Demokrat Parti Genel Başkanı Uysal: Türkiye'nin iklim değişikliğine ihtiyacı var
Haber Global ekranlarında yayınlanan Siyaset Özel programının bu haftaki konuğu Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal oldu. Canlı yayında Türkiye'nin siyasi ve ekonomi gündemine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunan Uysal, "Türkiye'nin iklim değişikliğine ihtiyacı var" dedi.
Haber Global ekranlarında yayınlanan Siyaset Özel programının bu haftaki konuğu Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal oldu.
Programın öne çıkan başlıkları şu şekilde:
TCMB ve Maliye Bakanlığı planlamaları, Türkiye birçok planlamayı maalesef tutturamadı. Birtakım tezlerle, bildiğimiz Çin modeli, Türkiye modeli en son 'dua edelim tutsun modeli' ile bu noktaya geldi. Aylık enflasyon ile ilgili çift hane konuşuluyor. TÜİK'in verilerinin inandırıcılığı söz konusu değil. TÜİK verilerini itibar edilebilir veriler bulmuyorum.
Türkiye bir sarmalın içine girdi. İktidarın bir başarı sağlayacağı kanaatinde değilim. Sadece bir hedef var. İktidarın sadece bir hedefi var. Yüzde 3 5 bir hedef sapmasını anlayabiliriz. Bu iktidara millet, 4 tane kalkınma planı uygulayabilecek bir zaman vermiş. Hedefiniz neyse. İfade edilen verilerle ilgili şüpheci davranmak zorundayız.
Söyleyecek sözleri kalmadı. Bu iktidara bir 5 yıl daha versek 20 yılda yapamadığı neyi yapacak? Bütün sahalardaki parametrelere baktığınız zaman bunu açıkça görürsünüz.
Fiili olarak alt üst olan dinamikleri geri döndürecek gücünüz kalmadığı zaman MHP ile iş birliği yaparak dini ve milli hamaset oluşturuyor. En güvendiği alan burası. Türkiye üreten, refah transfer edebilecek bir dönüşümü sağlayabilirdi. Ama tümü rant üretmek üzerinden bir dönüşüm politikamız var. 20 yıl dönem içinde AK Parti ile iki büyük kesim çok büyük zarar yaşadı.
"TÜRKİYE'NİN BİR İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYACI VAR"
Açlık tungu deldirir, diye bir tabir vardır. Herkes bir değerlendirme yapıyor. Bizim makul bir ölçümüz var. Sahada görüyoruz. Birçok noktaya gittim. Fethiye'de hale geldik. Maliyetler karşılanabilecek eşiklerde değil. İstihdam yoğun alanlardaki maliyetlere ve ücretlere baktığımız zaman sürdürülebilir bir hal kalmamış. Birçok örgütlenme kamuya, kadrolara ortak edilmiş. Tarımdaki politikalarla tarımda kitleler halinde göç yaşanmış. Türkiye'nin bir iklim değişikliğine ihtiyacı var. Söyleyecek sözünüz, enerjiniz bitmişse, her yolun meşru mubah sayıldığı adı da bir parti devletiyle... İstanbul seçimlerinin iptal edilmesiyle nasıl bir süreç yaşadığımız biliniyor. Geçmişten ifade edilir, şimdi AK Parti eşittir yargı adalet gibi kavramlar noktasına geldi.
Özgürlük alanlarını genişletmek başka bir şey. Örgütlenmeleri bir militan unsur gibi kullanmak ve siyasetin bütün yanlışlarının, bu sürecin dini örgütlenmelere de nasıl zarar verdiğini de görüyoruz. Dini örgütlenmelerin geniş alan bulmasında bir sorun görmüyoruz ama bu süreçte kendi asli vazifelerini gösteren bir fonksiyon olmaktan çıkmış iktidarın bir aparatı haline gelmiştir.
