İstatistiklere göre hemen her gün kadın cinayetlerinin işlendiği Türkiye'de, şiddet yeni bir gündem mi?
Türkiye, İstanbul Esenyurt'ta işlenen cinayet ve ardından peşi sıra gelen vahşet haberleri ile ayağa kalktı. Herkesi, "Şiddet olayları artıyor mu?" endişesi sardı. Peki geçtiğimiz yıl 381 kadının cinayete kurban gittiği ülkemizde, şiddet, yabancısı olduğumuz bir gündem mi?
28 Temmuz Cumartesi günü, İstanbul'un Esenyurt ilçesinde bir vahşet yaşandı. 2 genç, eli silahlı saldırganlar tarafından öldürüldü. Katliamın görüntüleri, cinayet gününden bu yana sosyal medyada dönüyor. Kan donduran o anları izlemeye yürek dayanmıyor. Yaşanan vahşetin hemen ardından gelen diğer şiddet ve cinayet haberleri ise, toplumda panik yarattı. Endişenin yeni adı: Türkiye'de şiddet olayları alevleniyor mu?
Oysa ülkemizde sadece geçen yıl 381 kadın, erkek eliyle öldürüldü. "Her gün 1 kadın öldürüldü" bile diyemiyoruz, zira veriler, tablonun çok daha vahim olduğunu ortaya koyuyor. Geride kalan acılı ve öfkeli aileler, hukuk mücadelelerini sürdürüyor. Kadınlar soruyor: Şiddet, ülkemizde sahiden yeni bir gündem mi?
Hemen her gün bir kadın cinayetinin yaşandığı Türkiye'de "şiddet" elbette yeni bir gündem konusu değil. Kadınların yaşam hakkı, çoğu zaman en yakınları tarafından ellerinden alınıyor. 2008-2022 yılları arasında katledilen kadın sayısı ise 4 bin 86. Bu, sayısız insanın tarifsiz acılar içinde bırakılması demek. Yüreği paramparça anne babalar, kardeşler, dostlar, sevenler demek... Peki bunca vahşet, toplumu yeterince tedirgin etti mi?
Kadın hakları konusunda gerçekleştirdiği sayısız çalışma ve emeğiyle bilinen Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü'ye sorduk...
Birkaç gün evvel Esenyurt’ta işlenen vahşi cinayet, birçok kişi tarafından “Türkiye’de şiddet olayları alevleniyor” şeklinde yorumlandı. Sosyal medyada infial yaratan katliam görüntüleri, büyük tepki topladı. Peki sizce şiddet, ülkemizde yeni bir gündem konusu mu?
Buna "evet" diyebilmemiz için gözlerimizin kör, kulaklarımızın sağır olması gerek. Üstelik 2008 yılından bu yana artarak süre gelen 'kadına yönelik erkek şiddeti'nin; kasten yaralama suçlarından dolayı tırmanışa geçen ateşli silah taşıma izinlerinin artmasının ve kontrolsüzlüğün, suçların affedilmesine yönelik mevcut iradenin varlığı ile vahşete dönüştüğüne tanıklık ederken. Çocuk istismarı konusunu da ayrı tutmak mümkün değil. Bu şiddet karşısında yasal mevzuatı işletmek yerine suça teşvik gibi algılanan yaptırımlar, aslında bugün sokaklarımızın halinin bir yansımasıdır. Perşembenin gelişi, çarşambadan belliydi.
"Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sıralamasında Türkiye 129. sıra ile en sonlarda"
Sadece 2022 yılında 381 kadın öldürüldü. Yine sizden aldığım verilere göre 2008-2022 yılları arasında katledilen kadın sayısı ise 4 bin 86. Kadınlar neden erkeklerin hedefinde? Niçin yıllardan beri hayatta kalma mücadelesi veriliyor? Yaptırımlar caydırıcı mı?
Bu rakamlara 2023 yılının ilk altı ayını da eklediğimizde, tablo daha da vahimleşiyor. 2023 yılının haziran ayında 40 kadın katledildi bu ülkede. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sıralamasında Türkiye, Dünya Ekonomik Formu Raporu'na göre 129. sıra ile en sonlarda yer almakta. Bu durum eril bakış açısını besleyen geleneksel roller ile kadını birey görmeyen bir bakış açısının devamını yansıtmaktadır.
