Gurbetteki Türk kadınları: Masal anlatıcısı bir bilgisayar mühendisi Günay Menekşe

ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği'ni bitirip Türkiye'de yıllarca çalıştıktan sonra önce İsviçre'ye sonra da ABD'ye uzanan ve burada bir masal anlatıcısına dönüşen Türk kadınının öyküsü. Gurbetteki Türk kadınları serisinin ilk konuğu: Günay Menekşe

Son Güncelleme:

Kadın... Kadınlarımız... Her koşulda, her durumda, köyde, şehirde, evde, sokakta, tarlada, fabrikada, plazada, dağ başında her nerede ve ne şekilde olursa olsun birer anka kuşu gibi hep küllerinden doğan, düştüyse düştüğü yerden, kaderin zorlu çarkları arasındaysa elini uzatıp içindeki girdapın bir köşesinden ışığa, başarıya, direnmeye, savaşmaya doğru daima kulaç atan güzel insanlarımız. İşte onlardan biriyle New York’ta yollarımız kesişti. Çok güçlü bir kadın, çok güzel, çok akıllı bir anne,  çok çalışkan bir mühendis, şahane yazıları olan bir yazar bileğinin emeğinin yüreğinin gücüyle bize elini güzel masallarıyla uzatan bir güleç insan. Gurbette sohbete dost yok sözü gittikçe yalan olmakta.  Gelin bu güzel gurbet kuşu kadınlarımızdan birini Günay Menekşe’yi, birlikte tanıyalım bize açtığı kadarıyla yüreğine hep beraber misafir olalım.  

Fatma Arsan'ın röportajı...

Gurbet hemşerimiz Günay Menekşe’yle sohbetimize, onu tanımaya yine gurbetin ilk sorusuyla başlayalım mı? Günay Menekşe kimdir, memleket neresidir?
Günay Menekşe de herkes gibi şu dünyadan gelip geçmekte olan bir yolcudur. Yolculuğum 1974’te Ankara’da başladı. Tam 33 yıl orda kaldım.  Oradayken ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nden geçtim, geçerken güzel bir diplomam oldu.  Çayır çimeni sevdiğim için mezuniyetten sonra iki sene kadar üniversitede araştırma görevlisi olarak kaldım. Sonra devletimiz kendi yazdığım kaliteli bir makaleyi kabul ettirdiğim bir konfersa gidip sunmam için gereken yol parasını bile vermeyince akademisyenliğin bana göre olmadığını anladım (Benim yerime hocam gidip sunmuştu).  Ardından 10 yıl kadar Sermaye Piyasası Kurulu’nda çalıştım, çok güzel modern yazılımlara imza attık ekipce.  Biraz merak, biraz da rutine dönen işlerden sıkılan bir yapım olduğu için bilgisayar mühendislerinin  çalışabileceği her alana bulaştım. Sonra uluslararası bir organizasyonun açtığı bir sınavı kazandım ve 2007’de ailemle beraber İsviçre’ye taşındım. İki sene sonra da aynı organizasyonun New York’daki merkezine transfer oldum. Yani sene 2009.  Bu süreçte bir kız çocuk büyüttüm bugün 19 yaşında.  Yazmayı ve edebiyatı sevdiğim için de Aşk Yolunda Masallar isimli ilk kitabımı yayınladım. İkinci kitap Haziran gibi basılmış olacak ve üçüncüsü de yolda. 

Uzun zamandır buradasınız, 10 yıldan fazla. Amerka’ya neden geldiniz diye sorabilir miyim? 
Hayatım boyunca hiç Amerikaya gelmeyi istemedim. Hatta Amerika’ya karşı negatif bir his vardı hep içimde. İşim gereği ilk yurt dışı deneyimim İsviçre’de olmuştu. Resmi dilin Fransızca olduğu bir ortamdı orası ve Fransızca bilmeden oraya gitmiş olmanın zorluklarını ailecek çektik. İngilizcemiz daha iyi diye eski eşimle birlikte New York’a transfer olmamın iyi olacağını düşündük. Öylelikle gelmiş olduk. Buraya gelince milliyetçiliğin daha az olduğu bu çok kültürlü ortamda  kendimizi kısmen eve dönmüş gibi hissettik. Belki de doğrudan ilk Amerikaya gelsek öyle hissetmezdik ama İsviçre’den gelince bize iyi geldi.

