Duyduklarımız mı, hissettiklerimiz mi gerçek?

İnsan kendine alternatif gerçeklik yaratabilen bir canlı. Yanlış bildiğimiz bir gerçekle yüzleşince beynimiz otomatik olarak bazı aşamalardan geçiyor. Duyguların önüne gerçek bilgiyi koymak sanıldığından daha zor.

Son Güncelleme:

Diyelim ki ortada bir gerçek var. Bu tartıya konan bir poşet elmanın bir kilogram ağırlığında olduğu da olabilir, bugün havanın bulutlu olduğu da. Bir de insanların kendilerine yarattıkları gerçekler var. Örneğin tartıda bir kilogram gelen bir elma için birisi size “Hayır bu 900 gram” derse ne yapabilirsiniz? Ona tekrar tekrar ölçü birimlerinden, ağırlıklardan ve metrik sistemden bahsedebilirsiniz ama o poşetteki elmaların 1 kilogram olduğuna inanmıyorsa çok da yapacak bir şey yoktur.

Bazı gerçekler duyguları değiştirmez. Bunun yansımalarını her gün sosyal medyada görmek mümkün. Doktor Jane Goodall yıllardır insanları küresel ısınma ve canlılara karşı daha saygılı olunması yönünde uyarıyor. Goodall, Birleşmiş Milletler’in iklim raporları gibi rakamlar ve sayılardan çok insanların kalbine dokunma gayretinde.

'KALBE HİKAYELERLE ULAŞIRSINIZ'

“Eğer birinin davranışlarını değiştirmesini istiyorsanız, onun kalbine ulaşmalısınız. İnsanların kalbine hikayeler anlatarak ulaşabilirsiniz, zekalarını tartışmaya açarak değil” diyor.

Princeton Üniversitesi’nin yaptığı son bir araştırma da Goodall’ı destekler nitelikte. Araştırmaya göre; bir hikaye dinlemeye başladığımız zaman beynimiz otomatik olarak bu hikayeyi, hikayeyi anlatan kişi ile senkronize ediyor. Beynimiz anlatılan konuyu ne kadar iyi kavrarsa kavrasın beyin dalgalarının hikayeciye odaklandığı tespit edildi.

Hikaye ne kadar duygusalsa beyin otomatik olarak empatiyi devreye sokmaya başlıyor ve anlatıcı, hikaye ve dinleyen arasında bir duygusal bağ oluşuyor. Empati oluşmaya başladıkça bize iletilen mesaj, davranışlarımızı değiştirmemiz yönünde güçlü bir mesaja dönüşüyor.

ASLINDA HERKESİN SÖYLEDİĞİ ŞEYLER

Amerikalı uzmanlara göre; insanları Covid-19 aşısı yaptırmaya ikna etmekte de bilimsel gerçeklerin duygusal bir formda aktarılması faydalı olmuş. Goodall iklim değişikliği ve doğaya saygı gibi konularda konuşmalar gerçekleştiriyor, bu konuşmaların sonunda insanların göz yaşlarını tutamadığı bile olmuş. Halbuki anlattığı şeyler yıllardır kendisinin de aralarında olduğu iklim aktivistleri tarafından tekrar tekrar söyleniyor.

87 yaşındaki kadın, haftanın hemen hemen her günü iklim konusunda açıklamalarda bulunuyor. İzleyicilerine sürekli olarak ‘sıkıcı şeyler’ anlatsa da ilgiyi üzerinde tutmayı biliyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir çocuk olan Goodall o günleri hatırlıyor. İyi bir konuşmanın insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi şu şekilde özetliyor: 

Churchill (dönemin İngiltere Başbakanı) hatalar yaptı ama konuşması bize umut verdi. Basitçe her zaman bize ‘siz de başarabilirsiniz’ diyordu. Yapabileceğimize inanmalıyız.
Doktor Jane Goodall/Fotoğraf: Shutterstock

YA YAKLAŞIM YÖNLENDİRİCİ İSE?

Peki ya bizi ikna etmek için karşılaştığımız duygusal yaklaşım yanlış yönlendirici ise? Ya bu duygusal yaklaşımlar yüzünden ihtiyacımız olmayan şeyleri satın alıyorsak veya yanlış bir sevgili ile birlikteysek?

Psikolog Ziva Kunda şöyle bir deney yaptı: Bazı kadınlara içindeki kafein yüzünden kahvenin göğüslerinde bir kitle çıkmasına neden olabileceği bilgisini içeren bir haber okuttu. Pek çok kadın bu makaleyi mantıklı bulurken, kahve alışkanlığı olan kadınlar makaleyi ikna edici bulmadı.

Duygularımız genellikle beğenmediğimiz kanıtları yok etmek ister. Önünüze gerçek bir bilgi geldiğinde bunun duygularınızın önüne geçmesini engellemek zordur. The Guardian ve Financial Times yazarı ekonomist Tim Harford’a göre; duygularınızın duyduklarınızdan daha baskın geldiğini hissettiğinizde şunları yapabilirsiniz: Kendinize sorun ‘bu bilgi bana kendimi nasıl hissettiriyor?’, ‘haklı mıyım yoksa kendimi beğenmiş mi?’, ‘kızgın mıyım, endişeli mi?, ‘yoksa inkar aşamasında mıyım?’

Daha yakın zamanda yaşadığımız Covid-19 salgınını ele alalım. O kadar çok insan sıcak havalarda virüsün kendiliğinden kaybolacağını düşünüyordu ki… Çünkü biraz da buna inanmak istiyorduk.

Kaynaklar: Time, The Guardian, haberglobal.com.tr

Sonraki Haber