Ersun Yanal: Yarış Fenerbahçe ve Galatasaray arasında daha kızışmış bir şekilde sürecek
Türk futbolunun duayen isimlerinden Ersun Yanal, Haber Global'e özel açıklamalarda bulundu. Süper Lig'deki yarışı değerlendiren Ersun Hoca, milli takım döneminden Türk futbolunun ana hatlarına kadar ses getirecek değerlendirmeler yaptı.
Ersun Yanal Türk futbolu için oldukça önemli bir isim. Haber Global Spor Müdürü Fatih Demirkol ve Haber Global Fenerbahçe Muhabiri Sercan Hamzaoğlu Yanal ile uzun bir söyleşi gerçekleştirdi. Ersun Yanal bu söyleşide Fenerbahçe'den Türk futbolunun organizasyonuna kadar pek çok konuya değindi. Yarışın Fenerbahçe ve Galatasaray arasında geçmesini beklediğini aktaran Ersun Hoca, gelecek planlarına ilişkin de açıklamalarda bulundu.
Süper Lig'de kalite ve oyun anlamında yarışta kimi favori görüyorsunuz?
En çok üzüldüğüm şu; biz Türkiye’de kendi ligimizde kimlerle rekabet ediyoruz. Ne üretim ve ekonomik model ne oyuncu profilinden bahsediyoruz. Kendi kendimizi birlik oluyoruz. Ligimizin hedeflerini hiç konuşmuyoruz. Şampiyonlar Ligi’ne direkt katılma konusunda sorun yaşıyoruz, Avrupa kupalarına katılma konusunda sıkıntılıyız, Allah’tan bu yıl biraz daha iyiyiz.
Soruya gelecek olursak, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor zaten ligin doğal adayıdır. Bunlara dönem dönem farklı Anadolu takımları katılıyor. Bugün baktığımızda üst üste maçlar kazanan Beşiktaş, kadro sıkıntısı çekse de toparlandı. Aboubakar geldi, Souza dönecek, Ghezal da dönüp formda okursa, Nkoudu sürekliliğini yakalarsa Beşiktaş’ı yarışta görebiliriz.
Galatasaray önemli bir galibiyet serisi yakaladı. 9 maçlık serinin ardından Giresunspor’la oynayacakları maç çok önemli olacak. (Galatasaray galibiyet serisini bu röportajdan sonra 10 maça taşıdı) Kazanma alışkanlığında oyuncuların özgüveni büyük bir enerjiye dönüşüyor. Galatasaray’da bu çok fazla var.
Fenerbahçe, Beşiktaş da kazanarak devam ediyor. Son şampiyon Trabzonspor da yarışa zorlayacaktır. Başakşehir ve Adana Demirspor de zorlayacaktır. Düşmemeye oynayan takımlar ciddi bir heyecan getirecek. Benim gördüğüm kadarıyla bu yarış Fenerbahçe ve Galatasaray arasında daha kızışmış bir şekilde sürecek. Galatasaray galibiyet serisini sürdürürse, rakipleri de kırılma yaşarsa ara açılabilir. Bu avantajın dışında Galatasaray’ın daha rahat olduğunu düşünüyorum. Okan hocayı daha çok rahatlamış ve soğukkanlı görüyorum. Kötü başladılar derme çatma bir takım gibi gözüküyorlardı ama toparladılar ve farklı bir takım ve moralli olarak devam ediyorlar.
Fenerbahçe’nin sezon başındaki enerjisi son haftalarda neden düştü?
Her takımın form ve formsuzluğu aynı olmaz. Bu süreci yönetmek çok önemli. Fenerbahçe çok hassas, çok nazik bir dönemden geçiyor. Bu kadar uzun süre şampiyonluk yarışında olmamak onların gerginlikleri ne her kutupta artırıyor. Yönetimde futbolcularda taraftarlarda medyada her yerde bu gerilmeler başlıyor. Bu gerilmeleri çok rahatlıkla hissedebileceğiniz bir kulüptesiniz. Bunu yönetebilmek kolay bir şey değil.
Yönetim ve teknik heyet bunu doğru bir şekilde yönetebilmeli. Elbette maç kaybedilecek. Takımınızla doğru iletişimdeyseniz ve bu iletişime destek olan doğru unsurları organize ettiyseniz bu sizin ayağa kalkmanıza neden olur. Bence Fenerbahçe ne de şu an buna ihtiyacı var. Hücum hattında çok kaliteli isimleri var. Samuel ve Ferdi çok iyi. Stoper sorununun olduğunu düşünmüyorum. Türkiye ortalamasının üzerinde her takımdan daha fazla stoperleri var.
