Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ'dan hakkındaki 'taciz' iddialarına yanıt

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ'dan hakkındaki 'taciz' iddialarına yanıt

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Özdağ, taciz iddialarını yalanlayarak "Silahlı saldırı gerçekleştirenleri ve onları azmettirenleri kınamak ve özür dilemek yerine gündemi değiştirmek için hakkımda başlatılan iftira kampanyası hiç şaşırtmadı" dedi.

Geçtiğimiz günlerde saldırıya uğrayan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, gazeteci Metin Özkan'ın TV 100’de Ahu Özyurt'un sunduğu "Sağlı Sollu" programında gündeme getirdiği Muğla’da üniversitede öğrencilerine cinsel saldırılarda bulunduğuna dair iddialarına yanıt verdi.

"BEL ALTI VURMANIN DAYANILMAZ KONFORUNA SIĞINMAK..."

Selçuk Özdağ "Özür Dilemek Yerine İftiralarla Gündemi Değiştirmeye Çalışanlara Cevabımdır" başlıklı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

"Evimin önünde pusu kurarak silahlı saldırı gerçekleştirenleri ve onları azmettirenleri kınamak ve özür dilemek yerine gündemi değiştirmek için hakkımda başlatılan iftira ve karalama kampanyası nedense hiç şaşırtmadı. Siyasi bir mücadeleyi, yine siyasi kültür gereği sözle yapmak yerine, silah çekmek, arkadan vurmak, bir kişiye yedi kişi saldırmak ve de tüm bu yaptıklarının arkasında durma cesareti gösterememek... Özür dilemek yerine bu sefer de aile, namus ve şeref kavramları konu edilerek bel altı vurmanın dayanılmaz konforuna sığınmanın da ne kadar mertçe olduğu malum. Tumturaklı lafların ve etiketlerin arkasına sığınıp çok şey konuşurken esasen hiçbir şey söylememek de ayrı bir haslet olsa gerek. Konuşmaya başlarken iddia ediyoruz derken cümle biterken itham edip kesin hüküm bildiren bu tarzın hukuk ve kanun önünde azade kalacağına mı güveniyorsunuz? Milletimiz bu tarzın daha önceki sahiplerini iyi tanımaktadır.

"DİNİMİ ÖĞRETEN MÜSLÜMAN OLSA BARİ DEMEMEK İÇİN KENDİMİZİ ZORLUYORUZ

Eline her dosya alanın TV ekranlarından haysiyet cellatlığına soyunması, bunu yaparken de yüksek perdeden haysiyetli ve dürüst gazeteci pozları vermesi, sadece ve sadece hazin bir ironi olsa gerek. Dinimi öğreten Müslüman olsa bari dememek için kendimizi zorluyoruz. Silahla susturamadıklarına ahlaksız iftiralar atanların önce dönüp aynaya bir bakması gerekmez mi? 45 yıllık siyaset ve bürokrasi hayatımızda el ve gönül verdiğimiz dava arkadaşlarımız olduğu gibi ayaklarına, nasırlarına bastıklarımız da az değildir.

Bizler 12 Eylül darbecilerinin karşısında boyun eğmezken, diz çökmezken, işkenceler karşısında gammazlık yapmadığımız için idamla yargılanırken, birilerinin o günlerde esamesi okunmuyordu. Hayırdır, şimdilerde en hakiki vatan, millet, ülkü savunuculuğu ile geçmişin karanlık sayfaları mı kapatılmak isteniyor? Burada, hakkımda yapılan aşağılık iftiraların, dedikoduların ve mesnetsiz “Kara dosyanın” ayrıntısına girmeyeceğim. Zira bunu milletime karşı bir saygısızlık olarak görüyorum.

Ancak tüm bu konular hakkında hukuki mücadelemizi yüce Türk yargısı önünde tek tek yapacağız. Sadece milletimizin bilmesini istediğim husus şudur; Bırakın namus ve şeref konularında bir yanlışımızı, yetim hakkı yemeyi, hayatımız boyunca kursağımızdan bir lokma haram geçmediği gibi herhangi bir şekilde namahreme yan gözle bakmayı aklımızdan bile geçirmedik. Her şeyden önce aldığımız aile terbiyesi ve töremiz buna müsaade etmez. Aynı hassasiyeti, her fırsatta kendisini ahlak ve dürüstlük timsali gösteren sözüm ona yerli-milli muhteremlerde de görmek isterdik. Memleketin, hiç edilen Merkez Bankasın'ın 130 milyar dolarının hesabını soramayanların hayır hasenat faaliyetlerine iftira atması acınacak bir durumdur. Değil birkaç akülü aracın hesabını, tüm hayatımın hesabını vermeye hazırım.

