Kemal Kılıçdaroğlu: Haftaya FETÖ'nün siyasi ayağını anlatacağım
CHP grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonunda "Size haftaya FETÖ'nün siyasi ayağını anlatacağım" dedi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, "Haftaya FETÖ'ün siyasi ayağına anlatacağım" dedi .
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının satır başları şu şekilde:
Deprem olduğunda, kimliği inancı görüşü ne olursa olsun milletimiz yaraları kapatmaya gidiyorlar. Elazığ'da Malatya'da hayatını kaybedenler vatandaşlarımız için baş sağlığı diliyorum. 41 vatandaşımız hayatını kaybetti 45 vatandaşımız kurtarıldı. Can kaybının olabildiğince olmaması temennimiz
CHP'li belediyeler de deprem bölgesine büyük katkılarda bulundular. Bölgeye hem insani yardımları bölgeye taşıdılar. Sadece CHP değil, bütün belediye başkanlarımızı kutluyorum.
Bugün önemli bir dava görüşülüyor. Osman Kavala'nın adavası. Tam 813 gündür içeride. Haksızlık yapıldığını herkes biliyor. En son AİHM bu kadar olmaz dedi, bir karar verdi tahliye edilmesi gerekiyor dedi. Böyle bir adalet olabilir mi? Dolayısıyla bugün görülen davada adalet tecelli eder.
Devletle siyasi partiler arasında ilişkilerden söz edeceğim. Devlet süreklidir, bakidir, devletimizin bayrağı vatanımızın sınırları var ve bi anayasamız var. Anayasa devletin omurgasını belirliyor. Yasama yürütme yargı organını belirliyor. Ama devleti yönetmek üzere siyasi partilere halk yetki verir. Dolayısıyla kayıtsız şartsız egemen milletinse, o zaman demokrasiyi güçlendirmek bu bağlamda devleti topluma hizmet eder hale getirmek gerekiyor. Bizim ülkemizin güzel insanları var, bizim ülkemiz dünya coğrafyasında en güzel yerde. Karadeniz Akdeniz, Marmara... Yaşaman deprem dolayısıyla farklı görüşlerde insanlarla, siyasi partilerle güzel örnekleri verildi.
Talebimiz, birlikte yaşamak istiyoruz. Hiçbir ayırım yapmadan birlikte yaşamak... Peki yetiyor mu? Hayır, huzur içinde yaşamak istiyoruz, gelecek kaygısı olmadan güven içinde yaşayan bir toplum istiyoruz. Türkiye'yi nasıl büyütürüz, nasıl görkemli hale getiririz? Bunun için çalışmalıyız. Adaletli bir devlet olmak istiyoruz, devletin dini adalettir. Adaletsiz bir toplum kendi içinde barışı sağlayamaz. Hakkı da hukuku da, hayatın her alanına taşımak istiyoruz. Herkesin işi, aşı olsun istiyoruz. El aleme muhtaç olan bir insanlık istemiyoruz. Anneler çocuklarını huzur içinde okula göndersin istiyoruz. Gelecek kaygısı olmadan okula göndermeli anneler.
Dökülen alın terinin karşılığı olmalı.
Bugünlerde soğan üreticileri çok dertli. Geçen yıl yurt dışından getirtmiştik, şimdi tarlada çürüyor. Mutfaklarda yangın olmasın, mutfaklarda bereket olsun.
Üniversitelilerimiz bilgi üretsin istiyoruz. Bilgi üretecekler ki sanayici o bilgiyi elle tutulur bir üretime döksün.
Kimse inancından kimliğinden, yaşam tarzından ötekileştirilmesin istiyoruz. Herkesin inancı başımın üstüne, herkesin kimliği başımın üstüne. Siyasetin konusu bu değildir. Bizim siyaset anlayışımız insanın mutluluğu üzrine inşa edilen bir anlayıştır.
