüne pek çok konuyu konuştu..
20 yılı aşkın CNN Türk kariyerinin ardından geçtiğimiz yıl Haber Global’e geçiş yaptınız. Yerleşen algıyı değiştirmek oldukça zor ama sadık bir kitleniz olduğunu da gözlemliyorum. Geçişi sizden dinleyelim bir de.
Çok sevdiğim bir söz vardı: “Yunus, sıçramasını en tepeye kadar yapmadan aşağı inmez. Zirvede belli bir zaman geçirmelisin ki bir sonraki hamleyi yapabilesin.” Benim için de en uygun zaman bu zamanmış. O yunus hareketinin ikinci sıçramasına geçmenin zamanı gelmişti diyebilirim. Biraz daha heyecan lazımdı benim için, kendi adıma da kurum adına da. Doğru bir zamanda Haber Global ile bir görüşmemiz oldu, bir yıl önce bu anlaşmayı gerçekleştirdik. Haber Global çok dinamik, gelecek vadeden, üç yaşında olmasına rağmen deneyimli habercileriyle en çok izlenen 3-4 haber kanalı arasına girmiş bir kanal.
Anlaşmayı duyururken “en son teknolojiyle en kolay anlaşılır hava durumu bültenleri Haber Global’de olacak” demiştiniz. Sizce iyi bir hava durumu programı nasıl olmalı? Teknoloji ne kadar işin içinde?
Hava tahmini, canlı bir organizmanın hareketlerini matematik ve fizik aracılığıyla anlamak aslında ama iletişim alanında iş yapan bir meteorologsanız, matematik ve fiziğin yanında iletişim dilinizin bir o kadar iyi olması gerekiyor. Günlük hayatta insanlar hayat koşuşturması içinde hava durumu bilgisine hiç yorulmadan kolayca anlayacağı bir şekilde ulaşması lazım. Rahmetli Mehmet Ali Birand’ın kulağıma küpe olan bir sözü vardır; ben Adana’da bir sel riskinden bahsettiğimde bana şöyle demişti: “Bünyamin, sen Adana’da sel olacak dersen insanlar umursamaz. Ama dersen ki Adana’da sel olacak, bu kadar ürün zarar görecek ya da hayvan telef olacak, yani etkilerinden bahsedersen, o hadisenin ne getireceğini ya da götüreceğini o zaman anlarlar. Çünkü hiç kimse kötü bir şeyi kendisine yormaz.” Bu yüzden benim dilim insana dokunarak anlatma dili…
Haber Global olarak hava tahminlerindeki saatlik ve miktar tutarlılıklarını yükselterek, tüm mecralardan insanların en kolay anlayacağı şekilde ulaştırmaya çalışıyoruz. Haber Global’in özellikle teknolojik ve dijital iletişime yaptığı yatırım çok geniş bir kitleye kendi alanımda ulaşmamı da sağlıyor.
En son yaşadığımız kar yağışında Haber Global’de bu farkı tekrardan göstermiş olduk. Karın ne zaman başlayacağı, havaalanının ne zaman kapanacağı, hangi ilçelerin ne kadar kar alacağını bildik. Bu doğru tahminleri de her alandan, televizyon olsun YouTube olsun internet sitemiz olsun, bütün platformlarımızdan insanlara ulaştırmış olduk.
Hava durumu denildiğinde ekran yüzlerinde marka olmuş bir isimsiniz. Bu alanda marka olmuş çok isim göremiyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Meteoroloji bilimine olan ilgi bu durum üzerinde ne kadar etkili?
Bir tahminin silsilesini anlatayım size. Veri elde edilir, ölçüm yapılır; siz bu veriyi ayrıştırarak oluşturduğunuz bir modele girersiniz; model size bir çıktı verir, çıktıyı bir meteorolog okur ve bir sonuç ortaya çıkarır. Bu zincirin herhangi bir yeri kırık olduğunda sonuç hatalı olur. Dolayısıyla burada birçok şeyin bir arada olması gerekiyor. Türkiye’de de kısmen mesleğe ilgi var fakat buradaki en önemli hadiselerden biri, sizin bu modelleri üretebiliyor olmanız. Örneğin, sizin ülkenizden çok iyi yarış pilotları çıkabilir ama bir motosikleti sizin üretiyor olmanız çok ayrı.
Medya söz konusu olduğunda bir halka daha ekleniyor. Meteoroloğun iyi bir tahmin yapmasının yanında iyi bir şekilde de anlatması lazım. Benim ilk dinleyicim annemdir. Üniversitede öğrendiğim şeyleri gelir ona anlatırdım. 20 yılın sonunda benim yaptığım işin yüzde 50’sinden fazlasının anlatmak olduğunu söyleyebilirim. Bu soruyu “benim farkım şudur” diye cevaplamam olmaz tabii ama işin özünde doğru bilgi kadar insanlara bu bilgiyi nasıl aktardığınızın da çok önemli olduğunu söyleyebilirim.