"O KARA DOSYADAKİ BELGELERİ AÇIKLAMAZSANIZ BİRER MÜFTERİSİNİZ"

Vesile olmakla gurur duyduğum bir yardım faaliyetinden iğneyle kuyu kazarcasına çıkarmaya çalıştığınız en küçük bir suiistimal vaki olmadığı gibi, mahkemeye intikal ettiğini söylediğiniz o kara dosyadaki belgeleri de açıklamazsanız en hafif tabirle birer müfterisiniz.

Kamu görevine başladığım 1986 yılından bugüne ne Muğla, ne Manisa ne de Ankara’daki ev ve iş yerlerimin polis baskını ile aranması söz konusu değildir. Vaki olan tek hadise, profesyonel hırsızların Manisa’daki evime girip nokta atışı bir hedefle ruhsatlı silahımı ve bazı evraklarımı çalmış olmalarıdır. Bahse konu edilen olaylarla ilgili ne bir mahkeme kararı, ne de iddia edildiği gibi zaman aşımına uğramış bir dosyam mevcut değildir.

Araştırmacı gazetecilik, dedikoduları ve şahsi husumetleri “kara dosyalar” içine derç edip TV ekranlarından ve köşelerinden iddia ediyorum kurnazlığı ile itham etmek değildir. Elinde, kasasında, arşivinde bir belge ve bilgi olup da bunu yargıya intikal ettirmeyenlerin hangi sözüne itibar edilebilir. Yok, derdiniz sadece suyu bulandırmak ve kara çalmak ise bu yaptığınızı milletimiz görmüyor mu sanıyorsunuz. Bir siyasetçinin dostu olduğu kadar düşmanı da olur. Zamanı gelir dostlar el verir düşmanlar da “bel” verir. El veren gönül verenler ne kadar gerekli ise tıynetlerinin gereğini icra eden hasımlar da bir o kadar önemlidir.

"TÜRK ADALETİNİN ÖNÜNDE TEK TEK HESAPLAŞACAĞIZ"

Onlar da gereklidir. Yoksa doğru yolda olduğumuzu bize kim hatırlatacak. Son olarak, milletimiz emin olsun ki bu kardeşiniz sizleri utandıracak en küçük bir işin içinde olmamıştır. Herkesin gönlü mutmain olsun.

Aile şerefine, namus meselesine yanlışın ve hak yemenin bizim kitabımızda yeri yoktur. Alçak iftiralarla kara çalıp, tutturamazsak iz bırakırız diyenlerle yüce Türk adaletinin önünde tek tek hesaplaşacağız.

O gün geldiğinde biz sadece iddia ettik, hüküm vermedik, iftira atmadık diyerek kelime oyunlarına başvurmayın. Hiç değilse bir kere olsun yaptığınız veya sahiplendiğiniz işlerin arkasında durun ve bizleri utandırın.

Son söz: Elinde salladıkları dosya esasen söylemeye cesaret edemedikleri ama tamamı siyasi ve inandığım ilkeler uğruna mücadele ederken başıma gelmiş haksızlıkların özetidir.

28 Şubat döneminde güya izinsiz doktora yaptığım iddiası (izinliydim) ve dönemin üniversite rektörünü eleştirmem (BBP Genel Başkan Yardımcısıydım) ile Danıştay saldırısı sonrası saldırıyı kınamak için yapılacak yürüyüşe parti bayraklarıyla katılmayı reddettiğim gerekçesi ile üniversiteden uzaklaştırılmamdan ibarettir. Üniversitelerin partilerin arka bahçesi olmaması gerektiğini ifade etmem yeniden atılmama sebep olmuş, tekrar mahkeme kararı ile döndükten sonra da kendi isteğimle üniversiteden ayrılmış oldum.

İddia adı altında algı yaratarak şahsımı sosyal medyada itham eden, karalayan kişi ve kişilerle de (şahsiyetimi,konumumu,itibarımı zedeleyenlerle) yargı önünde hesaplaşacağız."

Kaynak: Haber Global TV

Gelecek Partisi