DEM Parti'nin 'İmralı' mesajı için kim, ne dedi? İşte siyasilerin ilk tepkileri
DEM Parti'nin İmralı ziyareti sonrası yapılan açıklamaya siyasi partilerden yorumlar geliyor. Peki, İmralı ziyareti ve ardından paylaşılan terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın mesajları için kim, ne dedi? İşte siyasilerin yorumları...
DEM Parti heyetinin dün İmralı Adası'na gerçekleştirdiği ziyaretin ardından partiden açıklama yapıldı. Açıklamada, terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın sürece dair mesajları paylaşıldı.
Açıklamada, terör örgütü elebaşı Öcalan'ın düşünce ve yaklaşımının genel çerçevesine ilişkin şu ifadelere yer verildi:
"Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır. Sürecin başarısı için Türkiye'deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır. Gazze ve Suriye'de yaşanan hadiseler göstermiştir ki dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.
Sayın Bahçeli'nin ve Sayın Erdoğan'ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım. Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır. Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir."
AÇIKLAMAYA SİYASİLERDEN YORUMLAR
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, "Türkiye Halkı kurucu ve kapsayıcıdır. Türkler, Kürtler, Araplar, Zazalar, Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar, Gürcüler dahil her kesim Türkiye halkının asli unsurudur. Türk Milleti Türkiye halkından oluşur. Bugün hiç kimse “Türk Milletinin etnik yapısı tamamen Türktür” demez. Dese de gerçeğe aykırı olur" dedi.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, sosyal medya hesabından bir yazı yazdı.
Uçum, şu ifadeleri kullandı:
"Kürtlerin, Türk Milletinin asli kurucu unsuru ve ayrılmaz parçası olması asla etnik kimliklerinin reddi ve inkârı olarak değerlendirilemez. Bunun önemli delillerinden birisi Kürtçenin; siyasette, sosyal ve kültürel hayatta, eğitimde ve öğretimde sahip olduğu özgürlüktür. TBMM’de ‘bilinmeyen dil’ ifadesini fiilen etkisizleştiren Kürtçe selamlama, İletişim Başkanının Kürtçe mesajı ve Başkanlığın Kürtçe kitap yayını gibi son gelişmeler Kürtçe konusunda Devlet İnisiyatifine bağlı atılan somut adımlardır.
Bir dönem etnik temelli sorunların yaşanmış olması çözüm için siyasi mühendislik ürünü olan iki ayrı ulus tezini savunmayı gerektirmez. İki ulus tezine meyletmek emperyalist stratejilere alan açar. Yapay etnik sorunlar üreten, yaşanmış sorunları da istismar eden emperyalist güçler Türkiye’nin bölünmesi için geliştirdikleri ‘dış Kürt sorunu’nu Türkler ve Kürtler iki ayrı ulustur, projesi üzerine bina etti. Bu proje bağlamında ileri sürülen “iki uluslu tek milli/üniter devlet olmalı” görüşü tuzaktır ve gerçeğe aykırıdır. Kendi içinde çelişkilidir. Böyle bir devletin kurulması ve sürdürülmesi mümkün değildir.
Türk Milletini Türkler ve Kürtler diye bölmeye yönelen tehdit Türkiye halkını parçalamayı ve ulusu yok etmeyi amaçlıyor. Yani Ulusumuza yönelik tehdit etnik manada sadece Türkleri hedeflemiyor. Bu tehdit Türkler, Kürtler, Araplar, Zazalar, Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar, Gürcüler dâhil tüm unsurlarıyla Milletin ve Türkiye’nin dağıtılmasına yöneliktir. Türkiye halkının hiç bir unsuru parçalanma tehdidine karşı Türk Milletini ve Vatanını korumaktan geri durmaz.
Öte yandan Türkiye; coğrafi yapı, nüfus dağılımı, toplumsal içiçelik, inanç birliği, tarihsel ve kültürel ortaklıklar gibi ana özelliklerin bileşkesi olan nesnel gerçeklik sebebiyle bölgesel yönetimli veya federatif seçeneklere de kapalıdır.
Hakikat şudur: Kürtler kurtuluş ve kuruluşla ortaya çıkan Milletin asli unsurudur. Yani Kürtler, Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve daimi sahibidir. Geleceği, sadece bu nesnel duruma uygun tek seçenek olan tek ulus tek üniter devlet realitesi, güvence altına alır.