Stoper arayışı devam ediyor, bu oyuna uygun isim mi bulamıyorlar?
Fenerbahçe’nin ve rakiplerinin stoperlerini bakalım. Aslında karşılaştırdığımızda çok büyük bir fark yok. Fenerbahçe’nin bütün stoperler içinde satıldığı zaman herkesten fazla para isteyeceğinize bir ismi var. Szalai. Kim Min-Jae gitti, çok ciddi para verilerek Peres alındı. Beşiktaş Tayyip’i Fenerbahçe Samet’i aldı. Orta saha ve forvete baktığımızda Beşiktaş’ın sakatlık derdinde olduğunu görüyoruz.
Ben Fenerbahçe Galatasaray Beşiktaş Trabzonspor birbirine kadro olarak yakın olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe’nin artılarından ben farklı şeyler de görüyorum. Altay’ın Muslera ile kıyaslandığında Türk olma avantajı var. Altay'a haksız yere çok eleştiriliyor, bu oyuncu 21 yaşında Fenerbahçe'ye geldi ve şu anda takım kaptanı. Bunu başarması onun liderlik özelliklerini gösterir.
Rüştü Fenerbahçe’ye geldiğinde ilk başlarda inanılmaz goller yerdi. Muslera’nın Dünya Kupası'nda yediği gollerle takımının elenişi… Kaleciler kötü gol yiyebilir. Kurtardıklarını ve takıma katkılarını bir tarafa yazmak zorundasınız. Bu kadar hovarda olamayız, Daha iyi kaleci alacağım dediğinizde 20 milyon Euro’yu gözden mi çıkaracaksınız? Sadece Fenerbahçe değil tüm takımlarımızda değerli oyuncular var, Kerem Aktürkoğlu, Yunus Akgün… Ferdi Kadıoğlu her geçen gün üzerine koyarak gidiyor.
Röportajın tamamını buradan izleyebilirsiniz👇
Ferdi’ye ilk süreyi siz verdiniz, onun gelişimiyle ilgili ne söylersiniz?
Çok iyi hücum yapabilen oyunculara savunma yaptırabilirsiniz. Çok güçlü bir takım yaratırsınız. Savunma yapmak daha kolay ve daha rahat öğrenilebilen bir iştir. Ama hücum genlerde vardır. Mesela Hakan Ünsal forvet oyuncusuydu, sol beke evrildi. Ümit Davala 10 numaraydı, sağ beke evrildi. Okan Buruk sağ açıktı, 6 numaraya evrildi. Bende çalıştığım takımlarda Ali Tandoğan, Caner Erkin örneklerini verebilirim. Ferdi’nin sağ ve sol bek oynamasındaki en önemli nedenlerden biri atletik performansıdır.
Bunu oyun bilgisi ve oyun tekniğiyle birleştirdiğinde inanılmaz iyi bir oyuncu ortaya çıkmaya başladı. Bizim zamanımızda ona bu mevkiyi teklif etmiştik. O dönem çok gençti ve bunu kabul etmesi kolay değildi. Daha sonra bunu içselleştirip, düşündü ve akıllı bir karar verdi. Bu akıllı kararla şu anda ülkede en iyi oynayan oyunculardan birisi.
Yeterli diploması olmadan Süper Lig’de görev yapan teknik adamlarla ilgili görüşünüz nedir? Bunlardan biri de siz görevi bıraktıktan sonra futbolculuktan teknik direktörlüğe geçen Nuri Şahin’di.
FIFA, UEFA ve TFF’nin süreçle ilgili birtakım kuralları var. Bir teknik direktörün sahip olması gereken donanımlar belli. Futbolculuk döneminde yaşanan deneyimler gerçekten çok önemli ama bunları aktarmak, planlamak, organizasyon yapmak kolay bir iş değil. Sonuçta kulüplerin tercihi. Hayatımızda yazılı olmayan birçok kural vardır. Saygı duymak, el öpmek, büyüğümüz karşısında bacak bacağa üst üste atmamak…
Bir işin de kendine özgü süreci ve zamanı vardır. Bununda yazılı olmayan kurallar vardır. Bunun bilinmesine rağmen gözüne baka baka parmak sokmak bana etik gelmiyor. 20 sene futbol oynayıp bunu yapmanın hak olduğunu düşünenler olabilir. İyi yap, problem değil. Bunu yaparken, bunun üst kurulları, kontrol mekanizmaları, bu işi değer kabul etmiş organizasyonlar buna izin vermiyor.