Farklı düşündü diye kimse cezalandırılmasın. Orta Çağ'a kadar tüm insanlık dünyanın düz olduğuna inanıyordu. Bir aykırı görüş çıkıyor, dünya yuvarlak diyor. Sonra yakalanıyor... Kim haklı çıktı? Bir kişinin bilgisi bugün dünyada tartışılmaz hale geldi. Her düşünceye saygı duymak insanlığın önünü açar
Hepimiz temiz bir çevrede yaşamak isteriz, çocuklarımız kentteki hayvanlarla tanışsın isteriz. Bu talebi sadece biz değil, herkes ister.
Depreme dayanıklı güvene dayalı evlerde yaşamak istiyoruz. Bunlar gerçekleşsin diye ne yapıyoruz arkadaşlar?
Hepimiz vergi veriyoruz. Devlet adaletle yönetilecek, fakire bir şeyler vermesi lazım, adaletle yönetilecek yol götürecek. Ulaşılamayan yere ulaşmak demektir adalet. Devleti yönetirken vatandaştan zor alıma dayalı vergi alınıyor, bizim yapmamız gereken verginin hakça kullanılması.
Bizim ödediğimiz vergiler, doğduğumuzdan andan ölünceye kadar... Öldükten sonra da vergi ödeniyor. Bir miras bırakıyorsanız, sizin çocuklarınız da vergi ödüyor. Daha güzel bir ülke için vergi veriyoruz.
Siyasi iktidar her kuruşum hesabını millete vermek zorundadır. Benim harcıyorsa, sizin paranızı harcıyorsa hesabını millete vermek zorunda. Demokrasinin çıkış kaynağı da budur. Buna devlette şeffaflık diyoruz, yani hesap veren iktidar diyoruz. İnsanın verdiği vergilerin, nerelere kullandığnı açıklamak diyoruz.
Demokrais bunun hesabını sormaktır. Bugün T.C. devleti uluslararası yolsuzlukta 13 basamakta geri gidiyorsa, bizden toplanan vergilerin hesabı verilmiyor demektir. Bunun üzerinde hepimizin durması lazım.
Her vatandaşın şu soruyu sormak hakkı vardır, "Ben vergi veriyorum paramı nereye harcadın?" Ben insansam, aklımı kullanıyorsam, verdiğim vergilerin nereye harcandığını sormam gerek. Benim vergimi benim vatanım ve benim insanım için kullanacaksın. Bu sorunun sorulmadığı yerde bu soruyu sorarsam başım tehlikeye girer denen yerde kimsenin can güvenliği yok demektir.
Siyasi iktidar bu soruyu soramazsın diyor. Bu sorunun cevabını demokrasi ülkelerinde verir.
17 ağustos 199, büyük Marmara Depremi yaşandı. Rahmetli Ecevit, Ankara'dan İstanbul'a giderken, İstanbul'a ulaşamadı, yollarda çökme vardı. O deprem 17480 kişi 23780 vatandaş yaralandı. Rahmetli Ecevit bu depremin yaralarını tamir etmek için deprem vergileri dediğimiz yasayı çıkardı. Büyük felaketi bütün dünya biliyordu, yardıma koşuyordu. Biz çözebiliriz dedi. Deprem vergilerinin nerelere ne kadar harcandığı da Cumhurbaşkanlığı sitesine koyuldu, bilgi verildi.
2004 yılında diğer vergiler kalktı, özel iletişim vergisi kalıcı hale getirildi. AKP dedi ki ben bunu kalıcı hale getireceğim. 2004-2019 arası 65 milyar lira, dolara vurursak 34 milyar dolar. Bu para bizim ödediğimiz vergi. Sonra bu oranları da artırdılar. İtirazımız yok, kayıp olmasın istiyorsak bu fedakarlığa katlandı herkes. Malatya ve Elazığ'da depremle karşılaştık, çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetti. Yaşadıkları evler depreme dayanıklı değildi. Vatandaş haklı olarak şu soruyu soruyor, 17 yıldır iktidarsınız ve deprem vergisi alıyorsunuz, tahribatı önlemek için neler yaptınız? Nasıl sorarsınız diyorlar. O vatandaşın bunu sorma hakkı var. Elazığ'a ne yaptın, Malatya'ya ne yaptın? Tahribatı gidermek için yatırımlar yaptık, önlemleri aldık desenize. Bunu söylemiyorlar. Şimdi bu soru sorulur mu deniyor. Zaten yıllardır soruyorlar. Vatandaş üzerine düşeni yaptı, vergisini ödedi. Önlemi almak o ülkeyi yönetene düşüyor. Para alıyorsun, 34 milyar dolar para... Nereye gitti bu para? Vatandaş görevini yaptı ama 17 yıldır iktidarda olanlar görevini yapmadı.
