Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eleştirdiği İstanbul Barosu'nun Başkanı Mehmet Durakoğlu'dan açıklama
Ölüm orucunda hayatını kaybeden avukat Ebru Timtik'in posterinin İstanbul Barosu'na asılmasıyla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eleştirilerine yanıt veren Başkan Durakoğlu "Baro tarafından asılmış poster yok. Zorla asılmış posterden söz ediyoruz" dedi.
Beştepe’deki Adli Yıl açılışı sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eleştirdiği İstanbul Barosu'nun Başkanı Mehmet Durakoğlu, RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası yayınına katıldı.
'POSTER' OLAYI
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu’nun yaptığı açıklamalar şöyle:
28 Ağustos’ta böyle bir olayla karşılaştık. İstanbul Barosu önünde anma yapıldı. O anma sırasında baroya rağmen poster asıldı. Bu posterin baroya rağmen asılmış olması sanki İstanbul barosu tarafından asılmış olduğu ve daha sonra da polis tarafından indirilmiş olduğu şeklinde ertesi gün bizzat İçişleri Bakanından kaynaklanan beyanlar duyduk. Bu beyanlar doğru değil. İstanbul Barosu tarafından asılmış bir poster yok. Zorla asılmış bir posterden söz ediyoruz ve bir süre sonra da İstanbul Barosu tarafından indirildi poster. İçişleri bakanının açıklamasını yalanlamış olmamıza rağmen aynı gün Adalet Bakanı sanki böyle bir şey gerçeklik söz konusuymuş gibi bir açıklama yaptı. Bugün de onu kullanan Cumhurbaşkanı tarafından açıklama geldi.
Bütün bunlar İstanbul Barosu üzerinden algı operasyonu gerçekleştirilmesine yönelik çabalardan ibaret. Gerçeklik bu olmadığına göre, gerçekle ilgisi bulunmayan bir zihnin senaryolaştırılması ve öyle canlandırılmış olması bize başka olguları anımsatıyor. Şehit savcımız Mehmet Selim Kiraz ile bu olayın ilişkilendirilmesi bu algı operasyonunun senaryolarını güçlendirilmesi yönelik çabadan başka bir şey değil. Oysa o konuyla hiç ilgisi olmayan bir süreç. Ne posteri asılan Ebru’nun bununla ilgili bir isnadı var ne de henüz karar kesinleşmemiş olsa bile ne de o karar da böyle bir isnat var.
"DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BÖYLE BİR AVUKATLIK MODELİ YOK"
Baro üzerinden sanki terör destekleniyormuş gibi itibar yaratılmaya çalışılıyor. Oysa zaten İstanbul barosu ülkenin bütünlüğüne yönelik her türlü eylemin karşısında durmasını bilen geçmişin mirasını taşıyor. İnsan hakları bağlamında bu ülkede yapılan mücadeleler gerçekten çok güç yapılan mücadeleler. Ne olduğu, kim olduğuna bakılarak bu mücadele yapılsın isteniyor. Henüz hakkında verilen karar kesinleşmemiş olan kişi terörist olarak suçlanabiliyor. O teröristin avukatlığını yapanlar da sanki teröristmiş gibi muamele görecek şekilde addediliyor. Böyle yanlış bir şey olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir avukatlık modeli yok.
ERDOĞAN'IN 'MEN' AÇIKLAMASINA YANIT: SAVUNMA HAKKINI YOK EDER
Cumhurbaşkanının bugünkü konuşmasında diğer kamu görevlileri gibi bu konumda bulunan avukatların da meslekten men edilmesi gerektiğinden bahsetti. Olağanüstü Hal döneminde çıkardıkları KHK ile bu konumda bulunduklarını iddia etiği kişilerin müdafilikten men edilmesi yönünde bir KHK çıkarmışlardı. O yetmedi anladığım kadarıyla şimdi meslekten de men edilmesiyle ilgili karar ortaya çıkmış oluyor. Hakimi nasıl ki KHK ile görevinden atabiliyorsam ya da HSK ile atabiliyorsam avukatı da mesleğinden atabilmeliyim gibi bir yaklaşım. Savunma hakkını yok eden bir gerçekliktir. Savunma hakkını yok ettiğiniz zaman özellikle de adil yargılanma hakkından söz edebilmeniz mümkün olmaz. Hukuk devleti açısından, yargı bağımsızlığı açısından vahamet arz eden bir durum. Cumhurbaşkanının zihninde farklı bir avukatlık tahayyülü var. Avukatlık tahayyülü pratikte hukuk devleti olduğunu iddia eden ya da iddiası karşısında o iddiayı hak eden konumda bulunan ülkeler için geçerli bir tahayyül değil.
ADLİ YILIN KÜLLİYEDE AÇILMASINA ELEŞTİRİ
Adli yılın Külliyede açılıyor olması geçmişte yapılan ve aslından hata olduğunu herkesin kabul ettiğini düşündüğüm böyle bir tablonun bu yılda tekrarlanıyor olmasını çok anlamlı buluyorum. 2017 Yılının Nisan ayında getirilen sistemin ifade ettiği anlamı değerlendirirsek özellikle kuvvetler ayrılığının ortadan kalmış olmasının doğurduğu sonuçlar bizim açımızdan özenle değerlendirilmesi gereken sonuçlardır. Yargıtay bu tavrı göstermiyor maalesef. Öyle bir noktadayız ki yürütme, yargıyı baskı altına almış Anayasanın 104. maddesi gereği yürütmenin başı olarak görünen Cumhurbaşkanı'nın bulunduğu külliyede yargı yılının açılışı yapılıyor. Bizde bu ülkede kuvvetler ayrılığından söz ediyoruz. Psikolojik baskının doğal sonucudur orada yapılmış olması. Cumhurbaşkanları eskiden adli yıl açılışında konuşmaz sadece dinlerdi. Bu sonuçlar ortadayken yürütmenin yargı üzerinde ciddi bir baskısı var iken bunun neredeyse tasvip edilmiş olması anlamına gelebilecek böyle bir düzenleme karşısında tavır göstermemiz gerekirdi ama Yargıtay bu tavrı göstermiyor maalesef.
Yargıtay başkanı konuşur, barolar birliği başkanı konuşurdu. O meşhur tartışmadan sonra bu noktaya geldik. Böyle adli yıl açılışı olmaz. Olmayacağı için de gerçekle ilgisi olmayan şeyler konuşuyoruz. Sanki bu ülkede yargı bağımsızmış gibi, sanki gerçekten de hukuk devleti varmış gibi küçük sorunlarla uğraşan konumdayız ve asıl sıkıntımız bu.