Benzetme yanlış olabilir ama birden bire jokeyken at olamazsınız. Her jokey olmak istiyorsanız bunun eğitimi almalısınız. Bu arada Türkiye’de çalışan arkadaşlarımızın yetenekleri çok üst düzey olabilir, iyi işler de yapabilirler ama eşyanın tabiatına doğru bir şekilde hizmet etmemek etik değildir.
Ben de bir zamanlar onların yerindeydim ama ben sıramı bekledim. 1988 yılında A diploması sahibi olarak 1996 yılına kadar süremi bekledim. Süre bana gelene kadar da baya müracaatlarda bulundum ama olmadı. Bekledim ve bu süreçte kazan olacak yetenekleri elde ettim. Bir çok teknik adam Avrupa’da altyapılardan başlıyor.
Ben 17 yaşından beri antrenörlük yapıyorum. Tek tek diplomalar aldım, benim geldiğim yoldan artık gelmek çok zor. Futbolcular futbol oynarken hazırlıklarını yapıyor olabilirler, bu süreçte de belli belgeleri alabilirler. Bu konuyu tartışmak lazım.Onlar o tecrübeyi kazandıktan sonra bir takımın başına geçmeleri bence daha doğru olur. Onları kaybetmeme adına da daha doğru bir yol olduğunu düşünüyorum
Sizin de dokunuşunuzla Antrenörlük hayatına geçen Volkan Demirel’den de bahsedelim. Sizin yardımcılığınızı yaptı…
Sayın Başkan o dönemde Volkan’ın futbolu bırakmasını düşünüyordu. Bir teknik adam bir yönetici olarak burada olmasına karşı değildi ama futbolcu olmasını istemiyordu. Bu konuda herhangi bir problem de yaşanmadı. Açıkçası Volkan birkaç yıl daha oynamak istiyordu belki 40 yaşına kadar. Ben de onun teknik adam olarak gelmesine, öyle bir gerginliğin Fenerbahçe’de yaşanmamasını istediğim için kendisini ikna etmeye çalıştım. İkna oldu ama biraz zor oldu.
Teknik adam olarak başladı ve bunu çok iştahla ve zevkle yapıyor. Acele etmemeli biraz daha soluklu gitmeli. Umarım şans da onun yanında olur. Her şey istediğiniz gibi gitse de alınan bir sonuçla “Sen bırak artık” diyecek bir iradenin de tepenizde olduğunu bilmelisiniz. Umarım başarılı olur.
Antalyaspor’dan ayrılışınız da perde arkasında neler oldu?
Öztürk ailesinin futbol olan yakınlığı sevgisi çok üst düzey. Özellikle Ali Şafak Bey’in futbolla ilgili düşünceleri hayallerinden çok heyecanlanırsınız. Futbolun gelişimine katkı yapacak örnek isimlerden biri olduğunu düşünüyorum. Antalya’nın çok ciddi bir potansiyeli var ve bu potansiyel dünya futbolunun çekim merkezlerinden biri olacak kadar yüksek. Takımı gençleştirmek ve genç çocuklar almak için de baya çaba sarf ettik.
4 maç sonra Öztürk ailesi bırakma kararı aldı, bütün borçları da üstlenerek. Bana da transferi açamayacaklarını ama takımın bütün maliyetini karşılayacaklarını söylediler. Biz de devam etme kararı aldık. Oyuncu satmak zorunda kaldık, kısıtlı bir kadro vardı, genç oyuncuları oynatma gayretindeydik.
Biz sezon sonuna kadar neredeyse yönetim olmadan idare ettik, takımın maliyetleri konusunda da Öztürk ailesi gerekli sorumlulukları yerine getirdi. Sezon sonu aslında devam etmeme kararı almıştım. Ama oyuncular da dahil oradaki organizasyon devam etmem konusunda çok ciddi ricalarda bulundular. Genç oyuncular peşinde koştuk, örneğin Haji Wright geldi.
İlk Göztepe maçına sonra tribünlerden kötü tepkiler aldık. O gün orada iş bitmişti, Türkiye’nin makus talihi. Bu bir arka plan diye geçer. Tabii ki en doğal haklarıdır. Ben de saygı duydum. Ama şu bir gerçek ki antrenörlük büyük bir emek sarf edilmesi gereken bir meslek. Benimle ilgili karar verenlerin birçoğu emin olun ki şu anda futbolun f’sinde yoklar. Türkiye’de bir çok kulüp isim değiştirerek yola devam ediyor ve yine batıyor. Bu benim kabahatim değil. Hepimiz futbola özür borçluyuz. Futbol hepimizin aşkı.
