Bünyamin Sürmeli: En büyük sorunumuz kuraklık ve ısı dalgaları
İstanbul Life'ın Haziran sayısı için Ayşegül Savur Özgen'in sorularını yanıtlayan Haber Global Meteoroloji Editörü Bünyamin Sürmeli kuraklığa ve ısı dalgalarına dikkat çekti.
İşte Bünyamin Sürmeli'nin İstanbul Life'ten Ayşegül Savur Özgen'e verdiği o röportaj
Seni artık yeni kanalın Haber Global’da izliyoruz. Nasıl gidiyor bu yeni dönem?
Evet son bir buçuk yıldır Haber Global’deyim. Ve çok güzel gidiyor, çoğu eski çalışma arkadaşlarım zaten. Bu açıdan bakınca yabancısı olduğum bir yer değil. Haber Global henüz üç - dört yıllık bir kanal fakat deneyimli haberci ve yönetici kadrosuyla hızla kendisini gösterdi. Bunun meyvelerini aldı. Ödüller almaya devam ediyor. Dijital içerikleriyle öne çıkan birkaç haber kanalından biri, Haber Global YouTube kanalının 1 milyon 130 bin takipçisi var. Her platformdan takip edilebiliyor.
Hava durumunun da haberle bağlantısı çok fazla değil mi?
Biz haberleşme potansiyeli olan bir olaydan etkilenilmemesini, önlemlerin alınmasını sağlamaya çalışıyoruz aslında. Bu sel, dolu ya da yangın olabilir; sıcak, soğuk hava olabilir. Bunların hepsinden insanın güvenlik noktasında etkilenme ihtimali var.
Bunun örneğini doğru tahminlerimizle, İstanbul’da 21 Ocak’ta kar zamanında yaşadık. Biz tedbir alınması gerektiğine vurgu yapıyoruz, ortada bir risk var. Bir hadisenin krize dönüşmemesi için uyarılarda bulunuyoruz. 10’da 10’u olamaz tabii bu tahminlerin. 10 tahminin birinde büyük bir kriz oluşabilir, bunun içinde can kayıpları da olabilir.
Habere dönüşebilecek hava olaylarını odağımızda tutuyoruz. Haber Global’in de bu konuda çok yüksek bir heyecanı var. Beni hemen hemen bütün haber kuşaklarımızda konuk olarak veya dışarıdan canlı bağlantı yapıp bilgi verirken görebilirsiniz.
Takipçilerin seni sosyal medyada da izliyor. O tarafta yenilikler var mı?
Tabii beni ister TV’den isterlerse sosyal medyadan izleyebilirler. YouTube için benim de yeni adımlarım var, beni artık TV’de canlı yayın izler gibi Bünyamin Sürmeli YouTube kanalımdan her akşam canlı yayında gibi izleyebilecekler. Burada similasyon üzerinden yorum yapacağım, özel video ve içerikler var. Katıl butonuyla ilgi duyanlar katılabilecekler, Super Chat’ten soruları anında cevaplayacağım.
Bu kış o kadar uzun sürdü ki, yazı hasretle karşılıyoruz. Neden bu kadar uzun ve soğuktu bu kış?
Aslında bunu tek bir nedene dayandıramayız, kış soğuk da olur ılık da, aralık ayında da olabilir, martta da. Ama illaki bir sebebe dayandıracaksak ağırlıklı neden iklim değişikliği diyebiliriz. Dünyayı ısıtıyoruz, o da kendini tüm kaynaklarıyla atmosferi soğutmaya çalışıyor. Nasıl yapıyor bunu? Buzullarını eriterek atmosferi soğutmaya çabalıyor. “Dünyayı 1.5 derece ısıttık” diyoruz halbuki tonlarca buzulu erittik, onun karşılığında geriye 1.5 derecelik ısınma kaldı.
Bu, artık böyle soğuk kışlar yaşayacağız anlamına mı geliyor?
Soğuk hava bu yıl bize geldi; gelecek sene Amerika tarafına gidebilir. Şöyle düşün: Kafanın üzerinde bir buz parçası var, ısındıkça gevşiyor. Bir bakmışsın alnına düşüyor, bir bakmışsın kafanın arkasına düşüyor. Bir neden bu. İkincisi bu yıl La Nina yılıydı, El Nino’nun tam tersi. El Nino’da ticaret rüzgarları bir sebeple yavaşlıyor duruyor olması durumu, aksi durum ise La Nina, yani ticaret rüzgarlarının kuvvetleniyor olması. Kuvvetlenmesi durumunda dünya genel bir soğuma eğilimine giriyor ve kendi kaynağındaki soğuğu açığa çıkarıyor. Mesela denizlerde rüzgar kuvvetle estiğinde yüzeydeki suyu süpürerek üzerindeki sıcak havayı alıyor, alttan soğuk su açığa çıkıyor ve ona temas eden atmosfer ısınıyor.
