Parkinson hastalığının belirtileri neler?
Semptomları yavaş yavaş başlayan, bazen tek elde neredeyse hiç fark edilmeyen bir titreme ile kendini gösteren; sağlıksız beslenme, sigara içme, toksinler (sanayi toksinleri, kimyasal gübre ile yakın temas) ve hareketsiz bir yaşamın tetiklediği Parkinson hastalığının belirtileri neler?
Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emir Ruşen, 11 Nisan Dünya Parkinson Hastalığı Günü dolayısıyla açıklamalarda bulundu.
Parkinson hastalığının hareketi etkileyen ilerleyici bir sinir sistemi bozukluğu olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Ruşen, “Parkinsonda semptomlar yavaş yavaş başlar. Bazen tek elde neredeyse hiç fark edilmeyen bir titreme görülebilir. Titreme yaygındır, ancak bozukluk aynı zamanda genellikle sertliğe veya hareketin yavaşlamasına neden olur. Genellikle vücudun bir yarısında başlar, yıllar içinde diğer tarafa da geçer. Temel belirtisi hareketlerde yavaşlamadır. Sıklıkla tek tarafta istirahatte olan elde veya ayakta titreme ve eklem hareketlerinde katılıkla kendini gösterir” diye konuştu.
PARKİNSON BELİRTİLERİ
Dr. Öğr. Üyesi Ruşen, Parkinson hastalığının bazı belirtilerini şöyle sıraladı:
Bradikinezi: Hareketi başlatma, yürütme, bir hareketten diğerine geçme, aynı anda iki hareketi yapma becerisinde bozulmayı ifade eder. Düğme ilikleme, ayakkabı bağlama, çatal-bıçak kullanma gibi ince beceri gerektiren basit günlük işleri yapma sırasında zorluktan yakınırlar.
Hipokinezi: Hareket becerilerinde azalma olarak tanımlanır. Göz kırpma sayısında azalma, yüz ifadesini sağlayan mimik kaybı (maske yüz), yutkunmada azalmaya bağlı salya artışı, yazının küçülmesi, monoton ve kısık sesli konuşma, sandalyeden kalkma, yatakta dönmede güçlük, ayak sürüyerek yürüme, yürüyüş sırasında kol sallamanın azalması olarak özetlenebilir. Yürüme bozukluğu hastalığın evresine göre gelişir. Başlangıçta kısa adımlarla yürüme olur. Yürümeye eşlik eden kol hareketlerinde azalma görülür.
Tremor (titreme): Titreme kolaylıkla saptanabilir. Yüzde 69 başlangıçta, yüzde 75 hastalık seyri boyunca görülmektedir. Genellikle bir elde başlar ve istirahatte belirgindir. Hareketle ve uyurken kaybolur. Yürüme, mental aktivite veya stresli durumlarda artar. Dudak, çene, dil ve bacaklarda da ortaya çıkabilir.
Rijidite (katılık): Agonist ve antagonist kasların eş zamanlı kasılması sonucu ortaya çıkan tonus artışıdır. Başlangıçta hastalar tarafından fark edilmemesine karşın, ağrılı omuz en sık karşılaşılan başlangıç bulgularındandır. El ayak bileklerinde de saptanabilir. Sırt kaslarında öne doğru postür gelişimi görülür. Hastalar yürüme ile kötüleşir ve oturarak rahatlarlar. Eklemlerdeki deformiteler yanlışlıkla romatizmal hastalık tanısına yol açabilir.
Refleks kaybı: İleri dönemlerde postural instabilite (refleks kaybı) adı verilen dengede duramama durumu ortaya çıkar. Sandalyeden kalkmada ve yürürken dönüşlerde zorluk ortaya çıkar. Düşmeler gelişir. Giderek hasta yatağa bağımlı hale gelebilir.
