Meclis Başkanı Mustafa Şentop'tan 'Deniz Gezmiş' açıklaması: Farklı yollar izlenebilir
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Haber Global Ankara Temsilcisi Tuba Atav'ın sorularını yanıtladı. Şentop, Yassıada yargılamalarını yok sayacak teklifle başlayan "Deniz Gezmiş'in idamı" tartışmaları için "farklı bir düzenleme olabilir" dedi.
Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Haber Global ekranlarında Haber Global Ankara Temsilcisi Tuba Atav'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Şentop, 3 ismin vekilliğinin düşürülmesi ve Yassıada kararlarını yok sayacak yasa teklifine ilişkin tartışmalarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Meclis Başkanı Şentop'un açıklamaları:
3 İSMİN MİLLETVEKİLLİĞİNİN DÜŞÜRÜLMESİ
"Her ne sebeple olursa olsun, milletvekili arkadaşlarımızın milletvekilliğini bu şekilde sona ermesi hoşumuza gitmez. Fakat bizim burada, Anayasa ve İç Tüzük tarafından belirlenmiş bir statüdür. Statüleri belirleyen kanunun çerçevesidir. Nasıl seçilirken mevzuata göre seçiliyoruz, milletvekilliğimiz sona erecekse de belirlenmiş usullere göre oluyor. Milletvekili seçilen bir suçtan mahkum olduğu takdirde, kesin hüküm okunduğunda vekilliği düşer diyor. 138'in son fıkrası diyor ki, yargı kararları yasama, yürütme organları ile idareyi bağlar. Uygulamama gibi bir ihtimali yok. Bu çerçevede kesin hükmün, varsa milletvekili hakkında, Genel Kurul'a bildirilmesi, bu süratle milletvekilliği kendiliğinden düşüyor. Bu dosyalar, kesin hüküm halinde geliyor. Dosyalar, Yargıtay'da kesinleştikten sonra önce Adalet Bakanlığı'na, sonra Cumhurbaşkanlığı'na, oradan TBMM'ye geliyor. Burada Meclis'in herhangi bir yetkisi yok.
"YARGITAY BENİM GÖRÜŞÜMDEN FARKLI BİR KARAR VERDİ"
Benim görüşümden farklı bir karar vermiştir Yargıtay, bunlar dile getirilmiştir. 16. Ceza Dairesi karar vermiştir, 17 Ceza Dairesi, itiraza, doğru olduğu yönünde karar vermiştir. Ortada bir görüş ile yargı kararını mukayese etmek ancak bir akademik çalışmada mümkündür ama kesin hüküme uymamak seçeneği yok. Dolayısıyla benimönceki görüşümün farklı olması, kesin hükmün uygulanma mecburiyetini ortadan kaldırmıyor. Hukuk nazarında bu saçma bir tartışmadır.
"ENGİN ALAN VE SEBAHAT TUNCEL" UYGULAMASI ELEŞTİRİLERİ
24. Dönem'de Engin Alan ve Sebahat Tuncel'le ilgili kesin hüküm Meclis Başkanlığı'na 25 Mayıs 2015'te gelmiş. Seçim için Meclis iki ay erken tatile girmiş. Bu tarihte gelmiş, Meclis ara vermede olduğu için o dönemde bunların Genel Kurul'a sunulması imkanı olmamış. Engin Alan ile ilgili mahkeme kararına bakıyorlar, kesinleşme tarihine. Onların hiçbir önemi yok. Meclis Başkanlığı'na gelme tarihidir önemli olan. O tarihte Engin Alan ve Sebahat Tuncel dosyaları beraber gelmiş. Dönem sonuna bırakma gibi bir uygulama yok.
DOSYALAR NEDEN BU DÖNEMDE OKUNDU?
Tarihler üzerinden gidelim tekrar. Enis Berberoğlu'nun dosyası 26 Kasım 2018'de gelmiş Meclis Başkanlığı'na. Arkasından 19-20 Ocak 2019'da da bir HDP'li arkadaşımızın dosyası gelmiş. Yani, ben de 24 Şubat'ta seçildim. Seçildiğim gün itibarıyla bir Enis Berberoğlu ve 1 HDP'li arkadaşımızın dosyası var. Burada, benden önceki Meclis Başkanımız, sayın Binali Yıldırım da bu konu ile ilgili inceleme yaptırmış. Bireysel başvuru yapmışlar. Kesin hükme bir tesiri var mıdır, yok mudur? Bu iddia edilmiş. Milletvekillerimiz dilekçe vermişler ve başvuru sonucunun beklenmesi gerekir demişler. Bu tartışma ilk defa Meclis'te yapılmış. Mayıs ayında yargı paketi ile ilgili bir açıklama yapıldı. Haziran ayında yine bir HDP'li ile ilgili kesin hüküm geldi. Yargı paketinde bir takım değişikliklerin olacağı anlaşıldı. Somut faydası olabilir mi diye milletvekillerine bekledik. Kanun düzenlemesi çıktı ve düzenlemeden 2 HDP'li milletvekili arkadaşımızın yararlandığı görüldü. İki arkadaşımızın cezalarına temyiz hakkı doğduğu için kesin hükümleri ortadan kalktı. Elimizde Enis Berberoğlu dosyası kaldı. Ocak ayında da bu sefer Leyla Güven ve Mus Farisoğulları'nın dosyaları geldi. İnfaz da geçti, arkasından Meclis salgın arası verdi. 48 günlük aradan sonra mümkün olan ilk haftada dosyaları okumuş oldu.
