Diyabetli çocukların can simidi
Türkiye’de yaklaşık 20 bin Tip 1 diyabetli çocuk her gün düzenli olarak şeker ölçümü yapmaya ve insülin hormonunu dışarıdan iğne ile almaya ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle Tip 1 diyabetli çocukların en büyük ihtiyacı parmaklarını delmeden, cilt altına yerleştirilen sensör sayesinde şeker düzeyini ölçen cihazlar. Diyabetli Çocuklar Vakfı Başkanı olan Prof. Dr. Şükrü Hatun ise sensörlü cihazların adeta can simidi olduğunu söylüyor.
Sensörler diyabetli çocukların okul ve sosyal hayatını normalleştiriyor
Diyabetli çocukların yaşam kalitesini artıran sensör teknolojisi, özellikle okul çağındaki öğrenciler için büyük bir kolaylık sunuyor. Tip 1 diyabetli çocukların, glukoz seviyelerini sürekli kontrol altında tutmasını sağlayan bu teknoloji sayesinde çocuklar günlük hayatlarına daha rahat uyum sağlayabiliyor. Aileler de çocuklarının sağlığı konusunda endişe duymadan okul süreçlerini yönetebiliyor. Sensörlerin insülinin keşfinden sonra diyabet yönetiminde en önemli gelişme olduğunu vurgulayan Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı aynı zamanda Diyabetli Çocuklar Vakfı Başkanı olan Prof. Dr. Şükrü Hatun, sürekli glukoz takibi yapan sensor teknolojisinin hem çocukların sağlık sonuçlarını hem de eğitim başarılarını olumlu yönde etkilediğini belirtiyor.
Okul çağındaki çocuklar için diyabet yönetiminin konforlu hale getirilmesi noktasında devreye giren ve diyabet yönetiminde çığır açan sensör teknolojisi, günlük glukoz seviyelerini anlık olarak takip etme imkânı sağlıyor. Bu da Tip 1 diyabetli öğrencilerin derslerine daha iyi odaklanmalarını ve günlük aktivitelerini kesintisiz sürdürebilmelerine yardımcı oluyor. Sensörlerin öğrencilerin özgüvenlerini artırarak, diyabet yönetiminde ‘ustalaşmalarına’ yardımcı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Şükrü Hatun Sürekli Glukoz Takibinin (CGM) okul çağındaki çocuklara sağladığı faydaları sıraladı.
Sensörlerin, insülinin keşfinden sonra Tip 1 diyabetlilerin yaşamını ve sağlığını etkileyen en önemli ilerleme olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şükrü Hatun bu savının nedenini şu sözlerle açıkladı; “Sensörler günde iki yüz seksen sekiz kez glukoz bilgisi sağlıyor bu da iki yüz seksen sekiz kez karar verme, glukoz seyrini izleme, günlük yaşamı olumsuz etkileyebilecek glukoz düşüklükleri ve yüksekliklerini öngörme ve buna göre önlem alma imkânı sunuyor. Sensörler ayrıca besinlerin, egzersizin ve stres gibi günlük hayat olaylarının glukoz seviyeleri üzerindeki etkisini de göstererek Tip 1 diyabetli çocukların ve yakınlarının diyabet yönetim bilgisini geliştiriyor. Bu sayede diyabetin dilini daha iyi anlamalarını ve bu alanda 'ustalaşmalarını' sağlıyor. Bu açılardan bakıldığında sensörlerden en çok fayda göreceklerin başında okul çağındaki çocuklar geliyor. Sensörler uzaktan izleme imkânı sunduğu için aileler çocuklarını okula güvenle gönderebiliyor ve bu sayede korkulardan, endişelerden kurtulabiliyor."
"Ayrıca sensörlerin sağladığı kolay ve sık glukoz ölçümü sayesinde aileler, öğretmenlere ve okul hemşirelerine yük olmadan etkili bir iş birliği yapabiliyor. Çocuklar açısından baktığımızda ise glukoz düşüklüklerini önceden haber veren alarmlar sayesinde, derslere katılımı olumsuz etkileyen düşük glukoz olaylarından kaçınabiliyor, yemek öncesi ve yemek sonrası glukozlarını zahmetsizce ölçerek gerekirse insülinlerine ek doz yapabiliyorlar. Buna ek olarak sensörler sayesinde okuldaki beden eğitimi dersleri ve spor müsabakaları sırasında kendilerini güvende hissediyorlar ve herhangi bir sorun yaşamadan gerekli önemleri alabiliyorlar. Konuyla ilgili yapılan çalışmalar, öğretmenler ve okul hemşirelerinin sensör kullanımını desteklemesi durumunda ebeveynlerin psikososyal olarak kendilerini daha iyi hissettiğini, çocukların daha iyi glisemik sonuçlara sahip olduğunu ve okul çalışanlarının da kendilerini güvende hissettiğini ortaya koyuyor.”
Kaynak: Haber Merkezi