Meteoroloji bilimi ve meteorolojinin görevi toplumda nasıl biliniyor?
Burada iki nokta var: Biri meteoroloji bilimini hayatın her alanına yerleştirmek, diğeri ise meteoroloji bilimine olan yaklaşım. Meteorolojiyi hayatımızda çok içselleştirmiş durumdayız ama şunu atlıyoruz: Meteoroloji bir olasılık bilimi. Bunun kabul edilmesi lazım. Peki, neden lazım? Bunun örneğini İstanbul’da kar zamanında (21 Ocak), ondan bir hafta önce de Gaziantep’te yaşadık. 20-30 cm kar geliyor diyorduk, 40-45 cm geldi. Bunun bir olasılık bilimi olduğunu içselleştirmiş olsaydık derdik ki “biz tedbirimize devam edelim” çünkü ortada bir risk var. Bunu yönetelim ki krize dönüşmesin. Meteoroloji bilimine şöyle bakmak gerekiyor: Yüzde 3’lük ya da 5’lik tahminin tutup tutmamasının önemi yok, bir hadisenin krize dönüşmemesi için olasılık bilimine güvenilerek hareket edilmeli. 10 tahminin birinde büyük bir kriz oluşursa dokuz tedbirden daha büyük maliyet çıkartır size, ki bunun içinde can kayıpları da olabilir. Yöneticilerin nasıl riski yönetmek için tedbir alması gerekiyorsa sokağa çıkacak bizlerin de krize dönüşmemesi için kendi risk yönetimimizi yapmamız, yani tedbirimizi almamız gerekiyor. Biz ya görmeden hareket etmiyoruz ya da her tahminin yüzde 100 zamanında gerçekleşmesini istiyoruz. Ancak, kabul edilmesi gereken, bu bilimin bir “olasılık bilimi” olduğu, size olası bir kriz öncesinde zaman kazandıracak bilgiyi veriyor olduğunu bilmek.
İşiniz sebebiyle birçok bölgede iklim değişikliğini takip ediyorsunuzdur. Türkiye’deki iklim değişikliği algısı diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ne durumda?
Dünyada genel olarak yeterli seviyede değil. Zaten öyle olsa, dünya bu durumda olmazdı. Küresel ısınmaya sebep olacak şekilde zengin ülkeler petrolü yaktı, fakir ülkeler ağaçları kesti. Dünyada açlık sınırının altında yaşayan yaklaşık 800 milyon kişiyi bunun dışında tutuyorum tabii. Evet, küresel şirketler, zengin ülkeler çok fazla emisyon üretiyor ama dünyanın kalanı da sürekli konfor satın almak istiyor. Yani sorun, dünyanın sunduklarını insani şekilde kullanmamaktan kaynaklanıyor.
Dünya bugün 7-8 milyar değil, yaklaşık 30-35 milyarlık bir nüfusu taşıyor. Çünkü çok fazla tüketiyoruz, hayatı tek kişi gibi yaşamıyoruz. Bunu anlamak için yalnızca gardıroplarımıza bakmak bile yeterli. Giymediklerimizi bir başkasına vermenin tek faydası ihtiyacı karşılamak değil. Eğer siz kıyafetinizi ihtiyacı olan ya da olmayan birisine verirseniz o kişinin ekstra bir satın alma ile atmosfere tekrar ısınmaya neden olan gazların yayılmasını önlemiş olursunuz. Bugün Avrupa’da zengin diyebileceğimiz ülkeler bile bir çocuğunun kıyafetini diğer çocuğuna ya da kuzenine kullandırıyor. Yani bizim hayata bakış algılarımızı kırmamız, mutluluğu satın almaya değil yaşamaya yüklememiz lazım.
Sizce medya, iklim farkındalığı oluşturma konusunda üzerine düşeni yapıyor mu? Siz haber programınızda bunu kendinize görev ediniyor musunuz?
Haber Global olarak hemen hemen her bültenimizde, bir hava hadisesi gündeme geldiğinde bunun ne kadarının iklim değişikliğine bağlı olduğuna ya da olmadığına; neleri yaptığımızda iklim değişikliğine, küresel ısınmaya ya da kirliliğe yol açtığımıza dair mesajlar vermeye çalışıyoruz. Bültenlerimizi ayrıştıran noktalardan biri de bu zaten.
