Narin cinayetinde suç, suçsuzun üstüne kalır mı? Suçu itiraf edecek kişi ya gerçek suçlu değilse?

Türkiye'yi yasa boğan 8 yaşındaki Narin cinayetinde gerçek katili bulmak için hukuki süreç devam ediyor. Olayı örtbas etmeye ve katili korumaya çalışan bir köyde suç, suçsuz ve güçsüz birinin üstüne kalır mı? Suçsuz biri olayı üstüne alması durumunda hukuk gerçeği nasıl ortaya çıkaracak? Ünlü Hukukçu Figen Çalıkuşu, ayrıntıları tek tek anlattı.

Son Güncelleme:

Diyarbakır'ın Merkez Bağlar ilçesinin Tavşantepe Mahallesi'nde 21 Ağustos'ta kaybolan ve 8 Eylül'de Eğertutmaz Deresi'nde cansız bedenine ulaşılan Narin Güran'ın öldürülmesine ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sürüyor. Gözaltılar, sorgular devam ediyor. Anacak çelişkili ifadeler Narin'i canice katledenleri sakladığını gösteriyor. Peki bu kadar birbirini koruyan suçu ve suçluyu ifşa etmekten profesyonelce sakınan bu olayda suç, suçsuzun üstüne kalır mı? Suçu itiraf edecek kişi ya gerçek suçlu değilse? Köye bu kadar hakim ailenin üstünde bu kadar güçlü söze sahip muhtar amca eğer gerçek suçluysa suçu başkasına yıkabilir mi? Olası bu durumda gerçek nasıl gün yüzüne çıkacak?

Ünlü hukukçu Figen Çalıkuşu detayları haberglobal.com.tr'den Şifa Kaymak'a değerlendirdi.

SUÇU İTİRAF EDECEK KİŞİ YA GERÇEK SUÇLU DEĞİLSE?

Avukat Figen Çalıkuşu konuya ilişkin "Ceza Hukukunun ve yargılamasının amacı maddi gerçeği bulmaktır. Bu öylesine sıradan bir cümle ya da varılmak istenen sıradan bir hedef değildir. Maddi gerçeğe ulaşmadaki mahirlik; hem eldeki soruşturmanın başarısı hem de yeni bir suçun işlenmesinin önlenmesini temine yönelik devlet otoritesi ve caydırıcılığın sağlanmasında çok değerlidir. Ceza soruşturması bir bütündür. Tek bir delil bazen hiçbir anlam taşımaz. Delillerin birbiri ile uyumlu olması, tüm çelişki ve şüpheleri birlikte ortadan kaldırması halinde anlam taşır, esaslı bir önem kazanır. Etkili ve etkin bir soruşturma yapıldığı takdirde suç suçsuzun üzerine kalmaz. Maddi ve kesin ve de yasal deliller ile sanığa ulaşmak esastır. Eğer bu anlamda maddi delile ulaşmakta zafiyet var ise delil şüpheli hal alır. Şüpheli delilden ceza hukukunun temel ilkesi gereği sanık yararlanır. Hakimin bir sanığa ceza verebilmesi için hem dosya kapsamında toplanan delillerde hem de vicdani kanaatinde tüm şüpheleri yenmiş olması gerekir. Ama eğer soruşturmada hukuk yerine din, siyaset, para ve “güç ilişkileri” gibi her türlü suçluyu koruyan bir kalkan devreye giriyorsa sorduğunuz “suç suçsuzun üzerine kalır mı” sorusu üzülerek ifade ediyorum ki kalabilir." değerlendirmesinde bulundu.

"DELİLLERE OLAY TAZE İKEN ULAŞILMASI GEREK"

Çalıkuşu "Ancak hukuk ölmez, saydığım sebeplerle bir süre uyutulur belki. Hukuk eğer gözünü açarsa maddi gerçeğin hiçbir zaman ölmeyeceğini hatırlatmak isterim. Bir kişinin suçu üstlenmesi, gizli tanık ifadesi ile desteklenmesi, itirafların bulunması tek başına hiçbir anlam ifade etmez. Bu anlatımların dosya kapsamındaki diğer deliller ile özellikle de maddi deliller ile desteklenmesi gerekir. Narin olayında ne yazık ki etkili ve etkin bir soruşturma sürecine tanık olmuyoruz. Soruşturma ilke olarak kamuya kapalıdır. Ancak Narin soruşturmasında olduğu gibi soruşturmada kısıtlılık kararı alınır ve herkese kapalı yapılır. Amaç ulaşması muhtemel delillerin korunmasıdır. Çok hızlı hareket edilmesi gerekir. Çünkü delile taze iken ve müdahale edilmemiş iken ulaşmak gerekir. Maddi delillere ulaşma yeterliliğine sahip ekipler ile işe başlamak gerekir. Narin soruşturmasında bu anlamda delillere ulaşma gayretinde geniş bir zaman marjına yer verildiği gibi bir görüntü ortaya çıkıyor." dedi. 

Avukat Figen Çalıkuşu

"HİÇBİR DELİL KAMUYA SIZDIRILMAMALI"

Çalıkuşu sözlerine şöyle devam etti:

Bunun dışında yayın yasağı ile kısıtlama kararının farklı uygulama ve kararlar olduğuna değinmek isterim. Yayın yasağı alınır, kaldırılır v.s. ama bu soruşturmada mutlaka bir kısıtlama kararının alınma gerekliliği vardır.

Hiçbir delilin hiçbir ifadenin kamuya sızmaması, tartışılmasına izin verilmemesi gerekir. Nedense ısrarla her gece ve özellikle tartışma programları saatinde itina ile sızan ifadeleri, telefon kayıt bilgilerini, yazışma içeriklerini görür olduk.

Bu müstakilen sızan deliller üzerinden yapılan tartışmaların soruşturma selameti açısından bir anlamı yoktur. Tam tersine etkili bir zararı olur. Neden mi? Kamuoyunda oluşturulan algının soruşturmanın seyrine etkisi olamaz, olmamalıdır. Etkisi olsun isteniyorsa bu delilleri sızdıranların bir amacı mı var şüphesi ortaya çıkar.

Tabii bir de kamuoyu önünde tartışılan bu deliller diğer ulaşılması muhtemel delillerin gizlenmesine yok edilmesine sebep olabilir, bu çok tehlikelidir.

Delillerin kamuoyu önünde tartışılırken çürütülmesi delillerin şüpheli hale getirilmesi asıl failin lehine olur, şüpheli deliller ile sanık ceza almaz, beraat eder.

Medya burada görevini yapmak istemektedir. Doğaldır. Ancak soruşturma makamlarının gözetmesi gereken üstün fayda soruşturmanın selametidir. Hele ki bir küçük çocuk var ise…

Narin’in faillerinin bulunması en üstün menfaattir. Hukuk katıksız bir kararlılıkla uygulanmalıdır.

Gerçek suçluyu saptamak, kararlılıkla istendiğinde zor bir iş değildir. Ancak gecikmek, zamana yaymak delillerin delil özelliğini yitirmesine, karartılmasına fırsat tanımak olduğu gibi sonrasın da elde edilen delilleri kısıtlama kararı alınması zorunlu soruşturmada sızdırmak gerçek faile ulaşma ve maddi gerçeği saptama amacı ile pek uyumlu gözükmüyor maalesef.

Sonraki Haber