Takdir toplayan çabalar Nobel getirir mi?
Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşında aldığı pozisyon, savaş kadar dünya gündeminin ilgisini çeken bir durum oldu.
Rusya, Ukrayna topraklarına saldırmaya başladığında tarih, 24 Şubat’tı. ABD ile İngiltere’ye göre Rusya cezalandırılmalıydı. Yöntem askeri değildi. Rusya’ya ağır yaptırımlar getirildi. Ukrayna’ya ise siyasi destek verildi, silah sağlandı. Türkiye en başından tarafsızlığını ilan etti.
Ancak bu suya sabuna dokunulmayan bir tarafsızlık değildi. Saldıran ve işgalci olan Rusya’ydı. Türkiye bu duruma tepki gösterdi. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne vurgu yapıldı. Ancak Rusya’ya yönelik yaptırımlara dahil olmadı. Rusya’nın Avrupa Konseyinden çıkarılma kararına da çekimser kaldı.
Ukrayna’ya yıllardır verilen siyasi destek arttırıldı. Ayrıca savunma sanayindeki işbirliği kesilmedi, devam ettirildi. Ukrayna’nın Türkiye’den satın aldığı Bayraktar SİHA’ları Suriye, Libya ve Karabağ’dan sonra Ukrayna ordusunun Rus işgaline verdiği mücadelede de belirleyici unsur oldu.
Özetle Türkiye, Rusya’yla ipleri koparmadı. Ukrayna’ya destek konusunda ise Batı’nın gerisinde kalmadı.
Hem Rusya ile olan hem de Ukrayna ile olan ilişkisini korudu. Bu aslında yeni bir durum değildi.
Tıpkı Rusya’nın bu son Ukrayna işgalinin yeni olmadığı gibi. Bugün devam eden gerilim 2014’te Rusya’nın Kırım ilhakıyla başlamıştı. Luhansk ve Donetsk kentleri işgal edilmişti.
Türkiye 8 yıl önce de aynı yerdeydi. Kırım’ın işgalini hiçbir şekilde tanımadı, aksine kınadı. Buna karşın Rusya ile ilişkisini büyüterek sürdürmeyi başardı. 24 Şubat’taki saldırıların sonrasında Türkiye Ukrayna ve Rusya üzerindeki diplomatik etkisini, savaşı kızıştırmak değil bitirmek amacıyla kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky ve Rusya devlet başkanı Putin’le diplomasi turları başlattı. 11 Mart’ta Antalya Diplomasi Forumu gerçekleştirildi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ev sahipliğinde, üçlü formatta bir araya getirildi.
Erdoğan savaşın birinci ayında Putin ve Zelensky de dahil olmak üzere tam 34 liderle görüşme gerçekleştirdi. 24 Mart’ta NATO liderler zirvesi Brüksel’de olağanüstü toplandı. NATO liderleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptıkları görüşmelerde Türkiye’nin, arabuluculuğunu talep etti.
29 Mart’ta İstanbul Dolmabahçe tarihi bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Rusya ve Ukrayna heyetleri bu kez müzakere masasına oturdu. Türkiye’nin diplomatik girişimi dünyada övgüyle bahsedilirken, Rusya’nın savaşın ilk haftalarında Ukrayna topraklarında gerçekleştirdiği katliamın görüntülerinin ortaya çıkmasıyla, müzakere masası dağıldı.
Ancak Erdoğan diplomasiden ödün vermeyen politikasını sürdürmeye kararlıydı. Nisan ayında Mariupol’daki rehine krizi Türkiye’nin garantörlüğünde çözüldü. Binlerce kişinin ölümü engellenmiş oldu.
28 Haziran’da NATO bu kez İspanya’nın başkenti Madrid’de toplandı. Gündem yine Rusya-Ukrayna savaşıydı. Savaş devam ederken insani krizlerin yanına gıda krizi de eklenmişti. Tonlarca tahıl Ukrayna limanlarında mahsurdu.
Dünya gıda krizini konuşmaya başlamış, gözler ise yine Erdoğan’a çevrilmişti. Madrid’deki zirvede Erdoğan tahıl krizini çözümü için atılması gereken adımları anlattı. Türkiye Ukrayna ve Rusya ile olan diplomatik ilişkilerini kullanıp, tarafları bu kez gıda krizinin çözümü için İstanbul’da masaya oturttu.
Barış diplomasisiyle başlayan süreç gıda diplomasisiyle devam etti. Barış masasından çıkmayan olumlu sonuç tahıl krizinin çözümü için kurulan masadan çıktı ve Türkiye’nin garantörlüğünde Karadeniz’de açılan tahıl koridoruyla sorun aşıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu süreçte Rusya’ya da gitti Ukrayna’ya da.
Putin ile de Zelensky ile de defalarca görüştü.
Savaş bitmedi devam ediyor. Ancak ortaya çıkan krizler Türkiye’nin çabalarıyla giderilmeye çalışılıyor.
Dünya Ukrayna-Rusya savaşında ortaya çıkan her sorunda Erdoğan’a bakıyor, ondan bir adım atmasını istiyor. Dünya liderleri, NATO ve BM Erdoğan’ın bu süreçteki çabalarını, diplomasiyi krizlerin çözümü adına kullanabiliyor olmasını her fırsatta alkışlıyor.
Türkiye bunu sadece Ukrayna’da değil, bir çok ülkede de yaptı. Suriye’de terör tehdidini durdurup, daha büyük insani dramların önüne geçti. Aynı durum Irak için de geçerli. 2020’de Libya’daki yerinde müdahalesiyle Libya’daki iç savaşı bitirdi.
2017’de Katar’ın olası işgalini askeri hamleyle caydırıcı hale getirdi. 30 yıl sonra işgalden kurtarılan Karabağ’da istikrarın sağlanıyor olmasında da Türkiye’nin diplomatik çabaları dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 yıllık iktidarını özellikle son çeyreğinde dış politikada attığı adımlarla Türkiye’yi dünyada “istikrarlaştırıcı güç” haline getirdi. Bilhassa Ukrayna-Rusya savaşı bunun en belirgin örneği olarak taraflı -tarafsız her kesimin kafasına kazındı.
Öyle ki ABD Savunma Bakanlığının eski müsteşarı Dov Zakheim, Erdoğan’ın Nobel barış ödülü adayı gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Nobel barış ödülü, kimlere niçin verilir?
Adı üstünde barış ödülü. Bir savaşı, bir çatışmayı, bir krizi, durduran-barışa dönüştüren veya bunu sağlamak için çalışanlara verilir, verilmelidir. Normali, doğrusu budur.
Ama Nobel her zaman bu doğrularla çalışmıyor olsa gerek. Erdoğan Ukrayna-Rusya savaşındaki krizleri durduran hamlelerine rağmen aday bile gösterilmezken, 8 yıllık başkanlık dönemindeki politikalarıyla Suriye’de, Libya’da, Yemen’de iç savaşların çıkmasında payı olan eski ABD Başkanı Obama yıllar önce Nobel barış ödülüne layık görülmüştü.
Kaynak: Haber Global TV