İzmir'deki korkunç olay ne anlatıyor: 'Huzursuz, mutsuz, ihmal edilmiş çocuklar...'
İzmir'de 14 ve 15 yaşlarındaki iki kız çocuğunun, sosyal medyada ünlü olmak uğruna iki kızı darp etmesi Türkiye'nin gündemine oturdu. Peki bu durumdan endişe etmeli miyiz? Gençler neden bu yola başvuruyor? Sebepler, sonuçlar ve ailelere düşen görevler...
İzmir'in Konak ilçesinde biri 14, diğeri 15 yaşında iki kız çocuğu, kendilerinden yaşça küçük ve biri diyabet hastası iki kızı darp etti. Saldırıyı gerçekleştirdikleri esnada olayı sosyal medya hesaplarında paylaşan kızlar iddia edilene göre “fenomen olmak” için böyle bir yola başvurdu.
Bu kan donduran olayı ve muhtemel nedenlerini İstanbul Bilgi Üniversitesi Dijital Medya ve Çocuk Platformu Kurucusu Dr. Esra Ercan Bilgiç ile konuştuk. Özellikle ergenlik çağındaki çocukların “beğeni” uğruna böylesi yollara başvurması bize ne anlatır? Aileler ne yapmalı?
Ama önce saldırganlar İ.E. ve H.K.'nin arkadaşı B.Ö.'nün ifadesine bakmakta fayda var: “Bunlar kendilerinden güçsüz olan insanlara sataşıp kavga ettikleri anı sosyal medyada paylaşarak ünlü olmaya çalışıyorlar. Daha önce kendi sosyal medya hesaplarında yaklaşık 20 tane bu tarz video vardı ama bu olaydan dolayı haklarında şikayetçi olununca bu videoları kaldırmışlar.”
'GENELLEMELER YANLIŞ ANCAK ENDİŞE ETMEK GEREK'
Dr. Esra Ercan Bilgiç, bu tarz olaylardan yola çıkarak her zaman büyük genellemeler yapmanın doğru olmayacağını belirtirken “Öte yandan 'Endişe etmek gerekir mi' sorunuza yanıtım, 'Evet' olacak. Ortada ne olursa olsun sergilenen saldırgan davranışlar var, bundan zarar gören masum gençler var. Bununla birlikte endişe edilecek sorunların altında yatan tek ve asıl sebebin sosyal medya olduğunu iddia etmek de yanıltıcı olacaktır” diye konuştu.
Sadece sosyal medyayı hedef almanın yanlış olacağını vurgularken şu çarpıcı tespite imza atıyor:
“Toplum olarak ortak değerleri ve ortak vicdanı yitirip yitirmediğimiz üzerine konuşmamız; çocuk ve gençlere, hak ve ihtiyaçları olan kaliteli eğitimi verip veremediğimiz üzerine düşünmemiz ve ülke olarak onlara ne gibi fırsatlar sunabildiğimizi, geleceğe dair umut verip veremediğimizi tartışmamız gerekirken sosyal medyayı bütün kötülüklerin anası gibi görüp ele aldığımızda, konuşulması gereken pek çok meseleyi göz ardı etmiş oluyoruz.”
'HUZURSUZ, MUTSUZ, İHMAL EDİLMİŞ ÇOCUKLAR...'
Peki dizilerde, gündüz kuşağı programlarında ve sosyal medyada süregelen şiddet içeriği bombardımanından çocuklar nasıl etkileniyor? Dr. Esra Ercan Bilgiç, bu sorunun yanıtında çevre ve toplum vurgusu yapıyor.
Ailesi tarafından desteklenen, sosyal bağları güçlü, pozitif değerlerle büyüyen pek çok çocuğun bu tarz içeriklere eleştirel bakabildiğine değinen Dr. Bilgiç; huzursuz, mutsuz, ihmal edilmiş ve ilgisiz kalmış pek çok başka çocuğun da bu tarz mesajları içselleştirebileceğini vurguluyor:
“Yani önemli olan çocuğu çevreleyen, sarıp sarmalayan ortamdır. Bu ortamı her zaman yalnızca aile olarak düşünmemek lazım. Aile başta olmak üzere, çocuğun bir parçası olduğu mahalle, toplululuk ve hatta toplumun geneli neye benziyor, dönüp bir bakmak lazım.”