Bu yaz nasıl geçecek peki? Kışlıkları kaldırmayalım mı?
Muhtemelen Haziran’da da dalgalanma sürecek zaten iklim değişikliğinin getirdiği en büyük problem ısı dalgaları. Temmuz ve ağustos için şimdiden bir şey söylemek zor. Ancak yine de şunu söyleyebiliriz: Bu yaz eksi yönde çok sıra dışı bir durum yok, artı yönde küçük bir değişim görünüyor radikal değil. (Editörün notu: Söyleşimizi mayıs ortasında yaptık.)
Isı dalgalanmalarıyla neyi kastediyorsun?
Isı dalgası sıcaklığın normaline büyük fark atması ve burada en az 3 gün kalmasıdır. Bu ısı dalgaları bahar aylarında gelince bize mevsim değişmiş hissi veriyor, ana mevsimlerde yaz ve kış aylarında gelince bu sefer rekorlarla karşılaşmadığımız hava olaylarını ve sıcaklıkları yaşıyoruz. Örneğin baharda hava sıcaklığı 20 derece ortalamalı olsun, sıcaklık 10 derece birden yukarı çıksa 30 derece olur; görmediğimiz bir değer değil. Ya da 10 derece aşağı insin, bu sefer 20-10 sıcaklık 10 derece olur, yine görmediğimiz bir sıcaklık değil. Ana yazın 34-37 derece normali olan bir bölgede sıcaklık 10 derece artınca 47-48 derecelere gidiyor, ya da kışın 5 derece ortalamalı bir yer 10 derece düşünce -5’e , 0 derece ortalamalı bir yer de -10 dereceye iniyor. Dolayısıyla dün doğa gibi insan sağlığı da kış ve yaz aylarında zorlanıyor.
Ege ve Akdeniz’de sıcaklıklar kaçları görebilir?
Akdeniz için ortalama 35 civarıdır, zirveler için 40 diyebiliriz.
“Artık 50’lere hazırlık olun” der misin?
Evet çünkü zirveler artıyor, dalga büyüyor. Ortalama dediğimiz şey nedir? İstatistik bilimi en iyi sonucu elde etmek için olabildiğince eski kayıtlara döner. “Son 60 yılı incelersem daha iyi sonuç alırım” diyorsun ama iklim değişikliği bunu bozuyor çünkü en sıcak havaları son 10 yılda yaşamışsın. Senin yeni bir normalin var artık.
Bu keskin ayrım son 10 yılı mı kapsıyor?
Son 20 yılda çok net ve keskin bir ayrım var. Maalesef her yeni rekor son 10 yıl içerisine giriyor. Bu da senin normalini geçmişinden bağımsız bir şekilde yükseltiyor.
Isı dalgalarının günlük hayatımızdaki etkileri nasıl olur?
Bizim coğrafyamızın yaşayacağı en büyük sorun kuraklık ve ısı dalgaları. Isı dalgaları bazı büyük sorunları beraberinde getiriyor: Birincisi yangınlar, ikincisi deniz üzerinde oluşabilecek hortumlar. Bunu ne kadar göreceğiz ona bakacağız. Son iki yıldır bu dalgalanmaları neredeyse kesintisiz yaşıyoruz.
O zaman nasıl ki coğrafyamız gereği hep ‘depreme hazırlıklı olun’ deniyor, yangınlara da hep hazırlıklı mı olmalıyız?
Orman yangınlarında birçok şeyi eleştirdik. Bu eleştiriler hukuki ve toplumsal alanlara yönelikti daha çok. Ama şöyle bir gerçek karşımızda duruyor: O dönemde güneyde sıcaklık 45 derecenin altına düşmedi ve nem oranı yüzde 5-7 arasında seyretti. Bu tek başına bir sebep değil, evet yangın çıktı ve kontrol altına alınıp almaması bir sorun ama bizim işimiz sadece meteorolog olarak değil, insan olarak bunun önüne geçmeye çalışmak. İklim değişikliği kapsamında bundan 15 yıl öncesinde şu cümleyi duyuyor muyduk?: “Bu coğrafya önümüzdeki dört ay yanacak.” Şimdi Kaliforniya’da insanlar model çalıştırıyor ve diyor ki “Önümüzdeki dört ay burası yanacak.” Sen de madem biliyorsun ‘söndürsene’ diyorsun ama o öyle olmuyor. Çünkü doğa artık çok kırılgan ve hiçbir ihmale tahammülü yok. Burada öngörülemeyen sonuçların doğması büyük sorun, bunlardan biri virüs geçişleri. Bu, birkaç yolla artıyor. Bunlardan biri insanın doğal yaşamın içine girmesi.
