Etrafınızda hep takdir görüyorsanız bir kere daha düşünün!

Etrafınızda sadece sizi takdir eden insanlar varsa, bir kez daha düşünmeniz gerekebilir. Uzmanlar "acıları da söyleyen" arkadaşlarınızın olmasının, size hem zihinsel hem de sosyal açıdan büyük katkı sağlayacağını söylüyor ve uyarıyor: Sürekli takdir görmek, narsisizm gibi sorunlarla neticelenebilir.

Son Güncelleme:

"Hayranlık duyulan ve tanınan biri olduğunuzda insanlar size daima iyi davranır" diyor ünlü aktör Robert De Niro.  Ünlü aktör, Esquire isimli dergiye uzun zaman önce verdiği bir röportajda "Birileriyle konuşuyorsunuz ve herkes ağzınızdan çıkan her şeyi onaylıyor" diye yakınmıştı.

Böyle bir durumun normal şartlarda kulağa hoş gelmesi lazım; fakat gerçekte öyle değil! Başkalarından övgü almak ve takdir görmek bizi mutlu eder; hatta beynin ödül mekanizmasını da harekete geçirir. Uzmanlar, etrafımızda bizi seven, öven insanların olmasını istememizin doğal bir durum olduğunu belirtiyor. Fakat, etrafımızda gerçekleri de söyleyen kişilerin olması ruh sağlığımız için çok önemli.

SÜREKLİ ONAYLANMAK İYİ BİR ŞEY DEĞİL

Robert De Niro demecinde, aslında etrafınızda sürekli size hayranlık duyan kişiler olmasının ne anlama geldiğini net şekilde ifade ediyor. "Bu kişiler tamamen çılgınca bir şey söyleseniz bile sizi onaylarlar." diyen De Niro, çevremizde duymak istemeyeceğimiz şeyleri söyleyen kişilere ihtiyacımız olduğunu aktarıyor. Bir başka deyişle, "acı söyleyen dostlarınız olsun" diyor.

Uzmanlar her zaman onaylanmanın narsisizmi tetikleyebileceğini söylüyor. Kaynak: Shutterstock

Başarılarımızdan ötürü takdir görmek veya hayranlık duyulmak bize keyif verir; fakat aynı zamanda kibrimizi de ateşler ve sonunda bizi daha kötü yola saptıracak şekilde gerçekliğimizi bozar.

Mutlu olmak istiyorsak, çevremizde sürekli sevilen arkadaş olma hayalimizden vazgeçmemiz gerekiyor. Uzmanlar hatta tam tersine, bize ilham veren gerçek arkadaşlıkların peşine düşmemiz gerektiğine işaret ediyor.

KARARINDA OLDUĞUNDA FAYDALI

Psikolog William McDougall'a göre, hayranlık insanlarda bir efsun yaratabiliyor. McDougall, 1908'de kaleme aldığı ve artık klasikleşmiş "Sosyal Psikolojiye Giriş" başlıklı makalesinde, takdir görmeyi ve hayranlığın öznesi olmayı açıklıyor.

Hayranlığa oldukça yavaş şekilde, şüpheyle yaklaştığımızı vurgulayan McDougall, bu durumu "Hayranlık duyulmayı ve bize yoğun hayranlık besleyen kişinin varlığını mütevazılıkla karşılarız. Yanında yabancı yetişkin olan bir çocuk gibi utanırız." şeklinde yorumluyor.

Amerikalı Sosyal Bilimler Profesörü Arthur C. Brooks, yapılan araştırmaların birilerine yakınlık/hayranlık duyabilen kişilerin daha iyi davranış sergilemeyi öğrenebileceğini gösterdiğini aktarıyor. Brooks, böylesi durumların bu kişileri hedeflerine heyecanla bağlanma ve kendilerini geliştirme konularında motive ettiğini dile getiriyor.

 Takdir, aslında doğru arkadaşlara gösterdiğimizde çok güçlü bir his. Bu düşünce pek çok dini ve felsefi gelenekte de ortak bir anlayış. Tam tersi olarak da, sürekli takdir arayışında olmak da tehlikeli bir durum. Hollandalı felsefeci Jan-Willem van der Rijt ise bu savı "Alkış açlığı en düşük insan karakteri özelliğidir" sözleriyle açıklıyor.

Pek çok araştırmacı bu tutkunun narsisizm gibi ruhsal durumlarla ilişkili olabileceğini ifade ediyor. 'Alkış açlığı' tutkusu, sosyal anlamda dışlanmanın yanı sıra mutsuzluğa da neden olabiliyor. 2001 yılında Singapur'da ekonomi okuyan öğrenciler arasında yapılan bir araştırma bu konuda pek çok veri sunuyor. Araştırmaya göre, başarılı olma, olumlu intiba yaratma ve popülerlik konularında beslenen aşırı tutku, kendini gerçekleştirme ve zindelikle olumsuz, anksiyeteyle de doğrudan bağlantılı.

"HAYRANLIK DUYMA MESELESİNDE MÜTEKABİLİYET ÖNEMLİ"

Aristotales'e göre, karşılıklı takdir "mükemmel arkadaşlığın" olmazsa olmazı.

Brooks'a göre ise, size sizin ona duyduğunuzdan daha fazla takdir duyan arkadaşlar (özellikle statünüze, maddi durumunuza veya dış görüşünüze) bir mutluluk getirmeyecektir ve kendinizi geliştirmenizi de engelleyecektir.

Nietzsche'nin hayranlık duymakla ilgili olarak, "Hayranlıkta bir masumiyet vardır. Bir gün hayranlık duyulan kişi olacaklarının farkında olmayanların içinde doğar" sözlerine katıldığını vurgulayan Brooks, bu konuda şu tavsiyeleri veriyor:

-Kendi karakterinizde geliştirebileceğiniz bir ya da iki nokta bulun. Mesela, daha güvenilir veya sorumluluk sahibi biri olmak için çabalayabilirsiniz.

-Takdir duyduğunuz özelliklere sahip kişilerle arkadaşlık kurabilmek için uğraşın; bu kişilerin mükemmel insanlar olmalarına gerek yok.

-Kişisel olarak takdir ettiğiniz kişileri daha iyi tanımaya çalışın. Yağcı olmamaya dikkat edin, fakat takdir duyduğunuz özelliklere iltifat etmekten çekinmeyin. Sadece alan değil, veren taraf da olun.

-Hayranlık duyduğunuz kişiler ulaşamayacağınız kişilerse nasıl yaşadıklarını ve başkalarına nasıl davrandıklarını araştırın. Bu davranışları örnek alın.

Brooks son olarak, bu konuda kendimizi geliştirmeye çalışırken bir noktayı daima aklımızda tutmamız gerektiğini de ilave ediyor: Takdir duymak "tapınmakla" kolayca karıştırılabilir, bu kişileri zihnimizde kutsal bir mertebeye çıkarmamıza neden olabilir.

*Bu yazıda The Atlantic'de yayımlanan "Don’t Surround Yourself With Admirers" başlıklı makaleden faydalanılmıştır.

Kaynak: Web Özel

Sonraki Haber