İki tez var. Okumalı, okunmamalı tezi. Birini savunuyorsanız, diğerinin alt tezlerini savunmamalısınız. Erken okunmalı, geç okunmalı diyemezsiniz, okunmamalı diyorsanız. Bugüne kadar Meclis Başkanlarının şöyle bir durumu var. Kendi dönemlerindeki tartışmaları o dönem içinde bitirip sonraki döneme, kim seçilir belli değil, bu tartışmaları tüketip bitirmektir. Bunda bunun etkisi vardır, söyleyebilirim. 17 ayda bireysel başvuru ile ilgili gelişme olmamış, ne zaman olur bilmiyoruz. Orada yine mahkemelere gitmesi, orada bir karar alması, istinaf ve temyiz süreçleri olabilir. 27. Dönem bitene kadar dosyaları okumama durumu hasıl olabilir. Öyle olunca da Anayasa'nın maddesini biz uygulamamış olacaktık.
ANAYASA MAHKEMESİ'NİN OLASI KARARI
Anayasa Mahkemesi'nden kararın çıkması yeterli değil. AYM, Yargıtay kararının temyizi gibi düşünülmemeli. Buradan çıkan kararın yine bir kesin hükme dönüşmesi lazım. Bu ayrı bir süreç. Diyelim ki AYM'den de ret çıktı. AİHM var. O da aslında bizim iç hukukumuzla bağlantılı bir süreç. AİHM'in verdiği kararla, AYM'nin verdiği karar mahiyeti itibarıyla aynı karar. İki yıl da orada sürdü, ne olacak? Hukukta bu belirsizliği sonuna kadar beklemek mümkün değil. Bu konuda bir çalışma yapılabilir.
27 MAYIS YARGILAMALARINA İLİŞKİN TEKLİF VE 'DENİZ GEZMİŞ' AÇIKLAMASI
Bu konuda bir çalışma yaptığımı deklare etmiştim. Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda yapılan açılışın ardından ifade etmiştim. Akabinde birkaç gün sonra tekrar basına açıklamalarda bulundum. 10 günden fazla zaman konuya dair çeşitli yerlerde konuştum. Nihayet somut bir teklif ortaya çıktı, bunu da imzaladım. İmzaladıktan sonra da partileri arayıp, böyle bir şey yapıyorum, imzalayın falan demedim. Görüşlerimi takip edip kendi görüşleri için arayanlar oldu. Metni görmek isteyen milletvekili arkadaşlarımız oldu. Belli partilerden arkadaşları arayıp imzalayın demedim kimseye.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra, 12 Haziran 1960 tarihli kanunla, Milli Birlik Komitesi bir kanun çıkarıyor. Yetkileri gasp etmiş. Bazı kanunları yürürlükten kaldırıyor ve yeni bir mahkeme kuruyor. Anayasa'da bakanların ve milletvekillerinin yargılanacağı mercii belli. Bunu kaldırıyorlar. Yeni mahkeme kurulması hukukun evrensel ilkelerine aykırı. 592 diyor kararda, biz saydık 589 kişiyi yargılamak için yeni bir mahkeme kurulmuş. Yargılama usulü de yeniden belirlenmiş. Burada bir infaz timi var. Kararlar verilmiş, darbede itiraz etmek kolay değil tabii ki. Sonraki süreçte millet vicdanında travma olarak kalmış. Adımlar atılmaya çalışılmış afla ilgili. Hukuken itibarların iadesini içeren bir kanun da yapılmış. Bu bir travmadır, en önemli fotoğrafı ise Menderes'in idam sehpasındaki o fotoğrafıdır. Anlamı şudur; seçilebilirsiniz, milletvekili, başbakan, cumhurbaşkanı, milletvekili olabilirsiniz ama o güç sizi sehpaya çıkarır, kefeni üzerinize giydirir. Mahkeme kararlarının yok sayılmasını benimsemiyoruz, onu mahkeme kabul ediyorsunuz. Yeniden yargılama da doğru değil, önceki yargılamaları kabul ediyorsunuz. Yargılamanın hukuki varlığını ortadan kaldıran bir adım atılıyor burada."
"DİĞERLERİYLE İLGİLİ FARKLI YOLLAR DÜŞÜNÜLEBİLİR"
Yassıada yargılamalarına ilişkin düzenlemenin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı kararlarına ilişkin hükmün yok sayılmasına etki edip etmeyeceği sorusuna yanıt veren Şentop, şunları söyledi:
"Bu bir emsal değil. Bu Yassıada'da kurulan yapının Türkiye'de bir emsali yok. Darbe dönemlerinde hukuksuz yargılamalar olmuş fakat bunların hepsi bu şekilde olmamış. Önceden var olan mahkemelerin yargılamaları. 12 Eylül sonrası yargılamalar, bunlar yeni mahkemelerle olmamış. Sıkı yönetim mahkemeleri var, Devlet Güvenlik Mahkemeleri var, 12 Mart'ta olanlar da aynı şekilde. Bu şekilde sadece belli insanları yargılamak için kurulmuş özel mahkeme örneği yok Türkiye'de başka. Bu emsal olur diye düşünülürse bu yanlıştır. Buradan hareketle diğerleri birlikte değerlendirilemez. Diğerleri ile ilgili farklı yollar düşünülebilir."