Her toplumda olumlu olumsuz unsurlar vardır. Olumsuz unsurlar marjinal boyutlarda olur. bugün milletin talebi ortada. Her zamankinden daha fazla verili halde bulunan temel hak ve hürriyetleri daha fazla anlamlandırır halde. Kaybetmeye yüz tuttuğumuz zaman değerinin daha iyi fark edildiğini görüyoruz. Demokrasi bir değerler bütünü. Şeffaflığı alırım da diğerlerini almam diyemezsiniz. Olumlu pozitif ayrışmış bir Türkiye var. Kendi mukadderatını çizmiş bir Türkiye var. Milli güvenliğimize karşı meydan okumalarla yaşıyoruz. Fırsat eşitliğinin kıyametini herkes bilmek zorunda.
İMAMOĞLU'NUN TARTIŞILAN AKŞAM YEMEĞİ
Herkesin bir yoğurt yiyiş tarzı var. Ben öyle bir tercihte bulunmam. Araçlarını yol kenarlarında bırakıp eve gitmek zorunda kalan yüz binler var. Bu krizi yönetmeniz gerekir. Bu tür bir manipülatif alan... Erdoğan'ın da yaptığı görüşmeleri biliyoruz başkanlığı zamanında. Ertelenebilirdi, bu kendi adına bir zafiyete dönüştü. O kritik kriz gecesinde yapılmaması gereken bir buluşmaydı.
Erdoğan'ın aklının İstanbul'da kaldığı ortada. Projeksiyonun İBB üzerinde olduğu da ortada. İmamoğlu'nun 'bu yeni tip siyasettir' dediği olaylar da var. Türkiye çok kritik dönemler yaşıyor. Büyükşehirler birkaç yardımlaşma kampanyası düzenledi. Bunlara bile ket vurdu. Ancak ben yaparım, dedi, Gönül ister ki, kriz anlarında olumsuzlukları minimize etmek adına yürütme yapabilseler. Kriz anında bir rekabet var ve Erdoğan da bunu fırsata çevirip bazı değerlendirmeler yapıyor. Bu rekabet içinde yüz binlerce insan mağdur oluyor. Benim üzüldüğüm budur. Hukuki süreçle verilmesi gereken görüntü siyasal rekabet için kullanıldı.
Türkiye'nin kanıksadığımız bir iklimi var. Önümüzdeki süreç adeta bir makbul vatandaş tanımı var. Türkiye'de herkes eşit, birileri de daha da eşittir. Kılıçdaroğlu'nun paylaştıkları... Bunları kanıksadık artık. Üniversitelerimizin her birinde bir kişiye endeksli alımlar... Ahbap çavuş ilişkileriyle nokta atışı kadrolaşmaları yaşıyoruz. Size her şey hak, geri kalan için insanların engelli koştuğu bir iklim var. Bu uygulamadan muhalif düşünceye sahip gazetecilerden, Kabaş'a uygulanan hukuka bakalım. Çok ayrı bir hukuk uygulanıyor. Kimse Türkiye'de adalet vardır, diyemez. Herkes yurt dışına gitmeye çalışıyor. AK Parti seçmenlerinden yarısı bile. Ülkedeki insanlar ülke için hayal kurmuyor, bundan daha büyük bir felaket olmaz.
"İKTİDAR DAHA ÇOK MUHALEFETİ ELEŞTİRİYOR"
AK Parti'nin ilk dönemi sanki asr-ı saadet dönemiymiş gibi değil. Sadece çiftçiyi doğrudan destekleyemeyiz, metropoldekiler daha ucuza gıda tüketsin diye de destekleriz. Bir retorik var uzun yıllardır. Babacan ve Davutoğlu'nun olumlu referans verdiği şerhlere de itiraz ediyoruz. Herkesin bir perspektifi var, geçmiş referansları var. Muhalefet Türkiye'de de çarpıklık. İktidar daha çok muhalefeti eleştiriyor. İstihdam piyasasında arz talep uyuşmuyor. Üniversiteler, bireyler var. Biz başarılı eğitim kurumlarımızla uğraşır hale geldik. Karşıt olmak yetiyor. Karşısınız ama teziniz ne? Bir tarafta AK Parti CHP aksı, bir tarafta MHP HDP aksı... Türkiye'nin reel gündemi bu rekabet üzerinden değil. Bu iktidarın uyguladığı 7 gübre fabrika 272 milyon dolara özelleştirmişsiniz, niçin fiyat artışı var diyorsunuz. Piyasaya müdahale edebilecek enstrümanlarınız yok. Tarihin en büyük özelleştirilmeleri yapıldı.
