Açlıktan ölmek mi, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak mı? Bir "yamyamlık" öyküsü: Düşen uçaktan sağ çıktılar, arkadaşlarını yiyerek hayatta kaldılar!
1972 yılında Şili'nin Santiago şehrine doğru havalanan uçak, And Dağları üzerinde yere çakıldı. Tarihe geçen bu olayın perde arkasıysa çok acıydı. Hayatta kalanlar, açlıktan ölmemek için arkadaşlarını yedi. İşte ölümle yaşam arasında geçen o unutulmaz günlerin tüyler ürperten detayları...
Takvimler, 13 Ekim 1972 tarihini gösteriyordu. Uruguay’ın Old Christians isimli rugby takımı, Şili'nin Santiago şehrinde gerçekleşecek karşılaşma için Uruguay Hava Kuvvetleri'nin 571 sefer sayılı uçuşu ile
yola koyulmuştu. Ancak işler, beklendiği gibi gitmedi...
Rugby takımını taşıyan uçak, And Dağları üzerindeyken büyük bir türbülansa girdi. Şiddetli sarsıntıların ardından uçak önce sağ, sonra sol motorunu kaybederek bir anda yere çakıldı. Acı kazada 45 yolcudan 12'si kaza esnasında ya da hemen sonra, 5'i ertesi sabah, 1'i ise kuvvetli yaralarına yenik düşerek sekizinci gün hayatını kaybetti. Geriye kalan 27 kişiden ise 8'i de, 16’ncı günün sonunda meydana gelen çığ nedeniyle öldü. Ancak bu olayı unutulmaz kılan, bir başka detaydı...
60 gün dayandılar ama...
Uçak beyaz renkte olduğu için karda görünmüyordu. Arama kurtarma ekipleri olay yerine gelmemişti. Kazanın üstünden tam 60 gün geçmişti. 3 kişi daha yaşam mücadelesini kaybetmişti. Sağ kalanları en çok zorlayan konu ise, şüphesiz açlıktı. Facia sonrası ilk günleri uçak enkazında, bavullarda buldukları çikolata, bisküvi, kraker gibi yiyecekleri tüketip, erittikleri buzu içen kazazedelerin kaynakları tükenmişti. Etrafta ne bir bitki, ne de hayvan vardı. Ölümle yaşam arasında verdikleri en büyük savaş, alacakları kritik karardı. Ölen arkadaşlarının cesetlerini yiyerek canlarını kurtaracaklardı, öyle de yaptılar...
Bilinmezlik, çaresizlik ve tarihe geçen "o" karar...
Ölenlerin çoğu, sağ kalanların sınıf arkadaşları ve yakın dostlarıydı. Sağ kalmayı başaranlardan biri olan Nando Parrado, yıllar sonra kaleme aldığı kitabında, o anları şu satırlarla anlatacaktı:
Yüksek rakımda vücudun kalori ihtiyacı astronomiktir… Açlıktan ölüyorduk ve yiyecek bulma umudumuz da kalmamıştı, ama açlığımız o kadar arttı ki yine de aramaya devam ettik… Tekrar tekrar uçağın gövdesinde kalmış kırıntıları aradık durduk. Bavulların deri kısımlarını koparıp yemeye çalıştık. Bu maddelerdeki kimyasalların bize yarardan çok zarar vereceğini bile bile… Koltuk oturaklarını saman buluruz ümidiyle parçaladık ama içinden sadece yenmesi mümkün olmayan koltuk süngeri çıktı. Tekrar tekrar aynı sonuca varıyordum kafamda: Eğer üstümüzdeki elbiseleri yemeyeceksek burada alüminyumdan, plastikten, buz ve kayadan başka hiçbir şey yoktu.