"Savaşın kazananı olmadığını öğrendim” .... Haber Global Savaş Muhabiri Ela Sezen anlatıyor
“Tek bir cümleyle özetlemek gerekirse, savaşın kazananı olmadığını öğrendim” diyerek başlıyor sözlerine Haber Global Muhabiri Ela Sezen... “Duygularımı ekrana yansıtmasam da otele gittiğimde kendimi daha fazla tutamadım” diye anlatıyor o günleri…
Savaş meydanında görevinizi yapmakla yardım etmek arasında kaldığınız oldu mu?
Karşı karşıya kaldığınız olaylarda duygularınızı ne kadar geri plana atsanız da her şeyden önce insansınız ve bu durum kimi zaman haber yaparken daha ağır basabiliyor. Özellikle saldırı olan yerlerde, insanların kapıldığı paniğin bir parçası oluyorsunuz. Sizden yardım istiyor, sizi o an için sorunun çözümü konusunda muhatap görebiliyorlar. Çünkü kimi zaman polis, itfaiye ve ambulanstan önce olay yerinde oluyorsunuz. Yaşanan durumun aciliyetine göre tepkiniz değişebiliyor. Sizin dışınızda yardım edebilecek biri varsa işinizi yapmaya devam edebilirsiniz. Ama yoksa o an için öncelik, o insan ya da insanlar olabiliyor. Örneğin bulunduğunuz noktaya bir füze düştü, insanlar kaçıyor. Yaşlı bir kadın veya adamın yürümekte güçlük çektiğini görüyorsunuz ve o an ona tek yardım edebilecek, güvenli bir bölgeye alabilecek kişi sizsiniz. Kuşkusuz önce yardım ederim, ama burada ince bir çizgi var. Yardım ederken bunu habere ya da yayına yansıtmamaya özen gösteririm. Çünkü işiniz olanı en düz ve doğru şekilde anlatmak, merhametinizi göstermek değil.
Savaş öncesi hayatınızla, savaş sonrası hayatınızı karşılaştırırsanız, sizin için hayatta neler değişti?
Tek bir cümleyle özetlemek gerekirse; savaşın kazananı olmadığını öğrendim. Ölüme şahit olmak, insanların gözlerindeki bir yakınını kaybetmenin acısını görmek, ölüm kokusunu bilmek, bir insanın belki de hayatında şahit olmak isteyeceği en son şeylerdir. Bunlara maruz kalmak sizi duygusuzlaştırıyor mu? Sıcağı sıcağına belki tepkisiz kalabiliyorsunuz, ama sonrasında farkında olsanız da olmasanız da travmaları olduğunu düşünüyorum. Örneğin, 2. Karabağ Savaşı’nda 21 Azerbaycanlının hayatını kaybettiği Berde Saldırısı. Saldırıdan birkaç dakikayla kurtulduk. Arabadan indiğimde olay yeri, mahşer yeri gibiydi. Araçlar yanıyor, içlerindeki insanları görebiliyordum. Çevremde o kadar çok cansız beden ve uzuv vardı ki; 1 buçuk saat kesintisiz böyle bir ortamda canlı yayın yaptım. Duygularımı ekrana yansıtmasam da otele gittiğimde kendimi daha fazla tutamadım. O gün ayağımdaki ayakkabıları aylarca giyemedim. Dolayısıyla savaş gördüyseniz, ölümü ensenizde hissedip yaşamla ölüm arasında o ince çizgiye yakından bakmışsınız demektir.
Savaş bölgelerinde gazetecilerle karşılaşan halk, sizden ne bekliyor?
Sadece savaş bölgesinde değil aslında, basın mensubu nerede görülse, insanlar onu seslerini duyurabilecekleri bir araç gibi görür. Böyle de olmalıdır zaten. Sonuçta habercilik bir kamu görevidir. Sorunu ekrana getirmek gerekir ki yetkililer çözüm yaratabilsin. Ama savaş bölgelerinde insanlarla konuşmak zordur. Korku, endişe insanları dış dünyaya daha da kapatır. Hele buna bir de kayıp eklenirse kişi daha ulaşılmaz olur. Bence bu bölgelerde insanların basın mensuplarından beklentisi önce saygı, dürüstlük ve samimiyet. Bu üçü olunca insanlar sizlerle yaşadıkları acıları, sorunları daha rahat paylaşabiliyor.
Yarın savaş alanına gidecek bir gazeteciye vereceğiniz tavsiyeler neler olurdu?
Hiçbirimiz savaş muhabiri olarak mesleğe başlamıyoruz. Hepimizin bir ilk deneyimi oluyor ve sonra tecrübeler pekişiyor. Sahada soğukkanlı olmak kuşkusuz çok önemli. Olanı olduğu gibi, üzerine kendi duygu ve düşüncelerinizi katmadan anlatmak esas olan. Ekip olabilmek, kameramanınla her saniye birbirinizi kollamak hayati önem taşıyor. Ama sahadaki hal ve davranışın yanı sıra ben bir muhabirin gittiği bölgedeki toplumsal yapıyı, siyaseti, tarihi, coğrafyasını bilmesini de çok önemsiyorum. Çünkü her şeyden önce muhabir var olan savaşın bir çerçevesini çizmeli ve bu sadece sahada atılan roket sayısı ve can kaybı verileriyle olacak bir şey değil. Nerede olduğunuza, savaşın taraflarının kim olduğuna her açıdan hâkim olmanız gerekiyor. Bir muhabir yayında ya da haberinde yorum yapmasa bile, ağzından çıkan her bilgiyi kendi içinde anlamlandırması gerekir.
Kameraman Varol Biçer
"Rusya'nın Ukrayna’ya saldırmasıyla birlikte, Muhabir Murat Karataş ile Ukrayna’ya doğru yola çıktık ve Mariopol şehrine gittik. Saldırıların olduğu Kiev’e, Kiev’de saldırılar artınca da Muhabir Murat Karataş ile Kiev’e yakın şehirlerden Hazır ve Zaiyatkar’ı görüntülemek için İrpin şehrine gittik. İrpin ile Kiev'in arasında patlatılan köprünün çekimini yaparken, tabi bu arada savaş devam ettiği için, çok yakınlarımıza devamlı top mermileri düşmekteydi. Bir savaş haber kameramanı olarak, aklımda ilk olarak, güvenliğimi düşünerek, patlama anını görüntülemek vardı. Daha önce Rus uçaklarının bombaladığı İrpin’in ara sokaklarını görüntülerken, iki adet Rus savaş uçağı çekim yaptığımız yerin çok yakınına bombalarını bırakıp hızla uzaklaştı. Ortalık bir anda toz duman içine kaldı. İnsanlar panik halinde güvenli bir yere doğru kaçışırken, ben savaş kameramanı olarak görüntü alıyordum ve görüntünün nasıl olduğunu düşünüyordum. Kendi canımı ve güvenliğimi ortalık sakinleşince düşünmeye başladım. İnsanların kaçtığı yerde “nasıl daha iyi bir görüntü alırım” diye düşünmekten başka bir şeyi düşünmeye pek fırsatım olmadı. Olayın sıcaklığı, bombaların ilk düşmesi ile korkudan ziyade, endişeli bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Korkmak aklıma bile gelmiyor. "
Kaynak: Haber Global TV