Devletin fonksiyon sahası niteliği dönüşüyor. Bizim bir ezberimiz var, küçük devlet, etkin devlet. Dış politikayı konuşmak gerekir, bütün Orta Doğu... Şam, Halep önemli bir merkez. Dış politik tercihleri ve sınır velayetlerinin ekonomilerine etkisiyle, tüm bunlardan bağımsız bir ekonomi değerlendirmesi yapamayız.
Yapısal sebepleri 24 Ocak kararlarından bahsediyoruz. 12 Eylül Türkiye'deki merkez sağ hem de merkez sol için verilen zararı telafi edebilmiş değil. Bunun üzerine derinden işleyen dinamikler var. Demografi, ulaşıma erişim değişti ülkede. Tüm bunların üstüne lider kadrolarımızın da yanlış tercihleri bu yaşanan süreci bir katalizör görevi görerek bu noktalara gelmesine sebep oldu. Yüzde 10 barajının fonksiyonu, 80'den sonra merkez sağ geleneğinin bölünmüş olması. Bir iktidar mücadelesi. Çok yıkıcı bir rekabete dönüştü. Sosyoloji değişti. Din ve milliyet gibi kapsayıcıların çok önemli bir fonksiyon gördüğünü gördük. Erdoğan'la ilgili değerlendirme yaparken bu arkadaki dinamikleri çok değerlendirmeyiz. Bu artık örseleniyor. 'Sultanbeyli'de insanların karnını doyuruyoruz ama oy vermiyorlar' dedi. Müslüman Cumhurbaşkanı söylemi referandum seçimlerinin mottosuydu. İç içe geçmiş bir tarafta hukukun dışına taşırılmış olması siyasetin, FETÖ dediğimiz yapının hedefi, darbeyi meclis evinde yapma niyetindeydi.
YOLSUZLUKLARIN SİSTEMATİK HALE GELDİĞİ BİR SÜRECİ YAŞIYORUZ
Zaman zaman ihale ve usulsüzlüklerle ilgili paylaşılan şeyler var. AK Parti 3Y iddiaları ile sınandı ve kaybetti. Yolsuzluklar artık münferit bir uygulama değil. En son 192. kez değişti. O kadar kanıksadık. Yolsuzlukların sistematik hale geldiği bir süreci yaşıyoruz. Türkiye'nin bütçesinin 3'te 2'si ile bu ülke yönetilir. Denetim yapılamıyor. Kaynaklarımızı etkin kullanmadık. Bir şeyi yaparken neyin pahasına yaptığınız önemlidir. Bugün geldiğimiz noktada MGK, yeni ekonomi programı ile adeta bir tehdit değerlendirmesi yaptı. Ekonomik model ile ilgili tehditlerin değerlendirildiği ifade edildi. MGK, tehdit algılaması olarak değerlendirecekse yolsuzlukları Türk milletini de tehdit eden bir unsur olmalı. Bu yönetim modeli sistematik hata veriyor. Ankara'da sistemin yürümediğini görüyoruz. İdari süreçlerde çok net bir kamusal algı var. Bakan kendisine göre bir savunu yapmış ama bizim değerlendirmemiz yolsuzluklar önümüzdeki dönem siyasetinin en önemli konusu olacaktır.
ÖNCE SİYASET DEĞİŞECEK SONRA TÜRKİYE DEĞİŞECEK
Yanlış dönemleri yanlış kavramlarla mukayese etmek bizi doğru sonuca götürmez. Türkiye çok yanlış şeyleri tartışıyor. Siyasi alanda DP, olarak tezimiz, önce siyaset değişecek sonra Türkiye. Türkiye'nin 40 yıldır, 80 rejiminin mirası, her iktidarın da sonuna kadar bu günler gelir geçer diye dedik. İktidarlar kendisine göre yakın zamanda AK Parti ve MHP'den seçim şekliyle ile ilgili bazı teklifler gelecek.