DEVLET İNİSİYATİFİNİN BAŞLICA YAKLAŞIMLARI
Türkiye Halkı çeşitliliğimizin, Türk Milleti birliğimizin güvencesidir.
Türk Milleti ‘etnik ulusçuluğa’ dayanmaz, hukuki bağ olarak tanımlanan Türk vatandaşlığına yani ‘yurttaş ulusçuluğuna’ dayanır.
Türk vatandaşlığı etnik değil Cumhuriyetle kazanılmış; içeriği Cumhuriyet vatandaşlığı olan ve Devletle kurulan hukuki bağdır.
Sonraki vatandaşlıklar da Milli Devletin ve ulusal bilincin temel unsurlarının kabul edilmesi esasına dayandığı için aynı kapsamdadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türkiye halkının tüm unsurlarının olduğu gibi Kürtlerin de Milli Devletidir.
Türkiye Yüzyılı; Türk ve Kürt yüzyılıdır.
Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti Devletini sahiplenmeleri hem hakları hem yükümlülükleridir. Beklenen Kürtlerin Devletleriyle daha fazla bütünleşmesidir.
Tek Devlet ve Tek Millet Türkiye’nin tek gerçeğidir. Bu gerçeğin kabulünden ve sahiplenilmesinden sonra ve ancak bu şartla Millet tüm ayrılmaz unsurlarıyla birlikte geleceğiyle ilgili karar verme gücüne kavuşur.
Bugünümüzün temel konusu Türkiye halkının tüm unsurlarıyla ve birlik olarak Türk Milletini ve Üniter Türkiye Cumhuriyetini sahiplenmesi, geliştirmesi ve güçlendirmesidir. Türkiye’nin sağlayacağı bu iç birlik ve güçlendireceği iç ve dış cephe Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi bölgede Türklerin, Arapların ve Kürtlerin bu yüzyıldaki bütünleşmesini başlatabilir ve Türkiye’yi her manada bölgenin belirleyici gücü haline getirebilir. Öngörülen ise bu tarihi imkanın realize olacağıdır."
İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI: DEĞERLENDİRİP AÇIKLAMA YAPACAĞIM
DEM Parti heyetinin İmralı Adası ziyaretine yönelik bugünkü yazılı açıklamasına ilişkin görüşleri sorulan İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Dün, devletin bazı yetkilileriyle o ziyareti yapanlar bir görüşme yaptılar ve ortak bir metin hazırladılar. O metni dikkatlice okuyacağım. İçinde Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk milletinin beklentilerinin hilafına olan ne varsa onu değerlendirip kamuoyuyla paylaşacağım" dedi.
Dervişoğlu, "Teröristbaşı Öcalan'ın, Bahçeli ve Erdoğan'ın paradigmasına olumlu katkı sunmaya hazırım' çağrısı mı bu?" şeklindeki soruya, "Paradigmanın ne olduğunu bilmiyoruz. Herkes sır katipliğinde konuşuyor. Abdullah Öcalan'dan ne istendiğini bilmiyoruz. Teröristbaşı Öcalan'dan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne bekler? Ben bunu anlayabilmiş değilim." sözleriyle yanıt verdi.
Dervişoğlu, DEM Parti heyetinin yazılı açıklamasındaki, "Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır." ibaresinin sorulması üzerine, "TBMM'nin bu gelişmelerle ilgili magazinel haberlerin dışında herhangi bir bilgisi yok. Dolayısıyla TBMM elbette ki inisiyatif almalıdır. Ama bütçeyi görüşürken bile, bütçenin bir rakamını veya metindeki bir virgülü değiştirmeye muvaffak olamıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin her meseleyi açıkça tartışması gerektiğini vurgulayan Dervişoğlu, "Kimin ne istediği belli olmadan, birtakım adresler göstererek, 'Türkiye'nin geleceğine dair bir yol haritasını müştereken oluşturuyoruz' hissiyatı yaratılmasını ben kabul etmiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sokakta akıl arayan bir devlet görünümünden behemehal kurtarılmalıdır." diye konuştu.
FATİH ERBAKAN: ÇÖZÜM SÜRECİNE 'EVET' DİYORUZ
Fatih Erbakan ise partisinin 3’üncü Olağan İl Kongresi’ne katılmak üzere gittiği Diyarbakır’da konuştu. Erbakan, kongre öncesi basın mensuplarıyla bir otelde toplantı düzenledi.
