Ertuğrul Özkök'ten, 'Jülide Ateş'le 40' programında flaş açıklamalar!

Haber Global'de Jülide Ateş'in konuğu olan Ertuğrul Özkök önemli açıklamalarda bulundu. Özkök, "'Gazeteci muhaliftir' diye bir şey yok. İktidarı desteklemek de iktidara muhalif olmak da şerefli bir iştir" dedi.

Haber Global ekranlarının sevilen programı 'Jülide Ateş'le 40'ın bugünkü konuğu Ertuğrul Özkök oldu. 

Özkök, Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmenliğinden alınmasından, Silivri davalarına kadar birçok soruya cevap verdi.

Ertuğrul Özkök'ün açıklamalarından satır başları;

Gazeteci olmaya nasıl karar verdiniz?

İlhan Selçuk ve Çetin Altan eliyle karar verdim. Onların yardımı dokundu. Babamın laflarıyla basın yayın yüksek okuluna girdim ve gazeteci oldum.

Ertuğrul Özkök çapkın mıdır?

Ben kadın hormonlarının havuzunda doğdum. 4 kız kardeşim vardı. Halalarım, teyzelerim... Evde hep kadınlar vardı. Kedilerimiz, köpeklerimiz hep dişiydi. Kadınları seviyorum. Kadınlarla daha iyi anlaşıyorum. Türkiye kadın ülkesidir. Erkek ülkesi değildir. Erkeklerin dilindeki bu lafları sevmiyorum. "Çapkınlık" benim en sevmediğim kelimedir.

Eşiniz, siyasi kararsızlığını eleştirdi mi?

Her olayı eleştiriyor. Çok eleştirdi. O, "anti emperyalizm" diyor. Ben ise bu lafın bir efsane olduğuna inanıyorum. İkimiz de 50 yıldır fikirlerimizi sürdürüyoruz. Karım CHP'li bir aileden geliyor. Yüzüklerimizi İsmet İnönü taktı bizim. Ben mesela hiçbir zaman kemalist olmadım. 

İktidarı seviyor musunuz?

İktidarı sevmeyen gazeteci yoktur. Çünkü haberin ana kaynağı iktidardır. Ben iktidarlara yakın bir gazeteci olmayı tercih ederim. Cumhurbaşkanları'nın başbakanların uçağında olmak her zaman avantajdır. Ama yeri geldiğinde de eleştirdim. "Gazeteci muhaliftir" diye bir şey yok. İktidarı desteklemek de iktidara muhalif olmak da şerefli bir iştir. 

Sistem karşısında diz çöktünüz mü?

Acaba bugün iktidarın karşısında korkmayan bir gazeteci var mıdır? Ben artık siyasi yazı yazmıyorum. Çünkü siyaset köşe yazarlığı Erdoğan düşmanlığı ile Kılıçdaroğlu düşmanlığı arasında sıkışmış kalmış. Ben bugün daha derin siyaset yazıyorum. Yazıları tarafsız okuyan birileri varsa benim yazdığım yazıları çok rahat görebilirler. Klişeleri yıkmak için geldim buraya ve yıktım. Bazıları için çok kötü oldu bu.

Güç en büyük afrodizyak mıdır?

Ben hayatımda gücü hiç hissetmedim. Hayatımda mahallemin kanalizasyonu patladığında utancımdan arayamadım bir yerleri. Muhabirler polisin eline verdiği kağıdı haber diye getiriyorlardı ve ben bunun acısını çok çektim. MİT beni ciddiye almıyor diye komplekse kapıldım. Ama MİT, görüşmesi gereken kişilerle gazete içinde görüşüyormuş. Bunu sonradan anladım.

Gazetecilik cambazlık mıdır?

Büyük bir gazete yöneticiliği cambazlıktır. Genel yayın yönetmenisiniz ama gazetenin patronu var. Patronun hakları var. Bunu kabul etmeyen gazeteci şirketlerin ekonomilerine kötülük etmiştir. Çok insan gazetecilik yapabilir de çok insan cambazlık yapamaz.

Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmenliğinden nasıl alındı?

Medyada güç, patron olmaktır. Bir gün Aydın Bey, "Ertuğrul işin var mı? Gel hadi bana konuşalım" dedi. Arnavutköy'deki evine gittim. Bir tane balık koydu önüme. Balık yerken, "Ya Ertuğrul seni görevden aldım" dedi. "Peki patron" dedim. Bitti. Güç budur işte.

Tarkan sizin sayenizde mi patladı?

Tarkan öyle bir star ki engellemek isteyenler engelleyemedi. "Kıl oldum abi" dediğinde yerden yere vurdular. Ben de dedim ki, "bu bir yeni dil". Türkçe öğretmenleri bana kızıyordu böyle dediğimde ama mani olunamaz bir şey var. Alt dil diye bir şey var. Paralel dil diye bir şey var. Sosyal medyaya bakın. Parlayacak kimseyi kimse engelleyemez. Tarkan'ı ben yaratmadım. Tarkan'ı kendisi yarattı. Ben hiçbir köşe yazarı da yaratmadım.