Aslında eşitlikten uzak bir politika izlenmesi, bu bakışı derinleştiriyor. Aslına bakarsanız mevcut politikalar kadını ikincilleştiren bir yol izlerken, bizim hayatta kalmamız şansa kalıyor. Üstelik hukuk açısından tam da 2014 yılında bugün kabul edilmiş olan İstanbul Sözleşmesi'nden 2021 yılında aniden vazgeçilmesi, tezimizi doğrulamakta. Dolayısıyla yaptırımın ortadan kaldırıldığını sadece kadına şiddet uygulayan erkekler düşünmüyor. Örneğin Covid-19 döneminde infaz affı ile geçici olan ama 31 Temmuz 2023 tarihi itibarıyla genele affa dönüşen bir Meclis kararı daha alındı ve yürürlüğe girdi. Neredeyse sokaklar tacizci, kasten yaralama suçu işlemiş, dolandırıcı ve uyuşturucu kullanımı ve şantajcılara açık hale geldi. Salıverilecekler. Bu da bize "kendi kanununu uygula" gibi sokaklarda artan çeteleşmeye karşı korunma içgüdüsünü tetikleyecek. Aslında Esenyurt, tam da bu kaosa ışık tutan bir olay. "Borcunu ödemesin, canını aldım" diye tercüme edilebilecek cinsten. Kim koruyacak bizi gece sokakta yürürken, işten dönerken, iş yerimiz açıkken? Cevap "emniyet" olmalı. Ancak biz bu cevabı veremiyoruz. Çünkü o sokaklarda öldürülüyoruz, dövülüyoruz, tacize ve kapkaça uğruyoruz. Neden? Bu sorunun cevabını verecek olan bakanlık.
Yaptırımları uygulamaz iseniz durum bu boyuta gelir. Bize şiddete uğradığında kolluğa gittiğinde "Kocandır, dövecek, kim bilir neler yaptın" diye baskıya uğrayanlar anlatıyor.
"Medeni kanun "tek eşlilik" der, bizde sezonlarda "kumalı dizi" oynar"
Peki sizce kadına yönelik şiddette medyanın bir payı var mı? Medya ne kadar suçlu?
Medyayı bu olaylarda iki yönlü irdelemek gerek. Bir fikri takip ile, var olan sorunları ortaya çıkarıp herhangi bir siyasi tarafa yontmadan olay üzerinden koruyucu kollayıcı tedbirlerle işletilmesi gereken hukuki normları dile getirenler açısından değerli buluyorum. Örneğin H.K.G. (6 yaşındayken 29 yaşındaki bir erkekle 'evlendirilerek' istismar edilen kız çocuğu) davasındaki çocuk yaşta zorla evlendirme olayının yansıması gibi. Ama bir de bunu suçu işleyenin siyasi görüşü üzerinden değerlendirmeyle haberleştirilmesinin yanlışlığı söz konusu.
Burada bir cinayet haberinin verilmesi kullanılan dil, ayrımcı bakış yansıtmak ve taraftarlık asıl sorunumuz ki, medya kutuplaşması hepimizin tanık olduğu bir gerçek.
Kadına yönelik ağır şiddet içeren sahneler barındıran dizi ve filmler sizce yaşadığımız soruna farkındalık mı yaratıyor yoksa bu bir şiddet pornografisi mi?
Aslında varlığı açısından konuşulması gerek; halı altına süpürerek, görmezden gelerek değil. Ancak ülkemizin eğitim açısından içinde bulunduğu durumun yarattığı kutuplaşmış dil burada da var. Eşitsizlik ve ayrımcı yansıma burada da var ve kitleler aynı olay üzerinde izleyici olurken bu durum vahim. Yani kadın erkek eşittir. Anayasa bize böyle söylüyor. Ama siz bu eşitliği algılamamış, öğrenmemiş kitleye "özgür kadın" dizileri gösterdiğinizde "ahlaksız" oluyorsunuz. Ya da medeni kanun "tek eşlilik" der, bizde sezonlarda "kumalı dizi" oynar. Kadın şiddet uygulayan erkeğe aşık edilir ve çok mutlu olurlar.
Senaristler bence burada yaşamıyor. Evet televizyon eğlencedir ama bizde toplumsal gelişmişlik düzeyi gerilediği için dizileri gerçek sanıp hayatta uygulayan sayısı çok fazla. Bu yüzden bir yerlere "Gerçek hayatla ilgisi yoktur" ve mutlaka "Şiddete tacize uğradığınızda şuraya başvurun" notu olmalı.
RTÜK alkol ve sigarayı kapatacağına şiddetsiz dizilerde ısrarcı olmalı. Oturumlardaki erkek ağırlık yansıması için eşitlikçi bir yönerge yayınlanmalı. Toplumsal cinsiyet eşitliği kurumların ortaya koyacağı irade ile sağlanmak zorunda.
Kadınların sorunlarına çözüm odaklı yaklaşıldığını düşünüyor musunuz?
Bence kadının kendisini sorun gören bir bakış açısı var. Çünkü rollere baktığınızda kadınlar olarak; baba ya da eş parası yiyen, şeytani cinselliği ile baştan çıkaran, görevinde yükselen ve oyun kuran olarak yansıtılıyoruz. Bu da kadınları düşmanlaştırıyor.
"Ölümlerin nedeni araştırılmıyor"
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri meselelerinde, yıllar içinde hangi noktaya geldik? Gidişat olumlu mu?
