Kaşıkçı cinayeti raporu Türkiye'yi nasıl etkiler? Uzmanlar yanıtladı

ABD, Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin istihbarat raporunu açıkladı. Raporda beklenen üzere Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın adının geçmesi gündemi sarstı. Peki bu süreç Türkiye'yi nasıl etkiler? "Beklenti" neydi, Salman'a neden "mesafeliydik?" Uzmanlar anlattı...

Son Güncelleme:

“Washington Post'taki herkes Kaşıkçı'nın öldürülmesinden dolayı çok üzgün. Bu gördüğüm en korkunç şeylerden biri. Siz de böyle söylemiştiniz... Trump söze 'Evet ama İran da her gün 36 kişiyi öldürüyor' diye başladı. Ben de yeniden Kaşıkçı'nın öldürülmesiyle ilgili sorular sorarak konuşmayı yeniden başa döndürdüm ve Muhammed bin Selman'ın cinayetteki rolüyle ilgili ne düşündüğü konusunda Başkan'ı sıkıştırdım. Trump da yanıt olarak 'Onun kıçını ben kurtardım. Kongre'yi onu rahat bırakma konusunda ikna eden bendim. Onları durdurabildim' dedi.”

Gazeteci Bob Woodward, 2 Ekim 2018'de Cemal Kaşıkçı cinayetinden birkaç ay sonra 22 Ocak'ta, ABD Başkanı Donald Trump'ı, Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda yakaladı ve cinayetle ilgili sorularla sıkıştırmaya çalışmıştı. Deneyimli gazetecinin, Trump'tan aldığı “Onun (Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın) kıçını ben kurtardım” lafı ile yer yerinden oynamıştı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ı “kurtaran” Donald Trump artık Beyaz Saray'da değil. Oval Ofis'in yeni sahibi Joe Biden ise Orta Doğu'da ve Arap Yarımadası'nda ABD'nin politikasını değiştiriyor. Bölgenin aktörlerinden Putin de dahil olmak üzere, liderler seviyesinde henüz görüşme gerçekleştirmeyen Biden, yalnızca Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

SES GETİREN RAPOR!

Bu görüşmenin ise özel bir sebebi vardı. ABD'de istihbarat ajanslarının Cemal Kaşıkçı cinayeti hakkında hazırladığı 4 sayfalık rapor kamuoyuyla paylaşıldı. Raporda “Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin, İstanbul, Türkiye'de gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın yakalanması veya öldürülmesine yönelik operasyonu onayladığını değerlendiriyoruz” ifadeleri yer aldı.

2016-2018 yılları arasında Uluslararası Siyasi Bilimler Derneği (IPSA) Başkanı olarak görev yapan  Prof. Dr. A. İlter Turan ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Uluslararası Siyaset Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Yetim, Haberglobal.com.tr için süreci değerlendirdi. Prof. Dr. Turan, ilk olarak yaşananların Türkiye'ye etkisini değerlendirdi:

'TÜRKİYE'NİN ÜMİDİ...'

“Bu hamlenin Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde çok büyük bir etki yaratacağını düşünmüyorum. Zaten mevcut durumun devamı anlamına geliyor bu durum. Türkiye'nin beklentisi, Biden yönetiminin Suudi Arabistan'ı ve bilhassa Muhammed bin Salman'ı -gerilimin altında önemli bir rolü olduğu düşünülüyor- daha zor bir duruma düşürmesiydi ancak bu gerçekleşmedi.”

ABD'nin bölgeye olan ilgisi ile Cemal Kaşıkçı cinayeti konularını birbirinden ayırmak gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Turan, “Bir yanda Biden yönetiminin daha çok demokrasi ve özgürlük vurgusu yapacağı söylenirken diğer yandan ABD'nin maddi menfaatleri de ortada. Rejimlerin niteliğine baktığınız zaman ABD'nin izleyeceğini söylediği politikanın aynen Biden'ın öngördüğü şekilde uygulanmasının mümkün olmadığını gösteriyor” dedi.

