Çanakkale Zaferi'nin 106. yılı... Cepheden son mektup! Belki de tepesine bomba yağarken yazdı
Çanakkale Savaşı sırasında Seddülbahir Cephesi'nde şehit olan Piyade Er Cebecioğlu İbrahim'in şehadetinden yaklaşık bir ay önce babasına yazdığı duygu yüklü mektup, 106 yıldır özenle muhafaza ediliyor
Çanakkale Savaşı sırasında Seddülbahir Cephesi’nde şehit olan Piyade Er Cebecioğlu İbrahim’in, şehadetinden yaklaşık bir ay önce babasına yazdığı mektubu, cephedeki askerlerin ailelerine duyduğu özlemi yansıtıyor. Askerlerin kendileri için değil, aileleri için endişelendiklerini gözler önüne de seren mektup, şehidin torunları tarafından 106 yıldır özenle saklanıyor.
Mektubu bugüne taşıyan ise tarih ve kültür üzerine araştırmalar yapan ve bu alanda yayınlanmış 10 kitabı bulunan Hüseyin Lütfi Ersoy. Haziran 1915’te 5. Kolordu 14. Fırka 42. Alay 1. Tabur 2. Bölük 3. Manga’da çarpışırken şehit olan askerlerden birinin de Eflani nahiyesi Çelebiler karyesinden 1885 doğumlu Cebecioğlu İbrahim olduğunu söyleyen Ersoy, şehidin 3 Mayıs 1915’te babasına yazdığı son mektubuna, 9 yıl önce şehidin torunlarının evinde rastladığını ve o tarihten itibaren özenle saklanmasına vesile olduğunu anlatıyor. Mektubun içeriğinin okunduğunda Çanakkale cephesinde bulunan ataların vatan, bayrak, millet ve sonraki nesil için nasıl bir hayal kurduklarını, hangi ruh hali içinde olduklarını ortaya koyduğuna dikkati çeken Ersoy, “Mektupta o cümleleri kurarken belki tepesine bomba yağıyordu, belki mermiler kenarından, köşesinden geçiyordu. Belki bir an şehit düşmekle yüz yüzeydi. Kim bilir hangi şartlar altında mektubu kaleme aldı? Mektubu, günümüzde onu okuyanlara, sanki karşımızda canlı bir şekilde duruyor da selam ediyormuş gibi yazmış” diyor.
İŞTE O MEKTUP: ‘CENAB-I HÜDA BENİ SİZLERE BAĞIŞLASIN’
“Merhametli velinimetim, sevgili pederim Mehmet Ağa’ya, Bir kere sonsuz bir istekle ve hürmetle selam eder, hayır duanızı talep ederim. Beni sorarsanız, elhamdülillah duanızın bereketiyle aciz bedenim sıhhatte olup sizin ömrünüzün uzun olması için gece ve gündüz dua etmekteyim. Pederim, şu kadar ki orada sizlerin zahmet ve meşakkat çekip çekmediğinizi merak ediyorum. Başkaca bir gam ve kederim yoktur. Bizim için de merak etmeyesiniz. Cenab-ı Hüda beni sizlere bağışlasın. Sizleri de yanınızda bulunan üç sabi çocuğa bağışlasın. Onları mahzun etmeyiniz. Bu her şeye yeter. Siz onları mahzun etmediğiniz için Cenab-ı Allah da kıyamet günü umduğunuz derecelere nail eder inşallah. Bizi bilip soran komşulara, hısım akrabalara, bu mektubu okuyan efendilere, dinleyen cemaate dahi hepsine teker teker selam ederim. Baki ve sağ olmanızı Allah’a arz ediyorum. Mektup gönderecek olursanız 5. Kolorduya mensup 14. Fırkada 42. Alay’ın 1. Taburunun 2. Bölüğünde 3. Mangada sakin er İbrahim bilesiniz. 20 Nisan 1331 Çanakkale, Seddülbahir.”
MÜSTECİP ONBAŞI’YI KIZI ANLATTI: BABAM AYAKKABISININ ALTINI KESİP YEMİŞ
Bursa’nın Yenişehir ilçesinde 1891 yılında dünyaya gelen Müstecip Kılıçaslan, Balıkesir’de silah altına alındıktan sonra Çanakkale’ye deniz topçu eri olarak gönderilir. Müstecip Onbaşı, 30 Ekim 1915 tarihinde Kilitbahir’de nöbeti esnasında Çanakkale Boğazı’nı geçmekte olan ve su üzerinde kulesi görünen Fransız denizaltısı ‘Turkuaz’ı 3’üncü top atışında vurur. Karaya oturan ‘Turkuaz’ tekrar dalışa geçemez. Mürettebatı, silah ve techizatıyla birlikte teslim olur. Çanakkale Savaşı’nın seyrinde önemli rol oynayan Müstecip Onbaşı, savaşın sona ermesinin ardından doğduğu Yenişehir ilçesine döner. 1959 yılında da hayata gözlerini yumar.
Müstecip Onbaşı'nın kızı Ulviye Balkan, "Babamın söyledikleri aklımda kaldı. O zamanlar daha küçüktüm. 'Babam yine askerliğe başladı' derdim. Çanakkale Savaşı sırasında Fransızların denizaltısını, emir almadan ateş ederek vurmuş. Gemi battıktan sonra gemideki askerlerin şapkaları yüzeye çıkmış. Sağ kalanlar teslim olmuş. Bizi, Çanakkale'ye de götürdüler. O zamanları bilen yaşlı bir adam o günleri anlattı" dedi.
Babasının 8 yıl askerlik yaptığını söyleyen Ulviye Balkan, "Babama madalya verdiler. Öldükten sonra maaş bağlamak istemişler. Ağabeylerim maaşı kabul etmedi. 'Tüyü bitmemiş yetim hakkı var' dediler. Bir yemeği beğenmediğim zaman, 'Cephede ayakkabımın altını kesip yedim' diyerek, kızardı" diye konuştu.
Dedesinin hikayesini annesinden dinleyerek büyüyen Celal Balkan da şöyle konuştu:
"Teleskopu çıkarıp etrafa bakındığında denizaltının teleskopunu görüyor. Komutanından izin almadan ateş ediyor ama vuramıyor. İkinci ateşte de vuramıyor. Üçüncüsünde teleskopun olduğu yeri vuruyor. Sonra denizaltı yüzeye çıkıyor ve teslim alınıyor. İçindeki evraklardan bize yönlenmiş bir denizaltı daha olduğunu tespit ediyorlar. O zamanki müttefikler de diğer denizaltına yönlendiriliyor. O da başka bir yerde vuruluyor."