Bir 'güneş' hikayesi...
“Güneşi örnek alan insan cesurdur. Batmaktan korkmaz, doğmaktan usanmaz.” Bu sözü çok severim. Adanmışlığı anlatır. Ve çelik gibi bir iradeyi. Sanıyorum bu sözü Şenol Güneş de çok seviyor. Çünkü o da batmaktan hiç korkmadan ve doğmaktan bıkmadan yaşıyor.
1974 yılında Trabzonspor’u 2. ligden çıkaran takımdaydı ve Trabzonspor’la 6 şampiyonluk yaşadı. 1110 dakika gol yemeyerek dünya sıralamasında 17. olmuştu.
Futbol oynarken onu hep vazgeçmeyen, kaybetmeyi hiç sevmeyen ve kendinden emin bir lider olarak tanıdık. Sonra 1988 yılında saha kenarına geçtiğinde ise ikinci mesleği olan öğretmenlikle teknik direktörlüğü ustaca birleştirdiğini gördük. Hep akil adamdı. Her konuşmasında felsefi cümleler kuran, her olaya farklı bir noktadan bakan ve hep didaktik konuşan bir hoca oldu. Öğrencilerine ilk anlattığı şeylerden biri, ”Kendinizin farkına varın. Rakibiniz ne yapıyorsa fazlasını yapabilirsiniz” oldu. Bu bakış açısı görev yaptığı tüm takımlara özgüven olarak sirayet etti. Şenol Güneş belki şampiyonluk kupalarıyla dolu bir müzeye sahip değil ama arkasında her zaman çok iyi futbol oynayan takımlar bıraktı.
HEP KARANLIĞA MEYDAN OKUMAYI TERCİH ETTİ
Trabzonspor’da dört kez teknik direktörlük yaptı. Bordo-mavili takımı hep zirve yarışında tutarken Avrupa’da da adından söz ettirdi. Bolu, Antalya, Sakarya gibi takımları çalıştırırken de Güney Kore’de Seoul takımında iz bırakırken de hep karanlığa meydan okumayı tercih etti.
Sonra onu Enes Ünallı, Bakambulu, Zeki Çelikli, Ozanlı, Volkan Şenli, Şenerli, Serdar Azizli ve Fernandaolu kadroyla yine ışık saçarken Bursa’da gördük. Hala Bursa o günlerini büyük bir özlemle arıyor. O futbolcuları bir daha o performanslarda izleyemedik.
Beşiktaş’ta 2015’te göreve geldiğinde tekrar ışıldıyordu. Yine aynı şeyi yapmıştı. Bu kez eldeki kadrodan en iyi verimi o kadar üst düzeyde aldı ki; ligde 2 şampiyonluk, Avrupa Ligi’nde çeyrek final oynayarak ve Şampiyonlar Ligi’nde grup aşamasında en çok puan kazanan isim olarak tarihe geçti.
2002’de Milli Takım'ın başında dünya 3.’lüğü yaşadığında ve 2003’te FIFA Konfederasyonlar Kupası’nda bronz madalya aldığında da ülkeyi aydınlatmıştı ama saçları yeterince karizmatik taranmadığı için federasyon onu görevden almıştı.
SAÇLARINI HALA AYNI TARIYORDU AMA...
2019’da Şenol Hoca aynı Güneş’ti. Saçlarını hala aynı tarıyordu ama Milli Takım karanlıktan kurtulamıyordu. Yine onu çağırdılar. Bu kez karizmasından kimse bahsetmedi. İkinci kez A Milli Takım'ın başına geçtiğinde ise tamamen dağılmış bir ekibi, dünya şampiyonu Fransa’yı yenecek kadar yukarı çekmişti.
Ay-yıldızlı ekibi 2020 Avrupa Şampiyonası'na da taşıdı. Her şey yolunda giderken bir anda hava bulutlandı. Avrupa Şampiyonası’nda alınan başarısız sonuçlarla eleştiri oklarının hedefi oldu. Ay-yıldızlılar Uluslar Ligi B Grubu'ndan C Grubu'na düşünce eleştiriler iyice arttı. Daha sonra milli takım Dünya Kupası Elemeleri'nde Hollanda karşısında 6-1'lik yenilgiyle tarihi hezimet yaşayınca güneş yine batmış ve bir kez daha ayrılık zamanı gelmişti.
Zaten Şenol Güneş’in başlangıçları hep ışıl ışıl oluyor. Büyük bir hızla ortamı ısıtıyor ve en tepeye çıkıyor. Belli bir zamandan sonra Güneş etkisini kaybediyor. Zamanı durduramadığınız gibi Güneş’in etkisini kaybetme sürecini de durduramıyorsunuz. Sonra hava serinliyor, rüzgarlar sert esmeye başlıyor ve Güneş dağların arkasına, yaylalara gidiyor.
Şimdi yine bir alacakaranlık. Yine güneşin ışıklarına ihtiyaç var. Beşiktaş çıkış arıyor ve dümene geçecek tecrübeli, usta bir kaptana ihtiyaç var. Böyle zamanlarda hep en güzel günler hatırlanır. Şenol Hoca ise güneş olup doğmaya hazır. “Yeterince dinlendim” diyor. Enerjisi yerinde görünüyor.
Ve şimdi gözler yine ufukta. Görünen ama ısıtamayan bir kış güneşi mi olacak yoksa Beşiktaş’a bahar mı gelecek? Şartlar ona ne kadar izin verecek birlikte göreceğiz.
Kaynak: Haber Global TV