Müsilaj sonrası ne hayatta kalmış? Marmara'da tablo çok üzücü!
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi'nde görevli bilim insanlarının yürüttükleri TÜBİTAK destekli araştırmanın ilk verilerine göre müsilaj, Marmara'daki mercanları ve süngerleri olumsuz yönde etkiledi.
İÜ Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Eda Topçu ve ekibi, yürüttükleri TÜBİTAK projesi kapsamında müsilajın Marmara Denizi Prens Adaları bölgesinde yaşayan yumuşak mercanlar ve süngerler üzerindeki etkisini araştırıyor.
Prens Adaları bölgesinde 9 istasyonda dalış yaparak sünger, mercan ve hidrozoa gözlemleyen bilim insanları, "Müsilaj sonrası ne hayatta kalmış?, "Ne kadar var?", "Nerede dağılım gösteriyor" sorularının cevaplarını arıyor.
Projeyi yürüten ekip, aynı incelemeyi ileriki aylarda da tekrarlayacak.
Doç. Dr. Topçu, TÜBİTAK "Müsilaj Araştırmaları Özel Çağrısı" kapsamında önerilen araştırma projelerinden bilimsel olarak desteklenmesine karar verilen 37 projeden biri olan çalışmanın detaylarını ve ilk bulguları, değerlendirdi. Marmara Denizi Prens Adaları bölgesinde "mercan bahçesi" olarak tanımlanabilecek kadar güzel alanlar bulunduğunu anlatan Doç. Dr. Topçu, dünyada sadece Akdeniz'de bulunan türlerin bu bölgede de yer aldığını söyledi.
İstanbul gibi büyük bir metropolün kıyısında bu kadar güzel türlere sahip olmanın büyük bir şans ve sıklığı bakımından "orman" denilebilecek bir görüntünün hakim olduğunu dile getiren Doç. Dr. Topçu, Marmara'nın kendine özgü bir oşinografik yapısı olduğundan bahsetti. Marmara'nın iki katmanlı bir yapısı olduğunu ifade eden Topçu, "Müthiş bir zenginlik, belki de çok da farkında olmadığımız bir zenginlik. Bunları gözümüz gibi korumamız gerekir." dedi.
Doç. Dr. Topçu, 2015 yılında deniz zemininde yaşayan canlıları etkileyen bir kırılma yaşandığını, bu bölgede yapılan kıyı çalışmalarının artması nedeniyle sünger ve mercanlarda toplu ölümler gerçekleştiğini belirtti.
Bazı bölgelerde mercan kalmadığını anlatan Doç. Dr. Topçu, "Özellikle kırmızı gorgon 1970'lerden beri azalmakta olan bir tür balıkçılık etkisiyle. Sonradan başka etkilerle daha çok azaldı, özellikle kıyı faaliyetlerinden dolayı. Şimdi müsilajdan ötürü bitmek üzere artık. Kırmızı gorgon uzun ömürlü, yavaş büyüyen ve düşük üreme yeteneğine sahip bir tür. Aynı zamanda müthiş bir ekosistem inşacısı. Onun bulunduğu yerde biyolojik çeşitlilik artıyor. Sarı gorgon da aynı şekilde önemli anahtar türlerden biridir" dedi.