Pastırma Kayseri mi Kastamonu mu? Fıstık Siirt mi Gaziantep mi? | 'Bunlar kimliğimizi yansıtır...'
'Hangi yemek nerenin' tartışması, geçmişi çok eskiye dayanan bir mesele. Aynı yemeği sahiplenen şehirler zaman zaman gerilebiliyor. Peki insanlar yiyecekleri neden sahiplenir? Karnımızı doyurmak dışında, yemekle nasıl bir aidiyet kuruyoruz?
Bir ürünün bir yöreye ait olduğuna dair onay olarak ifade edilebilecek patent, ürünün kaynağını ve özelliklerini yansıtması açısından önemli. Ancak, Gaziantep, Siirt, Şanlıurfa ve Adıyaman arasında yaşanan fıstık tartışmasında olduğu gibi bir yiyeceği birden fazla taraf sahiplendiğinde ortaya mahkemelik olan kurumlar ya da diplomatik krizler bile çıkabiliyor.
Fıstığın yanı sıra, sucuğun Afyon'a mı yoksa Kayseri'ye mi ait olduğu ya da peynir helvasının memleketinin Tekirdağ mı yoksa Balıkesir mi olduğu gibi tartışmalar hararetini hiçbir zaman kaybetmiyor. Fıstık, sucuk ve peynir helvası gibi örnekleri artırmak mümkün ancak bu hararetli tartışmalar akıllara şu soruyu getiriyor: Yemekleri sahiplenme güdüsü nereden geliyor?
MUTFAK VE KİMLİK İLİŞKİSİ
Mutfak, Kimlik, Diplomasi: Türkiye'de Gastro Diplomasi kitabının yazarı Neslihan Kul, çalışmasında bu çatışmaları, yemeğin fiziksel bir ihtiyaç olmakla birlikte sosyal bir ritüel oluşuna dayandırıyor. Kul, yemek için kullanılan ürünlerden pişirme yöntem ve araçlarına ve hatta sunum ile sofra düzenine kadar birçok unsurun ‘mutfak kültürü’ olarak tanımlanabileceğini dile getiriyor. Bu kavramın toplumsal kimlikler için ayırt edici bir özellik olduğunu vurgulan Kul, “Bu anlamda yemek, ‘biz’i biz yapan fikirler, değerler ve kimliklerin birer yansımasıdır” demekte.
Başkent Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi Servet Kazım Güney ise, toplulukların veya ülkelerin yemekleri sahiplenmesinde iki neden olduğuna işaret ediyor. Bu nedenlerden ilkini aidiyet duygusu yaratmak ve milliyetçilik olgusunu sağlamlaştırmak olarak ifade eden Güney, “İkincisi ise tarihi olarak gerçekten o yemeğin o kültürden çıkmış olmasıdır” diyor. Güney, bir bölgeye ait olarak tescillenmiş ürünlerin hem tanıtıma, hem de ekonomiye önemli katkıları olduğuna dikkat çekiyor.
'YEMEK BİRLEŞTİRDİĞİ KADAR AYRIŞTIRIR DA'
“Yemek çok güçlü birleştirici bir unsur olmakla birlikte büyük bir çatışma alanıdır” diyen Kul, mutfak üzerinden biçimlenen kültürel yapının tarih boyunca, gerek ulusların içinde, gerekse de uluslar arasında, “biz/onlar” ayrımının inşa edildiği bir çatışma alanına dönüştüğüne işaret ediyor. Kul bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor:
Yediklerimizle sembolik olarak anlamlar üretiyoruz ve paylaşıyoruz. Yani aslında yemek üzerinden hem çatışmayı hem de birlik olmayı aynı zamanda inşa edebiliyoruz.
Mutfak ve kimlik ilişkisinin hayatımızın her aşamasında mevcut olduğunu dile getiren Güney ise, bu konuda sözlerine şunları söylüyor:
“Bir ülkeyi tanımak için yemeklerine ve yeme alışkanlıklarına bakmak yeterlidir; çünkü bunlar yüzyıllar içinde oluşan kültürün en temel parçalarıdır. Hatta yemek, ülkelerin uluslararası ilişkilerini bile etkileyen bir unsurdur.”
Kul ise, bu ilişkinin antropolojiden, sosyolojiye, dış politikadan ekonomiye kadar yaşamın her alanında gözlendiğini aktarıyor.
Tükettiğimiz yemeklerin kimliğimizi ne denli mükemmel yansıttığının da meselenin bir diğer boyutu olduğunu belirten Kul, buradaki kimliğin sadece tarih değil aynı zamanda coğrafyadan da beslenen bir olgu olduğunun önemini vurguluyor.
NEDEN EN ÇOK YEMEK TARTIŞMASI YUNANİSTAN'LA?
Güney, uluslararası kapsamda genelde yemek çatışmalarını Yunanistan ile yaşamamıza ilişkin değerlendirmesinde, komşularımız ile tarih boyunca birbirimizi etkilediğimiz yönler olduğuna işaret ediyor. Güney, Yunanistan'la Türkiye arasındaki yemek sahiplenme tartışmalarının ise iki taraf arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklandığını aktarıyor. Güney ayrıca, uluslararası kamuoyunda bir yemeği sahiplenmenin önemine vurgu yapıyor.
Neslihan Kul ise bu konuda, “Kimlik bir toplumun sınırlarını çizer” ifadelerine yer vermekte. Sınırların “içerme” olgusu kadar “dışarıda bırakma” işlevine de sahip olduğunu anımsatan Kul, bu konudaki en belirgin çatışmanın da bir yemeğin hangi ulusa ait olduğu tartışmalarında ortaya çıktığını söylüyor. Kul bu tartışmalara ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunuyor:
“Bizi ve başkalarını tanımlayan yemeğe politik anlamlar yüklememiz sonucunda Yunanistan gibi komşularımızla halihazırda var olan siyasi çekişmeler, yemek gibi kültürel çatışmalarla daha da keskinleşebiliyor. Öte yandan siyasi çekişmeler yaşamadığımız diğer komşularımızla aynı olan yemeklerimizi tam tersi şekilde ‘birleştirici bir unsur’ olarak görme eğilimindeyiz.”
Kul ayrıca, yemeğin kimlik bazlı kutuplaşmaların bertaraf edilmesi için en etkili araçlardan biri olduğunu belirterek, “Tanıdık ya da yabancı olsun, başka insanlarla yemek paylaşımı sıcak ve dostane toplumsal ilişkiler oluşturma fırsatı sunar” diyor.
Kaynak: Web Özel