Futbol sahada saf tertemiz. Futbol üzerinden, futbolun itibarlarını kendimizi transfer edip kendimizi itibarlaştırmaya başladığımızda şöyle bir cümle ile karşılaşırsınız “Maça gitmek mi futbolu Allah kahretsin.” Futbolu mu Allah kahretsin yoksa bunu futbola dedirten ve bu itibar transferlerini yapanları mu Allah kahretsin? Futbol bunu hak etmiyor.
Futbol daha profesyonelce, daha bilinçli, bu oyunun keyfini çıkaracak endüstriyel birtakım avantajları futbolun lehine kullanarak bir yolculuk yapmak gerekiyor. Ama biz bu yolculuğu maalesef kendi çıkarlarımız için yaptığımızda futbol bizden intikam alır. Statlar boş kaldı, en yaşlı lig olduk. Alt yapıdan A takıma en az oyuncu katan ligiz. Ligimizin bir vizyonu yol haritası yok. Kulüpler borçlardan dolayı batmış durumda. 2002 Dünya Kupasından sonra yokuz. 2004’te milli takımda göreve geldiğimde bir seminerde genç çocukların oynaması gerektiğini söyledim. Kendi takımlarında oynamadan Ümit milli takımda oynatıldıklarını, Yetenekli olmalarına rağmen kendi takımlarında oynamadıklarından bahsettik. Bana “hoca sen bunları bırak 2006 Dünya Kupası’na nasıl gideceğiz, onu söyle bize” dediler. Meselenin bunu süreklilik haline getirmek olduğunu söyledim. Biz o günden beri Dünya Kupası‘nda yokuz.
Milli takımda 2004’te başarılıydınız, ne oldu da göreviniz bitti?
Denizli’den başlayıp Gençlerbirliği'nden milli takıma İstanbul’a geliyorum. Spor yazarları ile duayenleriyle İstanbul’da ilk defa tanıştım. Şu anki Ersun Yanal olarak o döneme dönsem her şey çok daha farklı olurdu. İlk defa gelen biri olarak İstanbul’a sudan çıkmış balık gibiydim. O dönemde benim yeteneklerime becerilerime saygı duyacaklarını beni nasıl kullanacaklarını düşünüyorlardı. Ben genç yetenekli ve teknik direktör olarak emeğimle bu noktaya geldim. Futbol bana sahip çıkmalıydı. Bir oyuncu tercihi yüzünden böyle olmamalıydı. Size güzel bir hikaye anlatacağım; en son Dünya Kupası‘nı izledik. Hayalimizde Ronaldo ve Messi’yi finalde oynattık. Futboldan kazanç sağlayacak herkes bunu çok istedi.
Dünyanın en önemli spotlarından bir ortaya çıkacaktı. Futbol bunu hak ediyor, ben de bunu talep ederdim. Fakat burada bir sorun var. Ronaldo’nun Manchester United’da yaşadığı performans sorunları ve bunu yönetemediği bir süreci geçiriyordu. Bunun Portekiz milli takımına nasıl yansıyacakğını herkes sorguluyordu. Bunu yönetmekte oldukça zorlandılar. Ronaldo Portekiz milli takımında yönetilememenin getirdiği gerginlikle herkesin üzerinde stres kaynağı oluşturdu. Kimden kaynaklandığı önemli değil böyle bir sorun vardı. Bir taraftan Suudi Arabistan maçında mağlup olan, bir dönem milli takım bırakmış olan Messi’nin olduğu bir takım vardı. İlk maçta mesela herkes döküldü. 36 maç sonra ilk kez kaybettiler ve sahadan ayrılırken yüz ifadelerinden dolayı “bunlar gitti” dedik.
Fakat ne oldu, teknik direktörleri dahil olmak üzere herkes toplandı ve Messi ile teknik direktörleri etrafında kenetlendiler. Portekiz’de zincirlerin halkaları birbirinden çok uzaktı. Burayı iyi yönetmek gerekiyor. Yönetemezseniz problem yaşarsanız. Benim dönemimde de suçlu bu şu diye girmeye gerek yok. Burayı yönetmek, verdiğin yetkiye dayalı olan kişiye aitti. Eğer bunu yönetmeyi ertelersen problem yaşarsın. Aynı şey Abdullah Avcı döneminde de oldu. Çok sevdiğim, değer verdiğim bir futbolcu olan Selçuk İnan olayı yarattılar. Çok gereksizdi ve gereksiz yere kaşıdılar. Zarar verdiler. Durduğun yerden, futbolun en büyük yerine zarar vermek budur. Futbol çok değerli ama çok çabuk iletilebilen bir oyundur. Tıpkı nazik bir çiçek gibidir. Onu yok etmek çok kolay.