Mağdur olmamış hiçbir siyasal kesimin kalmadığı böyle bir iklimde, yaratıcı yıkım vardır, yapısal problemlerinizi aritmetik çoğunlukla yeniden inşa edebilme imkanınız var. Bu mekanizmanın hata vermesinin nedeni işlemeyen sistemimiz.
İstanbul'da yenilenen ikinci seçimle ilgili bir husus gözden kaçtı. Eğer sandık başında itiraz etmezseniz seçim kurulunda sandığı tekrar açamazsınız. Bütün sandıklar iptal edildi. İktidarın nedeni belli, MOBESE kameralarını bile kullanmış. Eldeki bütün imkanların seferber edileceği ortada. Elimizde kalmış sınırlı imkanlara rağmen, toplumsal dinamiklere baktığımızda, muhalefet olarak meselemiz insanlarımızın kazandıklarını kaybetmeyeceğini, ve yarına dair daha iyi olabileceğine dair bir fotoğrafın ortaya konulacağı bir rekabetin olacağına inanıyorum.
Erdoğan çok uzun süre siyasi müdahalelerde olmak üzere açık ara bir pozisyonu var. Oylar sandığa girmeden önce hep sonucu önden gördüğü seçimlere girdi. Bu durum değişti. Kılıçdaroğlu da daha ekonomik temelli propagandalarla beraber o iklim değişti. Bahçeli ve Erdoğan'ın vurgulamalarına baktığınızda Türkiye, bir felakete gidiyor. Bir çarpışmaya doğru gidiyor. Kazananın her şeyi kazandığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği bir modelle.
'HDP İLE İTTİFAK İÇİNDE YER ALMAYIZ' SÖYLEMİ
Demokrasinin yolu TBMM'dir. Demokrasinin yolunun geçtiği yer belli. Türkiye'de yaşanan usulsüzlükleri parça parça bölerek çözme şansımız yok. Türk demokrasisi üzerindeki en büyük gölge PKK'nın varlığıdır. Demokrasiye inanan insanlar olarak bunun yanına silahı koyma şansımız hiçbir zaman yok. HDP'nin varlığı bir taraftan vatandaşlardan oy alan bir parti ama bir yandan da farklı ithamlar alıyor. Diyarbakır'da anne babalar, çocuklarım bu siyaseti parti eliyle dağa kaçırıldı diyor. Ne HDP'nin Millet İttifakı'nda yer alma niyeti var. Ne de bu siyasi partilerin böyle bir söylemi var.
Geçmişte DP, CHP ve Saadet Partisi ve İYİ Parti ile bir ittifak oluştu. Babacan ve Davutoğlu'nun kurduğu siyasi partiler var. Cumhurbaşkanlığı sistemi mi, parlamenter sistem mi? Bunun üzerinden işliyor süreç. Bize de son hali sunuldu. Değerlendirmeleri yapılıyor. Diğer siyasi partiler adına bağlayıcı bir hüküm vermek istemem aslında. Bir ittifak kararımız yok dedi, Babacan. Ancak bu sistem siyasi partileri iş birliğine götürüyor.
ORTAK ADAYIN SEÇİLEBİLİR OLMASI GEREKİYOR
Ortak adayın seçilebilir olması gerekiyor ve yeniden adeta erkleri inşa edecek, sağlıklı bir yargıyı, FETÖ ile ilgili bir muhasebeyi de yapabilmiş değiliz, ekonomi gündemi ve riskler var yönetilmesi gereken, tüm bunları yönetecek bir siyasi kişiliğe ihtiyaç var. Dışarıda kalan isimlerdense icracılardan birisinin olmasından yanayım. Türkiye'de çok siyasi süreci senkronize yönetecek bir kişiye ihtiyacımız var.
Demokrat Parti, Aydın'daki etkinliğe davet edilmedi. İktidarın ve Erdoğan'ın meşrutiyet aradığı ve kendine bir geçmiş icat etmek için de zaman zaman Menderes, Özal göndermesi yaptığını görüyoruz. Yassıada'ya da davet almadık. Yanlış bir proje uygulandı. Oraya gittim ve görmek istedim. O acılar bizim de hafızamızda her daim vardır. İktidarın bu tarihten referans vermesini de yanlış karşılamam.
Kaynak: Haber Global TV