Tam olarak neyi kastediyorsun insanın doğal yaşamın içine giriyor olmasıyla?
Ormanların içine girerek orada yaşamaya çalışmalarını... Sebebi ne olursa olsun doğal alana bir şekilde girdiğinde buradaki canlıların yaşam alanlarını daraltıyorsun. Ormanlar canlı bir mesken, bariyer. Ne yapıyor? Her orman bölgesinin kendi içinde bir ekosistemi var. Her canlıya her hayvana her bakteriye ayrı bir beslenme yaşam alanı sunuyor. Orman 10 binlerce yıl içinde gelişiyor ve sadece ağaçtan oluşmuyor. Haşeratıyla, kurumuş yaprağıyla, sürüngeniyle bir yaşam alanı. Sadece bir bölgenin içerisinde site yapılması oradaki dengeyi bozmayabilir ama tüm dünya aynısını yaparsa küresel denge bozulur. Sen oraya girince, oradaki canlılar izdiham içinde kaçmaya çalışıyor ve bu yakın temasta virüs geçişleri başlıyor.
Bireysel çabalar neyi değiştirir?
Bu küresel etkilerden söz ettiğimizde genellikle şöyle bir yere varıyor iş: “ABD, Çin gibi dünyanın en çok kirleten ülkeler kendilerine çeki düzen vermedikçe benim burada alacağım önlemin ne faydası olur?” deniyor. Bu yaklaşımın haklılık payı var mı?
Hayır yok. Ben bunu diyenlere şu örneği veriyorum: Venüs’ün yüzey sıcaklığı kaç biliyor musun? Yaklaşık 460 derece, yani hiçbir canlı yaşayamıyor. Niye çok sıcak? Güneşe yakınlığından mı? Değil. Merkür güneşe daha yakın ama yüzey sıcaklığı çok daha az, neden? Çünkü Venüs’ün atmosferindeki karbondioksit oranı çok yüksek. Biz de şu an karbondioksit artışından bahsediyoruz dünya için. Karbondioksit artışı şu an dünyada çok az gibi görünüyor 10 binde 4… Bundan bilmem kaç yıl önce bu oran 10 binde 2 idi. Bugün dünyada ‘anormal artış’ dediğimiz 10 binde 2…
Bu kadar mı sadece? Ama sonuçları ne kadar büyük.
Evet tam da bunu söylemek istiyorum. Demek ki sen küçük çabalarla da büyük değişimler elde edebilirsin. Demek ki Amerika öyle yapsa bile, Avrupa’nın tamamı ve Türkiye başka bir şey yaparsa dengeler değişebilir. Kimse ABD’yi, Çin’i, Hindistan’ın savunamaz ama şunu da kabul etmek gerek ki biz her gün çöpe tonlarca gıda atıyoruz, gardırobumuza sürekli kıyafet yığıyoruz.
Ayrıca Çin’deki fabrikalar zaten küresel tüketimin hizmetinde. Biz haddinden fazla aldığımızda Çin’in dünyayı daha fazla kirletmesinde pay sahibi oluyoruz.
Kesinlikle öyle… Çöpe attığımız her şey için fosil yakıt tüketimi yapılıyor ve dünyanın kaynakları kullanılıyor. Dolayısıyla sen “Bunların başlıca sorumlusu ABD ve Çin” deyip kenara çekilemezsin, hiçbir ülkeyi eleştiremezsin.
Seni çevre bakanı yapsalar alacağın ilk karar ne olurdu?
Birçok karar alınıyor zaten; burada önemli olan bunların uygulamaya geçişini sağlamak. Biz doğruyu yanlışı biliyoruz ama yapmamamız gereken şeyleri yapıyoruz. Uygulamanın artmasının yolunun minik ödüllerden geçtiğini düşünüyorum.
Nasıl mesela?
Mesela bir otele gidiyoruz, deniyor ki “Burası doğa dostu bir otel lütfen gerekmiyorsa havlunuzu, çarşafınızı her gün yıkamaya göndermeyin.” Peki ben havlumu her gün değil de üç günde bir yıkamaya yollarsam çevre dostu otel mi oluyor orası? Hayır çevre dostu Bünyamin oluyor. O zaman demek ki o misafiri çevre dostu yapman gerek. Teşvik etmek, ödüllendirmek motivasyonu artırır. Senin çevre dostu çabanla karşındaki insan kazanıyorsa, gel bu kazancı bölüşelim. “Şu metreküpün altında su harcarsan karşılığında şöyle bir ödül var” dense iyi olmaz mı? Ben karar vericilik değil de tavsiye noktasında bunu öneririm. Ödüllendirme iyi bir sonuç getirecektir. Özellikle "su" bizim için çok değerli. Pandemiden dolayı ertelediğimiz bir belgesel projemiz var suyun geleceğiyle ilgili. Hedefim, bu belgesel projesini de en kısa zamanda hayata geçirmek ve Haber Global izleyicileriyle buluşturmak.