Messi’yi Ronaldo’yu kadroya almamak elbette önemli bir karardır ama onları alsan da almasan da da bedelini çok doğru bir şekilde yöneterek ödemelisin. Ama sonuç mutlaka beklenmeli. Aceleniz ne? İşte bizim zamanımızda ne oldu Türkiye kaybetti. Bir kişiye yetki verdikten sonra beklersiniz sonunda da herkes bedelini öder. O dönemle ilgili hiç kimseye bir kırgınlığım yok. O dönem en çok gol atan futbolcu Fatih Tekke’ydi. Burada kişisel bir problem yoktur, burada performans problemi vardı. Bunu kimseye anlatamadık. Biz objektif değerlerle ortaya çıktık. Maalesef o dönem Türkiyemiz'de rakamlarla dalga geçiyordu.
Medya bir adamı yemek için ya da tüketmek için organize olamaz, olmamalı. Medya hakikati gerçeği ortaya koyar. Yorum yapmaz, yoruma halka bırakır.
Hakem meselesi her maçta konuşuluyor, buna nasıl bakıyorsunuz?
“Yabancı hakem gelsin” cümlesi kadar bana dokunan ağrıma giden bir şey yok. Spor sanat kültür yetenek ister. Eğer siz sanatçıysanız ve toplumdan değer görüyorsanız yeteneklisinizdir. Zeki Alaya, Müjdat Gezen, Metin Akpınar’ı tartışabilir misiniz? Onların sanatçılığını laf söyleyebilir misiniz ya da Zeki Müren’e? Toplum bu isimlere değer vermiştir. Ya da Aziz Sancar toplum ona büyük değer vermiştir.
Eğer siz böyle bir sürecin içine torpille gelir, liyakatın olmadığı yerden çıkış yaparsanız onu beğenmezsiniz. Spor sanat kültür gibi yerlerde kişilerin performanslarını liyakatle destek olmak ve bunun önünü açmak zorundayız. Burada en çok kullanılan ve en çok manipüle olmaya yatkın hakemliktir. Kimse bilmez çünkü bir anda çıkıp gelirler. Ama hangi yoldan geldiler ne kadar dikenli tellerden geçtiler kimse bilmez. Diyelim ki ben abartılı düşünüyorum ama beni bu şekilde düşünmeye iten koku bile yeterlidir.
Futbolun başında sonsuz bir yetkiyle olsanız ne yaparsınız?
Ben futbolu tek başına birinin değiştirebileceğini inanmıyorum. Ülkemizin bu konuda ciddi kararlar alması gerekiyor. Size bir araştırmadan bahsedeyim. 2016 Rio Olimpiyatlarından sonra yapılan bir akademik araştırma. Başarının gerekçelerini araştırdıklarında İki ana başlık var. Burada en önemlisi istikrar da yönetme noktası. Ülkemiz Avrupa’nın en fazla genç nüfusuna sahip konumda.
Örneğin İspanya'da sanatçı var, film sektöründe inanılma hale geldiler, dans da iyiler. Kendi ülkelerinde geleneksel yapılarında inanılmaz festivallere sahipler. Futbolcu, voleybolcu, basketbolcu, tenisçi hepsi var. Bu bir ülke politikasıdır. Bu bir bakış ve vizyondur. Biz çocuklarımıza, kadınlarımıza futbol oynatamıyoruz, alanlarımız yok. Belli küçük planlar var, sponsorluklar bulup pilot bölgelerde bir şeyler yapabilirsin. Ama bunlar ancak TFF'nin yapacağı şeyler. Burada Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İçişler Bakanlığı... Bunların ortaklaşa bira araya gelere ülkede spor, sanat , kültür vizyonunu ortaya koyacağı yeni bir yapılanmaya ihtiyacımız var.
