Asrın felaketinin psikolojisi: Akut stres ve ikincil travma...
6 Şubat depremlerinin arama-kurtarma çalışmalarından sevindirici haberler bekliyoruz. Afetzedeler ve afet bölgelerine yardıma gidenler depremin travmasını olay yerinde yaşıyor. Uzaktakiler de bu durumu ekranlarının başından dolaylı olarak hissediyor.
6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremler bütün Türkiye'yi derinden sarstı. Afet bölgelerinde arama-kurtarma çalışmaları sürüyor, bölgeye başta ısıtıcı ve gıda olmak üzere yardımlar sevk ediliyor. Deprem 10 ili vurdu ama 81 il bu felaketin yasını tutuyor.
Deprem bölgesindeki afetzedeler, yoğun korku, üzüntü ve çaresizlikle mücadele ediyor. Böylesi büyük bir afete maruz kalanların yaşadığı ruhsal durum “birincil travma” olarak isimlendiriliyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından oluşturulan "Psikososyal Destek" ekipleri de afet bölgelerinde hizmet veriyor. Bir de "ikincil travma" söz konusu. O da travmatik bir olaya dolaylı olarak maruz kalma şeklinde ifade ediliyor.
Ekran başında milyonlarca insan mucize kurtuluşları beklerken, yardım için elinden geleni yapmaya çalışıyor ve zaman zaman kendini çaresiz hissediyor. İşte bu hisse "ikincil travma" adı veriliyor. Afetin boyutu bütün ülkenin ikincil travmaya dair belirtiler göstermesine neden oluyor.
Depremlerden sonra ikincil travmaya en derinden maruz kalanlar, bölgeye yardım ve arama-kurtarma çalışmaları için giden kişiler. Ancak sosyal medyada pek çok kişinin üzüntüsünü “Uyumaktan, yemek yemekten bile suçluluk duyuyorum” şeklinde ifade ettiğini gördük, neredeyse hepimiz bu hissileri tecrübe ettik. Peki ikincil travmanın belirtileri neler?
Psikiyatrist Şeref Özer, afeti yaşayanlarla orada görev yapanların depremden aynı şekilde etkilendiğini belirtiyor. “Bölgede yaşam koşulları ağır, yatacak yer ve tuvalet sorunları var, tıbbi malzeme yetersiz. Böylesi kötü bir ortamda, ekranlardan ve sosyal medyadan bunları izleyen kişilerin de endişe ve üzüntü duyması doğal. Bu üzüntüyü kabul etmek lazım” diyen Özer, bu tür olaylarda gerek bölgede yaşayanların, gerek dışarıdan izleyenlerin etkilenmemesinin mümkün olmadığını kaydediyor. Şeref Özer, çok can kaybının yaşandığı bir olayın, bir felaketin söz konusu olduğunu dile getiriyor ve değerlendirmesini şu sözlerle sürdürüyor:
“Orada yaşayanlar için bu daha ağır bir tablo, insanlar yakınlarını, evlerini, anılarını kaybetmişler, o nedenle onlar çok daha ciddi etkilenirler. İzleyenler de etkilenecektir ama aynı düzeyde değil tabii.”
Özer, diğer yandan ruhsal yapımızın 'birebir uyum süreci' olduğunun altını çiziyor. “Başlangıçta çok etkileniriz, hatta buna 'akut stres dönemi' deriz. Ancak zaman içerisinde afetzedelerin yeterli güvenliği sağlanırsa ve ihtiyaçları karşılanırsa afetzedeler yavaş yavaş bu durumdan sıyrılabilirler” demekte. Bu durumun oluşmaması halinde bir aydan sonra akut stresin post travmatik stres bozukluğuna (travma sonrası stres bozukluğuna) dönüştüğünü kaydeden Özer, zaman içerisinde ruhsal yapımızın yeni koşullara ayak uydurmaya çalıştığını aktarıyor ve ekliyor:
“Bu bir hastalıktan çok yeni döneme adapte olma sürecidir. Zamanla aşılacaktır ama kolay aşılması için afetzedelerin güvenliğinin ve barınmasının sağlanmasının, ihtiyaçlarının giderilmesi lazım. Ancak o zaman travmayla başa çıkabilir hale gelebilirler. Bizim de aşabilmemiz için bunların gerçekleştiğine şahit olmamız, aynı güvenliği bizim de hissedebilmemiz lazım. Zaten insanlar bu yüzden elinden geleni yapıyor. Kimse koltuğuna oturarak, bir şey yapmadan izlemiyor. Bu bile bence bu travmayla baş etmenin yollarından biri.”
Uzman psikolog Alanur Özalp ise, böylesi büyük bir afetten sonra neredeyse herkesin çaresizlik duyduğunu belirtiyor. “Ekranlarda ve sosyal medyada bizi üzen, isyan ettiren, korkutan görüntüler görüyoruz” diyen Özalp, afet bölgelerinden gelen üzücü görüntülerin ve yağma haberlerinin de ülke çapında ikincil travma doğurduğunu vurguluyor. Özalp, “Hatta 1999 Depremi'ni yaşayanlarda ikincil travma daha sert görülebiliyor” vurgusunu yapıyor.
Özalp belirli bir yaşın üstündeki kişilerin ise sağlık gibi durumlardan ötürü çaresizliği daha çok hissettiğini dile getirerek, "Hiçbir şey yapamadığı için elindeki son parasını, evindeki yatağını afet bölgelerine gönderenlere şahit oluyoruz” demekte.
Çaresizlik hissiyle, yani ikincil travmayla mücadele edebilmek için sevdiklerimizle daha yakın olma tavsiyesi veren Özalp, “Birlikte çay kahve içmek bile faydalı olacaktır çünkü insanın insan sıcaklığına ihtiyacı var” ifadelerine yer veriyor.
Kaynak: Web Özel