Enkaz, asbest, Covid-19... Afet bölgesinde solunum yolu hastalıklarına karşı nasıl önlem alınabilir?
Türkiye enkaz altında kalan canların yasını tutuyor. Afetzedeler çetin kış koşullarında hayatlarını sürdürürken enkazlardan çıkan başta asbest olmak üzere pek çok zehirli madde de insan sağlığını tehdit ediyor. Uzmanlar bu bölgede solunum yolu hastalıklarına karşı uyarıyor.
EREN SAKARYA / SİBEL GÜLERSÖYLER
Kahramanmaraş merkezli depremler 11 ilde çok büyük yıkıma yol açtı. Deprem sonrası soğuk kış şartlarında yaşamını devam ettiren depremzedeler, enkazda bulunan tozlar ve kimyasal maddeler yüzünden çeşitli hastalıklar ile karşı karşıya. Ayrıca deprem bölgesindeki çadır ve konteynerlerin bulunduğu alanlarda depremzedeler arasında salgın solunum yolu hastalıkların yayılabilme tehlikesine karşı da uzmanlar dikkat çekiyor. Öte yandan bir süre de olsa otomobilinde konaklamak zorunda kalan depremzedeler için egzoz gazları solumak da oldukça tehlikeliydi.
'UZUN VADEDE CİDDİ HASTALIKLARA YOL AÇABİLİR'
Türk Toraks Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Bayram enkaz içerisindeki tozların içinde çok ciddi hastalıklara sebep olabilecek materyaller olduğunu söylüyor.
Bu materyallere maruz kalındığında bunların kısa vadeli etkileri olabileceğini söyleyen Bayram, bu etkileri boğazda tahriş, nezle benzeri bulgular, baş ağrısı gibi bulgular olarak sıralıyor. Bayram, astım ve koah gibi nefes darlığı ile kalp hastalığı olan kişilerde, bu materyallerin bu hastalıkları alevlendirilmesine yol açabileceğini söylüyor.
Prof. Dr. Bayram orta ve uzun dönemde de hastalıklar ortaya çıkarma riskini arttırdığını ifade ediyor. Bayram, "Bu tozlara yoğun derecede maruz kaldığınızda bağışıklık sisteminiz zayıflayabilir. Bakteriler, virüsler daha kolay yerleşip sizi hastalandırabiliyor" demekte.
Uzun vadede ise özellikle yıkılan binaların enkazında bulunabilen asbest ve ağır metallerin kanser yapıcı etkileri olduğunu söyleyen Bayram "Yine bir takım minerallerin akciğer kanseri riskini arttırdığını biliyoruz. Yine asbeste maruz kalındıktan yıllar sonra özellikle akciğer zarı kanseri ortaya çıkabiliyor" ifadelerini kullanıyor.
Bayram hayatını kaybeden afetzedelerin cenazelerinin uzun süre ortada durmasının bulaşıcı hastalık riskini artırdığını belirtiyor. Deprem bölgesinde tuvalet ve hijyen sorununun kısa zamanda çözülememesi durumunda da ishal, kolera gibi bulaşıcı hastalık riskinin çıkabileceğine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Bayram sözlerini şöyle sonlandırıyor:
Enkaz bölgelerinde olabildiğince 3M maske veya cerrahi maske takılması gerekiyor ve mümkün olduğu kadar toz olan bölgeden uzak durulması lazım. Enkaz çevresinde hafriyat işiyle uğraşanın özel koruyucu elbise giymesi gerekmekte. Sivillerin enkaz yığınlarından olabildiğince uzak durması gerekiyor.