Kızların aileleri darp raporu alarak saldırganlardan şikayetçi oldu. Saldırganlardan birinin yazdığı özür mesajı da dikkat çekerken, ifadeye çağrılan A.Ç. ve B.D., emniyetteki işlemlerinin ardından sevk edildikleri adliyede nöbetçi sulh ceza hakimliğince adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Bu noktada yasakçı bir yaklaşımın “TikTok yasaklansın”, “Instagram kapatılsın” gibi yaklaşımların da faydalı olmayacağını ve meselenin özüne dokunmayacağını altını çizerek belirtmek gerekiyor. Dr. Esra Ercan Bilgiç'in kurucusu olduğu İstanbul Bilgi Üniversitesi Dijital Medya ve Çocuk Platformu “#yasaklamayönlendir” etiketiyle konuya yaklaşıyor.
Bununla birlikte Dr. Esra Ercan Bilgiç riskleri şöyle aktarıyor:
-Sosyal medya ve dijital ortamda gereğinden fazla zaman geçirmek çocukların sosyal çevrelerindeki etkileşimlerine zarar verebilir.
-Gerçek sosyal etkileşim, başkalarının duygularını anlamada beceriler geliştirmek için mutlaka gereklidir.
-Bu tür ortamlarda çocuklar -özellikle de ergenler- kendilerini tanımadıkları insanlara kabul ettirme zorunluluğu hissederek yetersiz ve önemsiz hissedebilirler.
-Gençler, fiziksel görünümleri ile ilgili yetersizlik duygusuna kapılabilirler çünkü sosyal medyadaki pek çok görüntü aslında manipüle edilmiştir.
-Avustralya Psikoloji Derneği tarafından yapılan bir araştırmaya göre, FOMO (bir şeyleri kaçırma korkusu / fear of missing out) genç sosyal medya kullanıcılarında depresyona ve endişeye yol açabilir.
-Sosyal medya algoritmaları telefonu elimizden bırakamamamız için özel olarak tasarlanmıştır, aşırı ve kontrolsüz kullanım bağımlılığa sebep olabilir.
-Çocuklar tanımadıkları kişilerle iletişim kurabilir, siber zorbalık veya daha da önemlisi cinsel istismara maruz kalabilir.
Peki bu risklere karşı ne yapmalı?
“Öncelikle doğru yaşı beklemek, 13 yaşın altındaki çocukların sosyal medya hesaplarının olmamasına dikkat etmek, bu riskler hakkında onlarla her fırsatta konuşmak önemli. Bunlarla karşılaştığında farkına varıp bir yetişkinden yardım isteyebilen, ailesiyle hep iletişimde olan, dijital dünyanın risklerine karşı esneklik, dayanıklılık ve direnç geliştirebilen, dijital dünyanın sunduğu fırsatları kullanabilen güçlü çocuklar yetiştirmek diyaloğu hep sürdürmekle mümkün.”
Dijital dünyada empati ve nezaket üzerine her fırsatta konuşmak gerektiğini ifade eden Dr. Bilgiç'e göre çok boyutlu bu meselede ailelere yönlendirme sorumluluğu düşerken bu mecraları yaratan şirketlere de etik ve hukuki sorumluluklar düşmekte.
YEME BOZUKLUĞU, BEDEN İMAJI, DEPRESYON
2019'da Pittsburgh Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada “Sosyal medyada daha fazla zaman geçiren bireylerin yeme bozukluğu ve beden imajlarıyla ilgili problemler yaşama olasılığının, sosyal medyayı daha az kullananlara kıyasla 2.2 kat daha fazla olduğu” sonucuna varıldı. “Katılımcılar arasında sosyal medyayı en fazla kullanan kesimde bu riskin 2.6 kat seviyesinde olduğunun” da altı çizildi.
Aynı üniversitede yapılan benzer bir çalışmada ise “Genç yetişkinler sosyal medyada ne kadar fazla zaman geçiriyorsa uyku problemleri yaşamaya ve depresyon belirtileri göstermeye o kadar yatkın oluyorlar” sonucu elde edildi.
DOĞRU YÖNLENDİRMEYLE...
Şunun da altını çizmekte fayda var: TikTok'ta veya başka sosyal medya platformlarında karşımıza çıkan örneklerin büyük bir çoğunluğu, en azından büyük kitlelerin takip ettiği genç içerik üreticilerinin çok büyük bir kısmı, oldukça duyarlı insanlar. Bunlar, gençlere örnek olan, sosyal sorumluluklarının farkında olan, hayvan hakları, insan hakları, çevre, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konularda duyarlı gençler. Doğru yönlendirme ile gençlerin doğru içeriğe ulaşması için çabalamak galiba kilit nokta.
Kaynak: Web Özel