Sosyal medya gazete ve televizyonculuğu bitirdi mi?

Sosyal medya gazeteciliği bitirmez. Kağıt öldü denirken Jeff Bezos Washington Post'u aldı. Kağıdı ancak kağıdı yapanlar öldürebilir. Başka kimse öldüremez.

"2 KERE BOMBALI SUİKASTTAN KURTULDUM"

Yediğiniz en büyük dayak neydi?

Sadece dayak yemedim. İki kere bombalı suikasttan kurtuldum tesadüfen. Hala daha dayak yiyorum. Dayaktan kastım şu; bir sürü hakaret yiyorum. Dünyada 2 meslek var ki bunu herkes onun başındaki insandan daha iyi yapar. Birisi futbol takımını yönetmek öbürü ise gazete yönetmek. Bir manşet atarsınız, "Kaç para aldın da bu manşeti attın?" derler. Bu bir dayak yemektir.

Gazeteciler satın alınabilir mi?

Dünyada satın alınamayacak meslek yoktur. Siyasiler de alınabilir futbolcular da alınabilir. Bunun dünyada örnekleri vardır. Benim itirazım şu iktidar ve muhalefeti desteklemek şerefli bir iştir. Her ikisi de eşit imkanlarda olmalıdır. Yani ben iktidarı ne kadar rahat eleştirebilirsem o kadar rahat destekleyebilmeliyim.

Genç gazetecilere ne söylemek istersiniz?

Benim dönemimin gazeteciliği başka bir gazeteceliktir. Bugün gazetecilik bireysel bir mesele haline geldi. Start-Up ruhuna sahip olun. Özgür olun, kişilikli olun, tek başınıza medya olmanın yollarını bulun.

Sizden sonraki genel yayın yönetmenleri başarısız mı oldu?

Benim övündüğüm hafta sonu gazeteciliğidir. O konuda tirajları çok yükselttim. Bugün Hürriyet'in başında ben de olsaydım yine tirajları düşecekti. Ama gazete bitmez. Benim dönemimle şimdiki dönem değerlendiremez o yüzden benden sonraki arkadaşlar başarısız oldu diyemem.

Enis Berberoğlu'nun yargılanmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Enis'le 30 yıldan beri çalışıyorum. Onu tanıyacak kadar iyi bir arkadaşım. Sık sık konuşuyoruz. Enis dünyanın en şeffaf insanıdır. Enis'in gizli bir ajandasının olması komik geliyor. Enis sıkı bir sosyal demokrattır. Dolayısıyla ona yapılanlar çok haksızlık. 

Abdi İpekçi'yi kıskandınız mı?

Hayır. Hiç olmadı. Hayatım boyunca benim hiç arabam olmadı. Hep gazetenin verdiği arabalara bindim. Hiç de gocunmadım. Abdi İpekçi o tarihte kendi parasıyla arabasını aldıysa ona olan hayranlığım daha da büyür. Çünkü bu meslekte yıllarca çay ve simiti karakter abidesi olarak sundular.

En korktuğunuz gazeteci kim?

Hıncal Uluç'tan çok korkuyorum. Çünkü beni çok eleştirir. Çünkü yaptığı eleştirilerin yüzde 70'inde haklı. Beni en çok öven insanlardan biri aynı zamanda. O beni övdüğü için de onun yaptığı eleştiriler benim gözümde değerli. Bir de çok takdir ettiğim gazeteci var o da Güneri Civaoğlu. Ona Güneri abi demiyorum. Güneri Bey diyorum. Bizim güzel yaşamamız için gerekli olan yolu o açtı. Hiç komplekssiz genç insanları destekler.

Köşe yazarları vicdanlarını mı kaybetti?

Bence herkes vicdanını kaybetti Türkiye'de ve bu vicdanı tekrar bulamazsak iyi bir yere gidemeyiz. Bence sadece iktidar değil muhalefet de vicdanını kaybetti. Ben köprülerin üzerinden geçtikçe Erdoğan hakkında iyi düşünüyorum. Ama çok eleştirdiğim zamanlar da var. Hep şunu söylüyorum. İnsanların elinden eleştiri hakkını aldığınızda övme hakkını da alıyorsunuz. 

Medyanın en büyük günahkarı kim?

10 yıl oldu ben ayrılalı. Hala günah olarak ortada ben varsam benden sonra kimse bir şey yapmamış demektir. (Gülüşmeler)

10 yıldır Türk medyasında yapılanları gördükçe "Ben ne kadar masum bir adam mışım" diyorum

Sürekli özür dilemek sizi rahatsız etmiyor mu?