ÇADIR BÖLGELERİNDE SALGIN HASTALIKLAR GÖRÜLEBİLİR
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) enfeksiyon çalışma grubu sözcüsü Prof. Dr. Berna Kömürcüoğlu, deprem bölgesinde nezle, grip, korona gibi solunum yolu enfeksiyonlarında bir artış söz konusu olabileceğini söylüyor. Kömürcüoğlu şu ifadeleri kullanıyor:
Kış aylarında mevsimsel şartlar kötü. Deprem sonrası barınma şartları da değişiyor. Afetzedeler, belli bir süre çadırlarda veya arabalarında soğukta yatmak zorunda kalıyorlar. Beslenme düzenleri de bozuluyor. Bir süre sonra çadırlarda, yemek alanlarında bir araya geliyorlar ve kalabalık bir ortam oluşturuyorlar. Kalabalıkta solunum yolu enfeksiyonları, düşük direnç ve soğuk hava nedeniyle daha kolay bulaşabiliyorlar.
Solunum yolu enfeksiyonlarının kalabalıkta kolay bulaşması nedeniyle tekrar mini salgınlar oluşabileceğini söyleyen Kömürcüoğlu "Ayrıca soğuk ve direnç düşmesi nedeniyle bakteriyel enfeksiyonları kolaylıkla ortaya çıkabiliyor" diyor. En riskli grupların 0-5 yaş arası çocuklar ve 65 yaş üstü insanlar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kömürcüoğlu, sözlerini "Maske takmanın ve aşılamanın da önemini hep vurguluyoruz. Hem grip hem korona ve zatürre aşılarının bu bölgede eksiksiz yapılması gerekiyor" şeklinde sonlandırıyor.
İstanbul'da konuştuğumuz maske üreticileri de bölgeye maske yardımı yaptıklarını belirtiyor. İstanbul Bağcılar merkezli bir maske üreticisi firmanın yetkilisi Gamze Hanım deprem bölgesine 2 milyon ffp2 türü maske ve cerrahi maske yardımı yaptıklarını ifade ediyor. Pendik merkezli başka bir maske üreticisi ise ihracat için üretilen tüm maskelerin deprem bölgesine yollandığını ifade ediyor.
ARAÇLAR MUTLAKA HAVALANDIRILMALI
Deprem bölgesinde bir diğer tehlike ise uzun süre otomobil egzozundan çıkan karbonmonoksit içeren gazlara maruz kalmak. Soğuk kış şartlarında arabasında yaşayan depremzedeler için egzoz gazları solumak oldukça riskli bir durum. Makine Yüksek Mühendisi Ümit Erturhan, araçların mutlaka havalandırılan açık bir ortamda olması gerektiğini söylüyor.
Aracın motorunun belirli aralıklarla kapatılarak dinlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Erturhan, “Karbonmonoksitin en belirgin özelliği baş ağrısı ve mide bulantısı yapmasıdır. Bu tür semptomlarda araç havalandırılmalıdır ve araçtan inilmelidir” ifadelerini kullanıyor.
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Mesut Bayraktaroğlu da bu gazın renksiz ve tatsız olduğunu belirterek, tahriş edici özelliği olmadığını belirtiyor. Bu özelliği nedeniyle, öksürük gibi uyarıcı bir semptom vermediğini anlatan Bayraktaroğlu, “Karbonmonoksite yüksek dozda maruz kalındığında, alyuvardaki oksijenin yerini alır. Vücuda bu şekilde yayılır” diyor ve ekliyor:
Tüm vücutta oksijen alınımını baskılar ve bu da beyin, kalp gibi hayati kritik öneme sahip organlarda solunum yetmezliğine bağlı bulguları ortaya çıkartarak ölüme sebep olabilir.
Bayraktaroğlu, belli aralıklarla aracın havalandırılması gerektiğine dikkat çekiyor. Kişilerin bu gazdan zehirlendiklerini nasıl anlayacaklarını da anlatan Bayraktaroğlu, “Çok maruz kalındığında derin uykuya sebep oluyor ve uyanmakta zorluk çekebiliyorlar. Baş ağrısı, kusma, uyuşukluk hali, zihin karışıklığı, görme bulanıklığı gibi semptomları var” ifadelerini kullanıyor.
Kaynak: Haber Global TV