Siyasi dava mıydı? "Fevzi Çakmak'ı emekli ettiler"

3 Mayıs 1944 hadisesinin 80.yılında 'haberglobal.com.tr'ye konuşan Tarihçi Prof. Dr. Salim Gökçen, 80 yıl önceki tutuklama ve işkencelerin görünmeyen yüzü olduğunu belirterek, dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile Genelkurmay İkinci Başkanı Asım Gündüz’ün emekliliğine ışık tuttu.

Son Güncelleme:

Türkiye'de 3 Mayıs 1944 hadiseleri olarak bilinen yargılama ve işkence hadiselerinin üzerinden 80 yıl geçti. Aralarında MHP'nin merhum lideri Alparslan Türkeş'in yanı sıra, Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar, Hikmet Tanyu gibi tarihçi ve yazarların yargılandığı dava, özellikle milliyetçi camiada "Kara Gün olarak adlandırılıyor. 3 Mayıs 1944 hadiselerinin 80.yılında 'haberglobal.com.tr'ye konuşan Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Prof. Dr. Salim Gökçen, tutuklama ve işkencelerin görünmeyen yüzü olduğunu belirterek, "1944 olayları, Almanların savaşı kaybedeceğinin anlaşılması ve Sovyet tehdidinin Türk yönetiminde bir paniğe yol açması ile ortaya çıktı. Aslında iki kişi arasındaki 'hakaret davası' olarak başlayan dava, 2. Dünya Savaşı seyrinin değişmesi üzerine siyasi bir süreç haline getirildi" dedi.

Dava, dönemin gazetelerinde manşetten gündeme gelmişti.

ÇAKMAK EMEKLİ EDİLDİ

1944 hadiselerinin dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın emekli edilmesinden ayrı görülmemesi gerektiğini de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Gökçen, şu saptamaları gündeme taşıdı:

"2.Dünya Savaşında tarafsız kalma adına sürekli zemin kaybeden hükümet, son tahlilde müttefiklerin savaşı kazanacağı kanaati üzerine Alman yanlısı görünmemek için bazı panik kararlar almak durumunda kalmış ve sonuçta 1944 olaylarının yaşanması kaçınılmaz oldu. Dünya Savaşını Müttefiklerin kazanması yüksek bir ihtimal olarak belirince, Milli Şef iç politikada bazı değişikliklere gitti. Öncelikle 'Almanya yanlısı' olarak bilinen Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak yaş haddinden emekliye ayrıldı, yerine Kazım Orbay atandı; Genelkurmay İkinci Başkanı Asım Gündüz’ün yerine de Salih Omurtrak göreve getirildi."

Alparslan Türkeş, üsteğmen olarak Erdek’te görev yaptığı dönemde gözaltına alınmış, arkadaşı olan Teğmen Salman Altunlu'nun anıları ise yıllar sonra oğlu Erdal Altunlu’nun kaleminden Yeni Düşünce dergisinde yayımlanmıştı. 

PENCEREDEN GİRDİLER 

"Nihal Atsız, dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na birer ay ara ile iki açık mektup yazdı ve davanın başlangıç fitilini ateşledi. Atsız’a karşı, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Ulus Gazetesi Başyazarı Falih Rıfkı Atay’ın teşvikleriyle hakaret davası açıldı. 26 Nisan 1944’te Ankara’da başlayan ilk mahkemeye üniversite gençliği büyük ilgi gösterdi, mahkeme salonu hınca hınç dolduruldu.  Mahkeme heyeti içeriye ancak pencerelerden girebilmişti."

Gazetelerde Milliyetçi-Turancı gençler, "gizli cemiyet" kurmakla suçlanmıştı. 

İNÖNÜ HEDEF GÖSTERDİ 

"Dava 3 Mayıs 1944 gününe ertelendi. 3 Mayıs günü Başbakan Saraçoğlu ile görüşmek isteyen öğrencilerin bu isteği de kabul edilmemiş; bu gençlerden 165’i gözaltına alınmış daha sonra serbest bırakılmıştı. 9 Mayıs’ta yapılan duruşmada Atsız, 6 ay hapis cezasına mahkûm edilmiş, ağır tahrik nedeniyle ceza 4 aya indirilip tecil edilmiş ancak buna rağmen serbest bırakılmamıştı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Stalin’in tehditlerine karşı Moskova’ya sempatik gelecek bir tutum sergilemeye çalışıyor, bu nedenle 19 Mayıs 1944 Nutkunda, Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan ve Zeki Velidi Togan isimleri hedef gösteriyordu."

7 Eylül 1944’ten 29 Mart 1945’e dek 65 oturum süren bu davada 23 sanık yargılandı, 10 kişi hapis cezasına çarptırıldı. Sanıklar, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün adına 'tabutluk' denilen ünlü betondan ve tabuta benzeyen hücrelerde işkenceye tabi tutuldu.

AÇ VE SUSUZ BIRAKTILAR

Prof. Dr. Gökçen, o dönem başta Alparslan Türkeş olmak üzere yapılan işkence ve işkenceleri ise şöyle anlattı: "Türkeş, anılarında 'Sanıklar, günlerce aç ve susuz bırakıldılar. El, yüz yıkamak, taharetlenmek imkânından mahrum edildiler. Diğer bir işkence de Allah yarattı demeden dövmek. Bu işkence bilhassa üniversite öğrencilerine uygulanıyordu' diyerek anlatıyor."

Kaynak: Web Özel

Sonraki Haber