Prof. Dr. İlter Turan

'KAŞIKÇI MESELESİ YOKKEN DE TÜRKİYE TAVIR ALMIŞTI'

Dr. Mustafa Yetim ise Türkiye'nin teröre karşı sınır ötesinde verdiği mücadele nedeniyle İran'la yaşadığı gerilimin altını çizdi. Suudi Arabistan ve Türkiye ilişkilerinin bu sebeple eskiye nazaran daha yakın olabileceğini vurgulayan Dr. Yetim, MbS konusunda ise "Trump'ın ısrarına rağmen Türkiye, Bin Salman'a çok net bir şekilde tavır almıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan katıldığı platformlarda bunu net bir şekilde göstermişti" diye konuştu.

"Aslında ABD, Türkiye'nin başından itibaren durduğu noktaya gelmiş oldu" diye konuşan Dr. Yetim, "Bunun altını çizelim. Dolayısıyla MbS'in geri planda durduğu bir tabloda Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin düzelebileceğini söyleyebiliriz" ifadelerini kullandı.

İLGİLİ HABER

Orta Doğu'da yeni denklem!

Prof. Dr. Turan, Bin Salman'a yaptırım gelmediğinin ve gelmesinin pek mümkün olmadığının altını şöyle çizdi:

“İki durum arasında gidip geliyor ABD. Bu bölgedeki rejimler mahiyeti itibarıyla zaten demokratik olabilecek nitelikte rejimler değiller. İşin bu boyutu da var. Ancak ABD son tahlilde Suudi Arabistan'la olan ilişkilerini aşırı zedelememek için bu durumu görmezden gelmeyi kabul etmiş bulunuyor şu anda.”

'TRUMP'I ZAYIFLATMAK İÇİN...'

Dr. Yetim de benzer görüşte:

"Demokratlar'ın iç siyasette Trump'ı baskıladıkları politikanın dış politika çıktısına dönüşmediğini görüyoruz ki bu çok önemli. Bu meselenin aslında Trump'ı zayıflatmak için kullanıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Biden yönetimi de söylem noktasında Kaşıkçı cinayetiyle ilgili önemli adımlar attığını iddia etse de asıl sorumlu olan, o dönem Kongre'de Demokratlar'ın da CIA raporları sonucunda dile getirdiği Selman'ın sorumluluğu ters yüz edildi. Ona dokunulmadığını görüyoruz."

İki yıl önce hazırlanan ve kısmen üzeri karartılan raporda, Muhammed bin Salman'ın cinayet operasyonunda payı olduğu değerlendirmesine; MbS'in Suudi Arabistan'da karar alma süreçleri üzerindeki kontrolü, önemli bir danışmanı ve korumalarının operasyona doğrudan katılması ve Veliaht Prens'in, Kaşıkçı da dahil olmak üzere ülke dışındaki muhalifleri susturmak için şiddet içeren önlemler almasına dayanılarak varıldığının altı çizildi.

Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Yetim

'SALMAN'IN ONAYI OLMADAN OLMAZ'

İstanbul'a giden 15 kişilik ekipte, Suudi Medya İşleri Çalışmaları'nda görevli ya da kurumla bağlantılı isimler bulunduğu, suikast sırasında kuruma Suud el Kahtani'nin başkanlık ettiği, Veliaht Prens'in yakın danışmanı El Kahtani'nin, 2018'de açıkça, Muhammed bin Salman'ın onayı olmadan karar almadığını söylediği de raporda aktarıldı.

Ekipte Muhammed bin Selman'ın seçkin yakın korumalarından yedi kişi bulunduğu aktarıldı. Rapordan birkaç saat önce Biden, Kral Selman'la telefonda görüşmüş, Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada ABD'nin evrensel insan hakları ve hukukun üstünlüğüne verdiği önemin hatırlatıldığı ifade edilmişti.

Bu vurgu aslında iç siyaset baskısına da işaret ediyor. Prof. Dr. Turan bu konu üzerine ise “Elbette ABD'nin iç siyasetinde bir baskı var. Otoriter rejimlerle haşır neşir olmamak konusunda. Bilhassa Biden'ı seçen kesim bu konularda daha duyarlı” ifadelerini kullandı ve ekledi:

“Şu anda belgeler açıklandıktan sonra bir şey yapılmadığına göre zaman mı kazandı emin olamıyorum. Meseleyi geçiştirmeye çalıştıklarını düşünmek daha doğru bir teşhis olabilir. Biden yönetimi, ilişkiyi zedelemeyi göze alamıyor.”