2008-2021 aslında sorunun büyüdüğüne tanıklık ettiğimiz ama çözümü de ortaya koyduğumuz bir dönem oldu. Ancak o tarihten beri geri vitese takarak şiddeti varoluşumuzun bir nedeni olarak görüp önleyici politikalardan vazgeçtik bence. Çünkü bir şiddet analizi yapmadık. Dünya Covid-19 yaşadı ve bu süreçte değişen algılar ve bireyselleşme ile artan şiddet var ama ortada bir analiz yok. Hoş, ortada veri de yok ya... Biz size "Şu kadar kadın öldürüldü" derken medyaya yansıyan rakamları toplayıp veriyoruz. Bu ölümlerin neden olduğu araştırılmıyor kamu tarafından. Göç mü? Eğitimsizlik mi? Erken yaşta ve zorla evlilik mi? Bu şekilde bir ayrıştırmayı bilmiyoruz. "Şiddet ne zaman başladı, ekonomik etkenler var mı" diye ortaya bir analiz koyamıyoruz.
"6284, şiddeti önlemeye yönelik hukuki bir araç ve çok gerekli"
6284 bize ne sunuyor? Kazanımları neler? Ülkemizdeki kadınlar gerçekten bu yasayı istemiyor mu?
6284 aslında İstanbul Sözleşmesi'ni dayanak alan bir iç yasa. Şiddeti önlemeye yönelik hukuki bir araç ve çok gerekli. Daha ziyade erkekler istemiyor. Hatta daha genellersek cemaatler istemiyor. Kadına bir güvence sağlıyor. "Kadın beyanı esastır" diyen bir lafzı var yasanın. Şiddet ilk uygulandığında tüm kapıları açacak bir anahtar. Önleyecek, koruyacak, kovuşturacak ve cezalandıracak. Bunu kim ister? Tabi ki mağdur ister. Kim istemez? Fail istemez. Peki faili kim destekliyor? Mesele ve problem bu kadar basit aslında.
Kadın sığınma evleri sayısı yeterli mi? Bu konuda tespit ettiğiniz eksiklikler var mı?
Literatürde adı sığınak olan bu koruma merkezlerinin adını konukevi yapan bir irade, eksiklikleri tamamlamamakta dirayet gösteriyor. Örneğin oraya giden kadınlara davranışın bezdirme politikası olması, yine birtakım yetkililerin "Sığınağa girip çıkarsan 5.000 TL ödeme yapman lazım" demesi, orada kalanlara istihdamda yer sağlanmaması, sığınakta gerekli korunmanın sağlanamaması gibi sorun çok. Ayrıca sayıları yeterli değil. Bir de liyakat meselesi var, meslek elemanları açısından.
"Kadına şiddeti önlemeyi, toplumsal bir seferberlik haline getirerek, siyaset üstü görerek planlamalıyız"
Kadınlara ‘24 saatliğine erkekler yok olsaydı neler yapardınız?’ şeklinde bir soru yöneltilmiş, gelen cevaplardan biri şu: Akşam eve doğru giderken arkamdan biri geliyor mu diye telaşla yürümek yerine yavaş yavaş yürürdüm… Sizce geceleri evlerimize korkusuzca yürüyebileceğimiz günler yakın mı?
Şu yansımalara baktığınızda çok yakın görünmüyor. Ama yakınlaştırmak mümkün. 33 yıldır sahalarda olan biri olarak çözümün basit ama istikrarlı olmayı gerektirdiğini söylüyorum hep. Sorunların temel kaynağını çok iyi biliyoruz. Çözümler zaten sahada mevcut. Tek mesele iradeyi ortaya koymak.
Biz kadına şiddeti önlemeyi toplumsal bir seferberlik haline getirmeyi siyaset üstü görerek planlamayı düşündüğümüzde, şiddet meydana gelmiş ise sonrası geride kalanı desteklemek adına kurumsal yapılandırmayı hayata geçirdiğimizde, ortada sorun kalmaz. Kadını kalkınanın içine aldığımız için refah görünmeye başlar. Toplumsal refah, kötü olanı yok eder.
Son olarak, şiddet mağduru kadınlar için neler yapılabilir?
Bizim acil yardım hattımız var. 0212 656 96 96. Bu hat, psikolog ve avukatlardan oluşmakta. Sorunun çözümüne yönelik yol göstericilik yapıyoruz. Gerektiği yerde güçlenmesi için özel sektörle istihdama katılmasını sağlıyoruz. Sığınaktan çıkmış ise ev eşyasını sağlayarak yeni bir yaşama başlamasını, istismara uğramış çocuklar için eğitimine devam etmesi açısından burs sağlamaya çalışıyoruz. Onlara "Yalnız değilsiniz" diyoruz aslında.
Kaynak: Haber Global TV