İklim değişikliğiyle alakalı bilgilendirme programlarının artırılması gerekiyor ancak birçok noktada ekonomik şartlar karşımıza çıkıyor. Bugün birçok televizyon kanalı, iklim değişikliğiyle alakalı bir proje yürütmek yerine bir tane diziden daha yüksek kazanç sağlayacağını düşünerek hareket ediyor. Dolayısıyla yayın kuşaklarına biraz daha topluma ve gençlere yönelik, insanların kazanç sağlayacağı ve faydalanacağı projeler geliştirmek lazım. Kazanç sağlamaktan kastım şu, yapmadığında cezalandırma değil de ödüllendirme. Mesela otellerde “Çevreye duyarlılık açısından lütfen havlularınızı iki sefer kullanınız” diye notlar düşülüyor. Kişi bunu yaptığı zaman sadece otelin kazancı oluyor fakat faydanın paylaşılması lazım. Onun yerine şunu diyemez miyiz: “Eğer bizden ikinci bir havluyu istemezseniz size şu konuda ikramımız olacak.” Biraz ödüllendirmenin insanları harekete geçireceğini düşünüyorum yoksa insanların alışkanlıklarından vazgeçmeyeceği dünyanın şu geldiği noktadan çok belli.
Hava tahminiyle amatör düzeyde ilgilenenlerin sayısı giderek artıyor. Bundan beş yıl önceye nazaran işiniz daha zordur sanıyorum. Havayı tahmin edebilmek bu denli kolay mı sizce? Bu amatör ilgi, sizin işinize nasıl etki ediyor?
Ben meteoroloji okuryazarlığı açısından bu arkadaşların çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Peki, amatörler neden çok sık karşımıza çıkıyor? Çünkü çok fazla paylaşım yapıyorlar. Mantık olarak bu kadar çok paylaşım için havada o kadar çok aksiyon olması gerekir. Yani kar, dolu, sel haberleri veriyor olması lazım, özellikle kar. Peki, aynı yıl içinde duyduğunuz amatör meteorolog sesi kadar kar yağışı görüyor muyuz? Maalesef hayır. Dolayısıyla burada maksat biraz dikkat çekmek oluyor. Biz riski yöneteceğiz ve krize dönüşmeyecek diyoruz ya, maalesef bu kadar çok bilgi bombardımanına maruz kalındığında insanların güveni de sarsılıyor.
Şunun da altını çizmek lazım: Siz amatör bir kardiyoloğa muayene olur musunuz? Hayır. Amatör kardiyolog bir kişiye ilaç yazamazken burada amatör meteorolog bütün topluma kimlik belirtmeden ilaç yazıyor. Niye bunu daha az önemsiyoruz? Amatör dediğimiz arkadaşlar çok iyi olabilirler ama bilime bakış böyle olamaz. Ben şu manşeti de gördüm: “Üniversiteliler bilemedi, amatörler bildi” – ki ayrıca haber de doğru değildi. Gerçek olsa bile böyle bir bakışın insanlara verilmemesi lazım. Bu sorumsuz bir yayıncılıktır. “Kırıkçı çıkıkçı bu sefer ortopedistten daha iyi tedavi etti” manşetini nasıl karşılardınız? Bu tür yayınlar maalesef insanları yanlış yönlendirdiği gibi bilime bakışımızı da bozuyor.
Bu yüzden bizim bakışımız, meteorolojinin bir olasılık bilimi olarak görülmesi. Belgesiyle yapıldığında insanlar iyiyi kötüyü ayırt edebiliyor. Ben bu işi yaptığımda kurumumun ya da medyanın beni tercih edip etmeme sorumluluğunu alıyorum ama aksi durumda böyle bir sorumluluk yok, sadece konuşuluyor. Geçenlerde Prof. Dr. Mikdat Hoca (Kadıoğlu) bahsetti, her gelen meteorolojik hadise “dünyanın sonu geliyor” şeklinde paylaşılıyor diye. Sürekli bir uyaran olursa siz de dönüp bakarsınız tabii ki. Yasakları seven bir insan değilim ama bazı tedbirler gerekiyor.
Birleşmiş Milletler, 2021 Küresel İklim Raporu’nu “uçurumun eşiğindeyiz” şeklinde yorumlamıştı. Atmosfer olaylarını yakından takip eden biri olarak sizin yorumunuz ne olur?
BM’nin “sürenin daralması” diye bahsettiği mevzu, bizim son yıllardaki emisyon miktarını artırmamızdan kaynaklanmıyor. Zaten düzenli olarak emisyon miktarını artırıyoruz ve ne oranda artacağını tahmin edebiliyoruz. Buradaki sorun şu ki gidişat tahminlerden daha kötü. Öngörülerde 2070-2090’larda çözülmesi beklenen donuk toprakların bugün çözüldüğünü görüyoruz. 2040’ta buzulların dönemsel olarak yok olacağı tahmin ediliyor.
Şu an biz dünyayı 1,5 derece ısıttık ama son 40 yılda buzulların da yarısını kaybettik. O yüzden buzullar tamamen yok olduğunda dünyanın sıcaklığı ivmeli şekilde artacak, artış hızı daha da yükselecek.