'ABD'NİN ORTA DOĞU'DA TEMEL İLKELERİ FARKLI'

Dr. Mustafa Yetim ise iktidarlar değişse de ABD'nin temel ilkelerinin aynı kaldığını vurguluyor: "İran'ı çevrelemek, İsrail'in güvenliği ve enerji meselesi ABD'nin bölgedeki değişmeyen temel ilkeleri. Amerikan dış politikasında demokrasi vurgusu, ilişkilerin temel kurucu ilkesi değil. Bunun altını çizmek gerekiyor. Katar da demokratik değil ancak Biden yönetiminin güçlü ilişkilerini olduğunu söyleyebiliriz. Keza Umman'la da öyle."

Dr. Yetim şöyle devam ediyor: "Buradaki mesele, yönetimlerin otokratik olup olmamasıyla alakalı değil; sadece bazı otokratik yönetimlerin Biden hükümetinin kırmızı çizgi olarak belirlediği noktaları aşması. Mesela; Kaşıkçı cinayeti ve Yemen meselesi gibi... Bu noktalar aşılmasaydı, Suudi Arabistan'la kucaklaşma olabilirdi. Gelecekte bu kucaklaşmanın olmayacağını da söyleyemeyiz."

ABD, raporun ortaya çıkmasının ardından isimleri belirtilmeyen 76 Suudi Arabistan vatandaşına vize yasağı getirdi. ABD basınında yer alan iddialara göre bu isimler arasında Veliaht Prens'in adı yok. New York Times'tan David E. Sanger haberinde “ABD'nin, Suudi Arabistan'la olan bağları daha fazla riske atmak istemediği için” Muhammed bin Salman'a yaptırım uygulamayacağını aktardı.

'PAZARLIK EDİLDİĞİNİ ANLIYORUZ'

Orta Doğu siyaseti üzerine çalışmalar yapan Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Yetim burada bir danışıklı dövüş ve bir pazarlık olduğunu da vurguluyor: "Blinken da Amacımız Suudi yönetimi ile çekişme, bozuşma değil; ilişkileri yeniden düzenleme' deyince aslında ABD ile Suudi Arabistan arasında bu meselenin pazarlık edildiğini anlıyoruz."

Dr. Yetim, pazarlığın şöyle yapıldığını öne sürüyor: "Suudi Arabistan, Biden yönetiminin insan hakları, demokrasi vurgusunu yapmasına izin vermiş gibi duruyor. Suudiler de 'Veliaht Prens'in bu meselede karşılaşacağı etkiyi sınırlandırın' pazarlığı yapmış gibi..."

Ancak tüm bu “risk almama” durumunda Veliaht Prens'in bir gün kral olacağı gerçeği de yatıyor. Dr. Yetim Mbs'in iktidar yürüyüşünün de yara aldığını, en azından eskisi kadar kesin görülmediğini öne sürerken Emeritus Profesör İlter Turan şunları söylüyor:

“Kral Selman artık epey yaşlı. Belki de çok uzun olmayan bir vadede Muhammed bin Salman'ın kral olması da muhtemel. Şu anda İran'la ilişkiler rayına oturmuş değil. İsrail de ABD ile olan ilişkilerinde, Biden yönetiminin Araplarla arasının iyi olmasını, İran'la olan ilişkilerinin de iyi olmamasını tercih ediyor. Böyle de bir durum var. Bu tercihler de aslında ABD iç siyasetinde baskılara dönüşüyor.”

Buna rağmen ABD, Suudi Arabistan'la olan silah anlaşmasını insan hakları konusundaki endişeler nedeniyle durdurdu. Reuters'ın haberine göre gelecekte yapılacak anlaşmaların ise sadece savunma sistemleri ile sınırlandırılması gündemde. Ancak bunun sebebi Kaşıkçı değil, Yemen meselesi. ABD, Suudi Arabistan'ın Yemen savaşını derhal durdurmasını istiyor.

Prof. Dr. Turan, Yemen konusunu ise şöyle yorumladı: “Yemen meselesinde bu konudan bağımsız olarak Suudi Arabistan adeta kilitlenmişti. Büyük kaynak harcamakla birlikte sonuç getirici durum ortaya çıkmamıştı. Dikkatler de şu anda Yemen'den uzaklaşmaya başladı. Yemen'de Suudiler'in faaliyetleri de azalıyor. En azından bu seviyeden öteye tırmanmayacaktır.”

Kaynak: Web Özel

Sonraki Haber