Çok yanlış yapmışsanız çok özür dilersiniz. Özür dilemekten neden korkayım. Benimle aynı dönemde gazetecilik yapanlar daha mı az hata yaptı. Ahmet Kaya her gün geliyor önüme. Bugün olsa, Ahmet Kaya gelse keşke burada sohbet etsek onunla. LGBT konusunu konuşsak mesela. Hatta keşke Ahmet Kaya ile 'şerefsiz' manşetini yüz yüze konuşsaydık. Anlatsaydım ona. Mezarının başına gittim anlattım. O bakımdan özür dilemek benim hiç korkmadığım bir şey.

Silivri davalarında basının hataları neydi?

Silivri FETÖ'cü savcı ve polislerin medyayı dolduruşa getirmesidir. Ben o zamanlar buna karşı çıktığımda bana darbeci dediler. Ben de onlara şunu anlattım. Eğer adalet olmazsa herkes bunun altında kalır dedim. Ben özür diledim. Peki davaların üzerinden 10 yıl geçti. Siz bugüne kadar bu davalarla ilgili o dönemdeki gazetecilerden hangileri özür diledi? Ülkenin Cumhurbaşkanı "kandırıldık" dedi. Onlardan bir tanesi "kandırıldık" demedi. Bunu her konuştuğumda ağlamak geliyor benim içimden. Çok içim öfkeli ama öfke beni yönlendirsin istemiyorum. Biz orada gittik konuştuk. Meclis'in önünde konuştuk. Hesabımızı verdik. Hangisi verdi?

FETÖ'ye yardım ettiniz mi?

Hanefi Avcı'nın kitabı çıktığında bir yazı yazdım. Kitabı okudum. Onu hiç tanımıyordum. O kitap çıktı o zaman hapse attılar onu. O zaman dedim ki Fetullah Gülen'e, "Bakın burada yapılan her şey sizin hesabınıza yazılıyor. Ve bu kitapta yazılanlar bir gün karşınıza iddianame olarak gelecek" dedim. Öyle oldu. O Beşiktaş Adliyesi'nde kendini imparator gibi gören savcıların yatacak yerleri yok. Maalesef. Çünkü kılcal damarlarına kadar girdiler devletin. 

Ölmekten korkuyor musunuz?

Ben 20 yıl, öldürülmüş bir genel yayın yönetmeninin koltuğunda oturdum. O yönetmenin hayaleti yanınızda oturuyor orada. İnsansınız. İnsanın korkmaması diye bir şey söz konusu değil. Sedat Simavi'nin mezarının başında konuşma yapacağım yerde bomba patladı. Kardan dolayı arabam patinaj çekmiş ve 2 dakika geç kalmıştım. Geç kalmasam hepimiz ölmüştük orada. Bende bir tevekkül gelişti. Allah korur beni diye inandım hep.

Benim yüzümden başkalarının başına bir şey gelir diye korktum. Benim yüzümden aileme, koruma polisime, şoförüme bir şey olur diye korktum.

Ayasofya ibadete açılmalı mı?

Türkiye buna karar verecek. Ben bu meseleye Ayasofya olarak bakmıyorum. Ben İspanya'ya her gittiğimde oradaki camileri gezerim. Oradaki camilerin bazıları kiliseye çevrildi. Oraya her gittiğimde Hristiyanlar adına üzülüyorum. Orada sana Müslümanların bıraktığı emaneti kutsal emanet olarak koruman daha önemli değil mi? Ayasofya'yı da müze olarak tutun. İki tane övüneceğimiz çok önemli eser var. Birisi Sultanahmet, diğeri Ayasofya. Tam karşıdaki Sultanahmet'le övünmek bize daha büyük gurur getirir diye düşünüyorum. Bu kadar camimiz varken "Hristiyanlığın bir mabedini cami yapacağım" demeyi ben çok anlamıyorum.

Annenizi özlüyor musunuz?

Annemi de babamı da çok özlüyorum. Benim annem Bulgaristan'ın bir köyünde doğdu. 6 aylıkken Türkiye'ye geldi. Nüfus cüzdanındaki bir arıza yüzünden ilkokula gidemedi. Okuma yazmayı kendi kendine öğrendi. Annemle konuşsanız onu üniversite mezunu zannedersiniz. Ölene kadar 5 vakit namaz kıldı. 4 kız yetiştirdi. Kızlarının hepsi mini etekle büyüdüler. Kendileri seçtikleri çocuklarla evlendiler. Annem aslında evin reisiydi. Bize hep şunu öğrettiler; kızlarımıza yapamadığımız hiç bir şeyi sana da yapmayız. O yüzden aileme çok müteşekkirim bana verdiği bu eşitlikçi duygu ve özgürlük nedeniyle.

Ertuğrul Özkök Jülide Ateş