KALITSAL GÖRÜLEN KİŞİLERDE ŞİKAYETLER 40’LI YAŞLARDA BAŞLAR
Parkinson hastalığının görülme oranlarından bahseden Dr. Öğr. Üyesi Ruşen, “Parkinson, 60 yaş üzerindeki toplumda yüzde 1, 80 yaş üzerinde ise yüzde 3-4 oranında görülme sıklığı olan, nadiren de 60 yaş altı ortaya çıkabilen, sinsi başlangıçlı ve yavaş ilerleyen bir hastalıktır. Belirtilerin şiddeti her hastada farklıdır. Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfus oranının giderek artması bu yaş grubundaki oranı daha da artırmaktadır. Parkinson şikayetlerinin yüzde 5-10’u kalıtsaldır ve genellikle 40 yaş öncesinde başlar. Görülme sıklığı her yıl 100 binde 11-14 kişi olan Parkinson hastalığı tüm dünyada 10 milyon kişide; Türkiye'de kesin sayısı net olmamakla beraber yaklaşık 100 bin kişide görülüyor” şeklinde konuştu.
RİSK FAKTÖRLERİNDEN KAÇINILMALI
Parkinson hastalığının tam olarak önlenmesinin mümkün olmadığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Ruşen, “Ancak hastalık ile ilgili olan bazı risk faktörlerinden kaçınarak hastalığa yakalanma riski azaltılabilir. Kaçınılması gereken risk faktörleri sağlıksız beslenme, sigara içme, toksinler (sanayi toksinler, kimyasal gübre ile yakın temas), hareketsiz yaşamdır. Bu hastalık kişinin yaşamını ciddi şekilde etkiler. Ancak erken evrede tanı ve tedavi ile yaşanabilecek semptomlar kontrol altına alınabilir. Böylelikle hastanın yaşam kalitesi artar” dedi.
TANI VE TEDAVİ SÜRECİ
Tanı ve tedavi yollarına değinen Dr. Öğr. Üyesi Ruşen, “Parkinson hastalığının tanısı muayene bulgularına göre konmaktadır. Laboratuvar tetkiklerine diğer Parkinson bulguları gösteren hastalıkları dışlamak amacı ile başvurmak gerekebilir. Parkinson tedavisi semptomları kontrol altına almayı ve hastanın yaşamını sürdürmesini kolaylaştırmayı amaçlar. Parkinson belirtileri üzerine hastaya verilen ilaçlar da genellikle semptomları yönetmek adına kullanılır. Tedavi sürecinde ayrıca konuşma terapisi, fizyoterapi ve diğer destek tedaviler de bulunur” ifadelerini kullandı.
BEYİN PİLİ OPERASYONU TERCİH EDİLEBİLİR
Beyin pili tedavisi hakkında bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Ruşen, şu bilgileri paylaştı:
“Beyin pili, nörolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan cerrahi müdahaledir. Derin beyin stimülasyonu (DBS) olarak bilinen bu yöntem, elektrotların beyin içine yerleştirilmesi ve bir pil cihazının kullanılması ile gerçekleşir. DBS özellikle Parkinson hastalığı başta olmak üzere çeşitli nörolojik hastalıkların semptomlarını kontrol etmede etkili bir seçenek olarak kabul edilir. Beyin pili beyindeki belirli bölgelere düşük voltajlı elektrik akımları gönderilerek sinirsel aktivitenin düzenlenmesini amaçlayan bir cerrahi prosedürdür. Elektrotlar beyin içine yerleştirilir ve bu elektrotlar aracılığıyla gönderilen elektrik akımları sinir hücrelerinin aktivitesini düzenleyerek semptomların azalmasına katkıda bulunur. Elektrotlar belirli nörolojik hastalıkların semptomlarını hafifletmek için tasarlanmış beyin bölgelerine yerleştirilir. Parkinson hastalarında motor kontrol sorunlarına ve titreme semptomlarına yönelik etkili bir çözüm olarak kullanılır. İlaç tedavisine yanıt vermeyen veya ilaç yan etkileri nedeniyle zor durumda kalan hastalar için beyin pili tercih edilebilir. Bu hastalarda titreme, yavaş hareket etme ve denge sorunları gibi semptomlarda belirgin bir azalma görülebilir. Motor kontrolün iyileşmesi hastanın günlük yaşam aktivitelerini daha rahat bir şekilde gerçekleştirmesine katkı sağlar.