Biraz yazarlıktan bahseder misiniz? Nasıl başladı?
Okumayı çok sevdiğim için çocukluğumdan beri edebiyatla haşır neşirdim. Özellikle de şairlerin olayları ve iç dünyalarını şiirsel bir dille ifade edişlerine hayrandım.  Ortaokul yıllarında başladım şiir ve kısa hikayeler yazmaya. Biraz özentiydi tabii, Özdemir Asaf gibi, Sait Faik Abasıyanık gibi, onların üsluplarını taklit ederek yazmaya gayret ederdim. Hangi yazarı, hangi şairi sevsem onun gibi yazmaya çabalardım. Yazdıklarımı da pek ciddiye almazdım. O zamanlar benim kendimi ifade aracımdan başka bir şey değildi yazmak.  Ve yazdıklarımı kimsenin görmesini istemezdim, hele de ailemin. Defter köşelerine, kağıt parçalarında kaybolup giderlerdi.

Neden böyle gizli saklı, duyguların kaybolup gitmesi pahasına…
O yaşlarda duygusal iniş çıkışlar, insanın kendi oluşmakta olan  karakteriyle çevresinin savaşı, ailesiyle fikir ayrılıkları… Duygularımı düşüncelerimi bilmesinler isterdim. Günlüğünüzü okusunlar istemezsiniz ya onun gibi.

Sonra kızım küçükken ona doğaçlamadan masallar hikayeler anlattığım bir dönem geldi. Her akşam bir hikaye uydurdum.  Sonra unuturdum onları. Bazen kızım bir hikayeyi yeniden istediğinde hatırlamakta zorlanırdım. Benden  daha çok o hatırladığı için beraber tamamlardık. Ama bunlar da hiç yazıya geçmedi. Keşke keşke dediğim çok oluyor şimdi.  Keşke o günlerde yazıya dökseymişim. İnsanın kendini yaratımın kollarına bırakmasından çok güzel şeyler dökülüyor çünkü. Akan su gibi akıp gidiyor saklanmayan.

Peki sonra…
Sonra da hayat koşturmacasında geçen yıllardan sonra biraz durulup da kendimle kalabildiğim bir dönem geldii. İşte o zaman oturup yazmaya başladım. O yüzden ilk kitap biraz geç oldu, 2018’de yayımlandı. 

İlk kitap Aşk Yolunda Masallar!
Nasıl bir kitap? Bu fikir, bu isim nasıl oluştu? Bizi nasıl bir masallar dünyası bekliyor? 
Aşk Yolunda Masallar’ın üst kurgusu Masalana’nın yolculuğu. Bu yolculuk süresince Masalana ve yoldaşı melek gittikleri yerlerde bazı olaylarla karşılaşıyorlar ve orada ya bir masal anlatıyorlar ya da dinliyorlar.  Yolculukları devam ederken de ikisi söyleşip hayatın ve yaratılışımızın anlamına dair bazı soruların cevabını bulmaya çalışıyorlar. Kitap aslında Masalana’nın kendini yeniden var edişinin, yeni gözlerle hayata bakmaya başlamasının hikayesi.  Hikaye içinde hikayelerle de öğrenmesi gerekenler ona gösteriliyor.   

Aşk Yolunda Masallar’ın başından sonuna sırayla okunması gereken bir kurgusu var ama esas yazılış sırası kitapdaki sıraya göre değildi.  Üst öyküyü yani Masalana ve meleğin yolculuk öyküsünü  en son yazdığımda o güne kadar darmadağınık duran parçalar, bir anda yerli yerine oturuverdi ve o şekilde kitaptaki yerlerini buldu. Hatta en önce, kitabın en sonunda yer alan Kapadokya’nın Fısıltsı isimli hikayeyi yazmıştım.  Son her zaman başlangıçtır. O sonraki hikaye doğurdu pek çok masalı. 