Seninle hava durumu için ne zaman konuşsak, iş dönüp dolaşıp iklim değişikliğine geliyor. Tabii ki günlük hava durumunu merak etmemiz de çok normal ama artık başka bir misyon var sanki üzerinde değil mi? Bunu ne kadar yansıtabildiğini düşünüyorsun ve insanlar bunun ne kadar farkında sence?
Herkesin çevreye doğaya bakışı aynı değil. İnsanların farklı bakışlarla benim ürettiğim ürünleri görme çeşitliliği var, kimi ‘yarın ne giyeyim’ diye bakıyor, hiç evden çıkmayacak bir teyzemiz mesela ‘hava nasılmış’ merakıyla bakıyor, kimi hayatının verimini artıracak bir bilgiye ulaşmak ya da doğada atmosferde neler olduğunu anlamak istiyor. Farkındalığın arttığı kesin. Bir zamanlar “Bunları ben görmem zaten” duygusu vardı insanlarda. Maalesef iklim değişikliğiyle yaşanacak olayları şu an hayatta olan tüm canlıların görme ihtimali yüzde 90’dan fazla. Bugün 80-85 yaşında bir büyüğümüz de önümüzdeki 5-10 yıl içinde iklim değişikliğinin sonuçlarına maruz kalabilir.
Isınmayı zaten biliyoruz, başka ne olabilir bu etkiler?
İklim değişikliğinin ‘eksponansiyel’ dediğimiz ivmeli bir artışı var. Etki katlanarak artıyor. İlk etki afet seviyesinde hava olayları, kuraklık, kuraklığa bağlı olarak hava kalitesindeki bozulma. Bu da besine yansıyor. Yediğimiz sebze meyvedeki besin değeri eskisi gibi değil.
Washington Üniversitesi bir açıklama yaptı diyor ki, “Her yıl 7 milyon kişi hava kirliliği nedeniyle ölüyor.” Bunu neden yaşıyoruz? İklim değişikliğinde ekonomik krizlerin çok büyük etkisi vardır. Çünkü bu tür krizlerde kırsal boşalır, insanlar iş bulmak için büyük şehirlere taşınır. Tokyo’da 35 milyon kişi var, bu kadar insanın atmosfere aynı yerden verdiği partikülle kırsalda seyrek dolaşan nüfusun verdiği etki aynı değil. Dolayısıyla hava kalitesi iklim değişikliği ve ekonomik krizle birlikte düşüyor.
O zaman şehirlerden gerçekten gitmek mi lazım, belki biraz nefes aldırırız dünyaya...
Temiz hava almanın yolu şehirden kaçmaktan değil havayı kirletmemekten geçiyor. Ne dedik? Dünyanın başka bir yerindeki eylem de iklim değişikliğine yol açıyor. Ama hava kalitesi yerel bir konu. Hava kirliliğini nasıl yaşıyoruz? Yüksek basınç kuşakları genişliyor büyüyor, büyümesiyle beraber yukarıdan aşağı basan hava fazlalaşıyor. Yere hava basınca kirlilik de yere basıyor. İklim değişikliği kapsamında bizim bulunduğumuz coğrafyada yere basan havanın süresi artıyor, alanı genişliyor. Hiçbir şey yapmasak, sadece yenilenebilir enerjiye geçsek büyük fark yaratırız.
Elektrikli otomobillerle mi başlamalı?
Tabii bu çok önemli. Kirletici kaynaklar arasında en önemlileri çizgisel kaynaklar dediğimiz otobanlar, otomobiller vs. Trafikte yarım saat kalmak mı daha çok kirletir havayı, iki saat kalmak mı? Kalabalık artınca trafikteki tıkanma da artıyor. Dolayısıyla trafiğin çözümü, yenilenebilir enerji kullanımı gerçekten önemli.
Pandemi döneminde sokaklardan el ayak çekilince doğa canlanmış, yunuslar ortaya çıkmıştı. Bu en yakın örnek değil mi?
Pandemide neden yunuslar ortaya çıktı? Hava temiz diye mi, hayır çünkü ses kirliliği ortadan kalktı. Sesle strese giriyor deniz canlıları ve onların hasta olması senin besin zincirine giriyor.