Soranı linç ediyorlar.
3 ay önce deprem araştırılmaları için önerge verdik. MHP ve AKP oylarıyla reddedildi. Depremde ölenlerin bütün günahı onların boynunadır.
Elbette ki bir sorun varsa, soruna akılcı yaklaşmak gerekiyor. Bilim adamları görevlerini yaptı mı, yaptı. Fay hattı geçiyorsa, belediye görevini yapyıro mu? Yapacaksan yap binayı diyor, ölürsen ölürsün bana bir şey olmaz diyor. Vicdanı olan herkesin şunu sorması lazım, bu milletten topladığın 34 milyar doları ne yaptın?
Erdoğan, "depremi durdurma şansımız var mı diyor?" Soru bu değil. Japonya'da deprem oluyor bir kişinin bile burnu kanamıyor.
Dünyanın borcunu aldınız Türkiye Cumhuriyeti'ni borç batağına sürüklediniz. Nereye gitti bu paralar? Hem Elazığlılar hem Malatyalılar ve diğer illerdeki tüm vatandaşların bu soruyu sorması lazım. Deprem geliyorum demez, fay hattı kırılır ve karşı karşıya kalırsınız. Bütün depreme karşı önlem almaktır. Bir deprem oluyor, yüzlerce insan ölüyor, suçu da Allah'a yüklüyoruz. Japonya önlem alıyor da biz niye almıyoruz? Sorumlusu siyaset kurumudur, kaynağı yerinde kullanmamasıdır. Depreme dayanıklı konutlar yap. Hala İstanbul'da 1999'dan beri el atılmamış okullar var.
Deprem oluyor, depremden sonra kriz yönetimi. Bakanlar toplanıyor krizi yönetecekler. Zaten ölmüşler, enkaz altında insanlar. Sen daha önceden önlem aldın mı? O suçu Allah'a yüklüyor. Önlem alacaksın, evi depreme dayanıklı yapacaksın.
Devletin görevi, gelecek perspektifi hazırlamaktır. Liyakat budur. Önemli kadrolar devlette görev yaparlar. Her şeye bir kişi karar veriyor. Bir akıl var her şeyin üstünde, sus deyince susacak, konuş deyince konuşacak. Kimsin sen ya? İnsanların yaşam tarzıyla uğraşırsın, o insanın karnı doyuyor mu bunu sorsana.
Ahlaklı davranmak lazım. Liyakat aynı zamanda ahlaklı davranmayı da gözetir. Devleti yöneten kişinin vatandaşına yalan söylememesi lazım, doğruları söylemesi lazım.
27 Eylül'de İstanbul'da 5.8'lik bir deprem oldu, İstanbul'da AFAD'ın on binlerce şu anda ilan edilmiş toplanma alanları vardır. Yani İstanbul'da on binlerce toplanma alanına İstanbullular gidecek. Bu toplanma alanlarının ne olduğunun bilmiyor, bundan haberi yok. On binlerce diyor, 20 bin mi 100 bin mi bilmiyoruz. Dünyadan haberi yok. Herhalde caddeler, parkları toplanma alanı sanıyor.
"HAFTAYA FETÖ'NÜN SİYASİ AYAĞINI ANLATACAĞIM"
Tank Palet'i unutmadık. 15 Temmuz şehitlerini unutmadık, gazileri unutmadık. Onların hakkını hukukunu unutmadık. Beşiktaş'ta terör saldırısıyla hayatını kaybedenleri unutmadık. Kaddafi'den 250 bin dolar aldı, medyanın önünde aldı. İnsan hakları için bağışlayacağım dedi. Aylardır soruyorum, yine soracağım, nereye bağışladın?
Haftaya FETÖ'nün siyasi ayağı nedir onu anlatacağım sizlere.