Masalana ile Günay Menekşe arasında bir bağ kurmalı mıyız?
Evet, bunu nasıl gizleyebilirim. O yolculuk benim yolculuğum demek istiyorum.  İşe gidip gelirken yollarda yazmışımdır çoğunu. 

Peki başka yazılar, karalamalar oluyor mu olacak mı? Ya da duyguları paylaşmanın başka şekillerinde de Günay Menekşe’nin imzasını görebilir miyiz?
Bazen masal dilinde, bazen şiir dilinde bazen de oldukça komik gündelik yaşamlarımızdan çıkma, ya da felsefi, didaktik öğüt gibi yazılar da yazıyorum, evet. Kendime bir sınır koymuyorum bu konuda. Bir kalıba sokmuyorum. O an ne gerektirirse, anlatmak istediğim konu ve his bir araya nasıl gelivermişse o anın halini yansıtıyor üslubum. Yazmaktan başka, resim yapmayı da çok seviyorum. Bir de fotoğraf çekmek, hayatın içinden ilginç kareler, konuşan kareler, başlı başına bir hikaye olan kareler. Esasında her ne formatta olursa olsun hikaye anlatmayı seviyorum sanırım. Bazen bir görüntüye ya da fotoğrafa bakıp onun şiirini ya da hikayesini yazdığım da oluyor. 

Nasıl bir noktada olduğunuzu hissediyorsunuz? Günay Menekşe için yarın nedir, nasıl olacaktır? Hedefler, hayaller, umulanlar ve bulunanlar…
Her an her nefesimin bir yaratım anı olduğunun farkındayım. Şu an yaşadığım hayatın temellerini ben atmıştım geçmişte, bilerek ya da bilmeyerek.  Şimdi yaptıklarımın yarına etkisi olduğunun da farkındayım, ama aynı zamanda hayatın sürprizleri sevdiğini ve hiçbir şey üzerinde tam kontrolümün olmadığının da farkındayım. O yüzden kendimi hayatla gelene bırakmaya ve o akış sürecinde üzerime düşenin en iyisini yapmaya gayret ediyorum. Niyetler de koyuyorum tabii, hayata verdiğim sözler de oluyor.  

Niyet mi? Nasıl niyetler bunlar? 
Geçen sene kitap yayınlandıktan sonra masalların sahnelenmesini, halka anlatılmasını çok dilemiştim.  Dilemekle olmuyor farkındayım, çaba da gerek. Birçok profesyonel anlatıcıya kitabımı gönderdim ve hayalimi söyledim. İçlerinden çok beğenip anlatanlar sahneleyenler oldu. Geçen sene İstanbul’da ve Ankara’da 3-4 yerde değişik anlatıcılar Aşk Yolunda Masallar’dan masal anlattı. New York’ta Drom’da sahnelenen 3 Elma kabaresi de yine bu kitaptan bir esinle başladı. Bütün bu organizasyonlara emek verdim. Bir başka niyetim de kitaptan bazı şiirsel bölümlerin bestelenmesiydi.  O da oldu.  Şimdiki niyetim de bizzat iyi bir sözlü anlatıcı olabilmek ve müzik eşliğinde dinletiler yapmak.

Neden anlatmak istiyorsunuz?
İnsanlara vermek istediğiniz bir mesajı en güzel hikayelerle verebilirsiniz.  Hikayeler, masallar 7’den 70’e hepimizin doğal ve kolay öğrenme yöntemi. Toplumda değişmesini istediğim bazı konulara yönelerek onları masal ya da hikayelerle sözel anlatıya dökmek istiyorum. İnsanların değişim ve dönüşümüne bir tür katkım olsun istiyorum. Benim geçtiğim bazı zor yolları başkaları kolay geçsin istiyorum.  