Biz futbol okulları açarak çocukları futbol oynamaktan men ediyoruz aslında. Paranız varsa futbol oynuyorlar. Paranız yoksa çocuklar futbol oynayamıyor. Tellerle çevirip kapısına kilit astığımız halı sahalardan mı çocukların futbol oynamasını bekleyeceğiz. Oraya giremiyorlar ki. Her sahayı kilitledik. Bir yere gittim, şirin bir kasabamız. O zaman milli takımdan ayrıldım, Vestel Manisaspor'dayım. Çok güzel bir çim saha yaptık dediler. Gittik gezdik. Çok güzel her şey. Nasıl oldu dedik, kimseyi sokmuyorlar mı? Arkadaşlar, bu kara mizahtır. Git İspanya'ya bir sürü toprak saha görürsün. Urfa ekemeyebilirsin. Herkes çim sahada oynamıyor. Almanya'nın, İngiltere'nin çim sahalarına özenip yapmaya kalkarsan sınıfta kalırsın. Futbol illa çimde oynanan bir oyun değil, merak etmeyin toprakta daha fazla teknik geliştirirsiniz. Korkmayın, bir şey olmaz. Bir okulun bahçesinde de yetenekler gelişebilir ya da taşlı bir tarlada. Önemli olan organizasyon içinde olmak.
Sahalara ne zaman dönüyorsunuz, bir proje var mı?
Futbol benim hayatım. Gözümü açtığım günden beri futbolun içindeyim. Çok üzüldüğüm şeyler var. Elbette ki dünyada futbolla uğraşan birçok insan bugün toprağın altında. Ülkemizde birikimleri ve değerleri çok ucuz kaybediyoruz. Bizler bu ülkede birçok mücadelenin içinden çıkmış, fikir ortaya koyma adına kavga etmiş ve arkasında durmuş insanlarız. Bir programda "Bilgisayarının fişi çıkarsa ya da şarjı biterse" diye dalga geçilen, ısrarla "laptopçu" diyerek sınıflandırılan insanım. Bundan da gocunmam, gurur duyarım. Bugün istatistikten, görüntülü analize kadar birçok şeyi öncelikli olarak yapan ve yapmaya gayret eden bir insanım. Benim kafamdaki bir insanın bilimden uzak kalması söz konusu olamaz.
Bilim demek benim hayatım demek. Ben hayatımın bilim kısmına kattığım emeğin karşılığı, eskimiş denecek ya da bu sözü söyleyecek adamın sözü ağzına tıkmakla meşhur olmalıyım artık. O duruma geliyor iş. Bu çok ayıp, çok kötü bir karapropaganda. İnsanların okudukları, gezdikleri, gördükleri ve çalıştıklarına bakarsın. Dedikodu yapmazsın. Elbette yeni hocalarımız çağdaş olacaklar, tabii ki bilgisayar kullanıp analiz meotlarını kullanacaklar. Tabii ki en moderni, en gerçekçi bilimsel yöntemleri kullanacaklar. her gittikleri yerde de talep edecekler. Bunu yaptıklarında da ben yeniyim, sen eskisin diye saygısızlık yapamazsın. Bu Türkiye'de bir birleşmenin olmamasından kaynaklanan sürecin sonucudur. Bütün antrenör arkadaşlarıma söylüyorum, birbirinizi destekleyin, birbirinizle paylaşıp öğrenin. Böyle güçlenip büyürsünüz. Bundan korkmayın. Hala Ankaragücü, Gençlerbirliği, Denizlispor'da çektiğim videoların birçoğu arkadaşlarımda dolaşır. Paylaştım ben. Hala da paylaşmak isterim.
Ben de onlardan alıp öğrenmek isterim. Tek bir tuşla artık bilimsel birtakım metotlarla, birtakım ufak harcamalarla artık dünyayı kucağınıza getiriyorsunuz. Biz bir sporda tıp dergisini almak için 6 ay beklediğimizi biliriz. Bugünkülere tek söyleyeceğim şey, bilim bilgi için emek harcayın. Ve bunu paylaşın ve büyütün. Kim daha iyi yapıyor diye bir şey olmaz, daha iyi nasıl yapılır olmalı.
Proje, teklif ne olursa olsun ben futbol adamıyım. Bana biri diyor ki "Sen yöneticilik yap artık." Ya ben 60 yaşındayım. Adam 76 yaşında ligimizde çatır çatır teknik direktörlük yapıyor, ona bir şey demiyor bize diyor. Bizim sınıflandırmamız ve kategorileştirmemiz çok hatalı ve yanlış. Bundan uzaklaşın. Tam tersi bilgiyi, deneyimi, hatayı belgelemiş insanlardan faydalanın. Hepimizin birbirinden çok fazla öğrenecek şeyi var.
Kaynak: Web Özel