Burada konuşan Fatih Erbakan, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyetinin Abdullah Öcalan ile İmralı’da görüşmesine değindi. Muhatabın bölge insanı olduğunu ifade eden Erbakan, “Herhangi bir çözüm olacaksa, muhatabın milyonlarca Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşımızın temsilcisi olarak muhatap alınacak kesimin, bir örgüt olması yerine bu bölgede, bölgedeki vatandaşımızın kendisi olması gerekir. Siyasi partiler var. Seçime girebilen veya seçime girme hakkı olmayan da siyasi partiler var. Sivil toplum kuruluşları var. Bu bölge insanını temsil eden meşru kurumlar, kuruluşlar var. Kanaat önderleri var, aşiretler var. Bütün bunlarla görüşerek, bilim adamları, akademisyenler var. Düşünürler var. Basın ve medyanın önde gelen temsilcileri var. Bu bölgenin sosyokültürel yapısını yansıtan, bu önde gelen isimlerle bir araya gelinmeli, müzakere yapılmalı ve meşru taleplerin yerine getirilmesi gereklidir” dedi.
"ÇÖZÜM SÜRECİNE ‘EVET’ DİYORUZ"
Abdullah Öcalan’ın, çağrısını İmralı’dan yapabileceğini ifade eden Erbakan, “Türkiye'nin üniter yapısına, toprak bütünlüğüne zeval vermeyecek şekilde bölgedeki insanımızın haklarının teslim edilmesi için gereken çalışma yapılmalıdır. Ancak Abdullah Öcalan da örgüte bir ‘Silah bırakın’ çağrısı yapacaksa bunu da bulunduğu yerden, İmralı'dan yapması uygun olacaktır. Eğer böyle bir çağrıda bulunulacaksa da ‘Hayır bulunmasın, böyle bir şeye gerek yok’ da elbette ki diyemeyiz. Ama asıl olarak çözüm sürecinin, bölge insanıyla, bölgedeki halkla yürütülmesi son derece önemlidir. Tabii ki bölgede bir ‘çözüm süreci’ gündeme gelmiştir. Bununla ilgili de biz ne diyoruz? Bölgedeki kardeşlerimizin taleplerinin yerine getirilmesi, batıda insanımız hangi haklara sahipse doğuda da aynı haklara sahip olması için elbette ki biz çözüm sürecine ‘Evet’ diyoruz” diye konuştu.
"ÖRGÜT DEĞİL, BÖLGE HALKI MUHATAP ALINARAK ÇÖZÜM SÜRECİNE GİDİLMELİ"
Fatih Erbakan, bölge halkının muhatap alınması gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
“Bu noktada çözüm süreciyle ilgili muhatap olarak alınması gereken bütün Doğu ve Güneydoğu halkını temsil eden olarak, bir örgütün muhatap alınması değil, bölgedeki siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin, aşiretlerin önde gelen isimlerin, ailelerin ve dolayısıyla doğrudan doğruya bölge halkının muhatap alınarak bir çözüm sürecine gidilmesi gereklidir. Elbette ki çeşitli talepler var. Ana dilde eğitim gibi yıllardan beri dile getirilen bir talep var. Bununla ilgili olarak devletin resmi dili Türkçe olabilir. Kamu kuruluşlarında Türkçe konuşuluyor olabilir. Ancak ana dilde eğitim için bölgede Kürt dilinde, Zaza dilinde eğitim yapan anaokullarının, özel kolejlerin açılmasında hiçbir mahsur yoktur. İsteyen insanımız kendi evladını, kendi çocuğunu Kürtçe eğitim yapan bu kolejlere, bu anaokullarına ve aynı zamanda tabii ki üniversitelerimizdeki Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinde sayısının arttırılması, kadrosunun güçlendirilmesi mümkündür. Bunun yapılması gereklidir ve yine yıllardan beri dile getirilen yerel yönetimlerde yetki artışının sağlanması, elbette Türkiye'nin toprak bütünlüğüne, üniter yapısına, bölünmez bütünlüğüne herhangi bir şekilde halel getirmeyecek şekilde böyle bir yetki artırımının yapılması da söz konusu olabilir. Bu konunun muhataplarıyla görüşülür, konuşulur ve gerekli adımlar atılabilir. Biz doğuyu batıdan ayırt etmeden, Türk'ü Kürt'ten, Arap'ı Çerkez'den, hiçbirini mezhep ve ırk ayrımı gözetmeksizin kucaklayarak, bir ayrım yapmadan hepsine eşit hakları sağlamak ve hepsine adil bir şekilde hizmetleri götürmekten yanayız.”