Amerika’da yaşamak, Amerika’da insan olmak ve Amerika’da anne olmak nasıl? Burada “bunlar” nasıl olunur? Burada bir Günay Menekşe hayatı nasıl yaşanır?
Amerika’da yaşamakla beraber buranın aşırı bireysel, güvensiz ve tüketici kültürüne kendimi uzak hissediyorum. Günümüz Türkiye kültürüne de kendimi uzak hissediyorum, korku ve karamsarlıkla sarılı bir hal . Orada yaşarken de uzak hissederdim. Bazen kendimi yüzyıllar öncesinin doğal, sıcak, insancıl, güvene dayalı sosyal yapısına daha yakın buluyorum. İçimdekilerle dışımdaki ortamın zıtlığından şikayetçi değilim. Bugün buradaysam bunun da bir amacı olmalı, belki de bir taşıyıcı bir hatırlatıcı rolüm vardır diyorum.  Buradaki varlığımı kabulle kendimi ortaya koymak dünyaya kendi renklerimi saçmak hoşuma gidiyor.  

Ya Amerikada anne olmak? 
7 yaşına kadar büyükannelerle Türkiye kültüründe büyümüş sonradan Amerikalı olmuş bir çocuğa anne olmak hem zor, hem keyifli, hem de çok öğretici.  Çünkü kızımla birçok olaya bakış açılarımız, değer yargılarımız,  sınırlarımız o kadar farklı ki, bazen bunlar aramızda çatışmalara sebep olsa da çoğunlukla kendi doğrularımı  gözden geçirip kendimi (ve beni büyüten toplumu) yargılamama , ayarlarımı kalibre etmeme ve olayları kızımın gözüyle de görebilme imkanı sağlıyor.  Burada anne olmak anneliğe dair bildiğin öğrendiğin her şeyi unutmayı gerektiriyor. Esnekliği, anlayışı, olaylara başkasının gözüyle bakabilmeyi öğrenmeyi gerektiriyor.  Amerika’nın da Türkiye’nin de güzel ve çirkin çok yönleri var.  Bizler daha geç geldiğimiz için bu farkların farkındayız.  Çocuklarımıza her ikisinin de iyi  taraflarını ve kötü olan taraflarını görüp iyiyi seçme alışkanlığını vermek emek isteyen bir şey. Kökünden kopmadan yeniliği dışlamadan… 

Geçmişe dönüp baktığınızda buraya geldiğiniz için mutlu musunuz? Başka bir ülkede yaşamayı ya da sadece memleketinizde kalmayı seçer miydiniz geçmişe dönsek? 
Geçmişe dönmeyi anlamsız buluyorum çünkü o anın şartlarında, o günkü halimle verebildiğim en iyi karar buydu, o yüzden şimdi buradayım.  Şu anki şartlarım da bir süre daha burada olmamı gerektiriyor o nedenle de mutlu olmayı seçiyorum ve kendimi mutlu hissettirecek bir yaşam sürmek için elimden geleni yapıyorum.  Mutlu olmayı başaramadığım bir ortam olursa benim için dönmek zor bir karar değil.  Gelecekte bazı projelerim ya da hayallerim için Türkiye’de yaşamak istiyorum.  Benim için ana dilimde konuşabildiğim bir ortam kendimi daha iyi ifade ettiğim için daha kolay ve doğal geliyor.  

Son bir söz… Söyleşi fotoğrafları Günay Menekşe için çok özel olan bir fotoğraf serisinden seçilmiştir. Hepsi Sarah Fogel imzalı… 
Sarah Fogel  Amerikadaki annem gibidir. Tam bir melek kendisi. Dünya’da onun gibi tertemiz, sevgi dolu birisi nadir çıkıyor insanın karşısına. Sarah ressam olduğu için renklerle arası çok iyi.
Yılgın ve yorgun olduğum bir gün bana dedi ki, “çocuğum gel bakalım sen buraya, sana şapka çok yakışır”.  Bana şapka ve şallarını giydirdi, rengarenk süsledi, oyuncak bebek gibi.
Sonra da fotoğraflarımı çektik, o kadar eğlendik ki o gün.

Buradan kendisine en derin sevgilerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum…

Sonraki Haber