Türk sinemasının 'Çirkin Kral'ı Yılmaz Güney
Cannes Film Festivali'nde Yol filmiyle ödül alan oyuncu, senarist Yılmaz Güney ölümün 36. yılı nedeniyle sosyal medyada gündem oldu. Bir hakimi öldürdüğü gerekçesiyle tutuklandıktan sonra firar eden Türk sinemasının Çirkin Kral'ı Yılmaz Güney kimdir?
Türk sinemasının Çirkin Kral'ı Yılmaz Güney 1 Nisan 1937'de Adana'da doğdu. 9 Eylül 1984'te Fransa'nın başkeni Paris'te hayatını kaybetti.
Babası Siverekli Zaza, annesi ise Vartolu bir Kürt olan Yılmaz Güney, özellikle Çirkin Kral dönemi sonrasında çektiği Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmleriyle tanınır.Yılmaz Güney'in gerçek adı Yılmaz Pütün'dür. Kendi ifadesine göre Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği demektir.
Kendisi Adana'da büyümüş ve Adana birçok filmine konu olmuştur. Adana'da bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Üniversite okumak üzere İstanbul'a gitti ve Atıf Yılmaz ile tanıştı. Bu süreçte bir yandan da hikayeler yazıyordu. Daha sonra Atıf Yılmaz'ın da desteğiyle sinemada çalışmalarına başladı.
YILMAZ GÜNEY'İN SİNEMA HAYATI
Yılmaz Güney, 1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik isimli filmlerin hem senaryosunu yazar hem de filmlerde rol alır ve oynar. Karacaoğlan'ın Karasevdası'nda da yönetmen yardımcılığı yapar. Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan Yılmaz Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkum olur.
İki yıl sonra tekrar kaldığı yerden devam eden Yılmaz Güney, o dönemde daha çok macera filmleri çeker. Filmlerinde ezilen, hor görülen bir "Anadolu çocuğunun" otoriteye başkaldırısı vardır. Bu dönemde Çirkin Kral lakabını alır. Bu dönemdeki en önemli Lütfü Akad'ın yönettiği ve kendisinin yazdığı bir film olan Hudutların Kanunu'dur. Bu dönem boyunca oyunculuğunu geliştiren Yılmaz Güney, abartısız ve yalın oyunculuk anlayışı bu dönemde artık oturtmuştur.
CEZAEVİ YILLARI
Yılmaz Güney, 1971 yılında Efraim Elrom'un öldürülmesinden sorumlu olan başta Mahir Çayan olmak üzere diğer Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi üyelerini sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkum edildi. Yılmaz Güney içeride kaldığı süre boyunca sinema ve sanat ile ilgili fikirlerini; şiir ve öykülerini o dönemde çıkarmaya başladığı Güney dergisinde yayınlamıştır. 1974'te cezaevinden çıktı. İki yıldan fazla cezaevinde kalan Yılmaz Güney aynı yıl Arkadaş filmini çekti. Yine aynı yıl Endişe adlı filmi çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürmekten tutuklandı ve 25 Ekim'de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucu 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
O dönem Yılmaz Güney’in asistanı olan yönetmen Ali Özgentürk, yazdığı kitapta Sefa Mutlu'nun öldürüldüğü geceyi detaylı olarak anlattı. Yumurtalık’ta deniz kenarındaki otelin gazinosunda yenen yemekte birdenbire içeri birinin girdiğini ve küfretmeye başladığını aktaran Ali Özgentürk, bir süre sonra bu kişinin Yumurtalık hakimi Sefa Mutlu olduğunu öğrendiklerini yazmıştı.
Gazinonun ağzına kadar dolu olduğu o gece Sefa Mutlu’nun sarhoş olduğunu iddia eden Ali Özgentürk, şu sözlerle o gece neler yaşandığını yazmıştı:
“Gazino ağzına kadar doluydu. Bir süre sonra deniz kenarından karartı şeklinde bir adam gelerek gazinoya girdi. Sarhoş olduğu her halinden belliydi, ayakta bile doğru dürüst duramıyordu. Herkes şaşırmıştı. Yılmaz adama hiç cevap vermedi. Birtakım kişiler araya girerek adamı gazinodan uzaklaştırdılar. Daha sonra ağır ceza hakimi olduğunu öğrendiğimiz bu adam, yani Sefa Mutlu, ailesiyle birlikte gazinonun az ilerisinde bir kampta kalıyormuş. Bir süre sonra yine geldi. Yine sarhoştu. Bu kez Yılmaz’ın eşiyle ilgili çok ağır bir söz söyledi. Ne olduysa işte o anda oldu. Gazino birdenbire karıştı. O karışıklıkta olayın nasıl olduğunu göremedim.”
YILMAZ GÜNEY'İN CEZAEVİNDEN KAÇMASI
Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevi'nden yurt dışına firar etti. Yılmaz Güney'in hapisten kaçışı da filmlerini anımsatmıştır. Hapse girmeden önce çekmiş olduğu Şeytanın Oğlu filminde bir günlük bayram izininde dışarı çıkan ve kayıplara karışan bir adamın hikayesini anlatmıştır. Filmine benzer bir yaşantı tecrübe etmiştir. Bir günlük izin ile hapisten çıkan Güney, Antalya'nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis adasına, oradan da İsviçre'ye kaçmıştır. Daha sonra Fransa'ya geçer ve yaşamının geri kalanını orada geçirir.
Cezaevinde sinema ile olan ilgisi devam etti. Bu dönemde yazdığı Zeki Ökten tarafından çekilen Sürü ve yurt dışında ve yurt içinde büyük ilgi gören ve Şerif Gören tarafından Yol çekildi. Cezaevindeyken GÜNEY adlı bir sanat-kültür dergisi çıkardı. Yol'un kurgusunu tekrar yaptı ve Cannes Film Festivali'nde ödül aldı. Ödülden kazandığı parayı Türk Hava Kurumu'na bağışladı.
Yurt dışına kaçtıktan sonra Fransa'da Duvar filmini çekti. Güney'in, 1976 yılında Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanın sinemaya aktarıldığı Duvar onun son filmi olmuştur.
"İBRAHİM TATLISES'İ VURUN" EMRİ VERDİ Mİ?
Yılmaz Güney'in "İbrahim Tatlıses'e vurun" emri verdiği iddia edilmişti. Bu iddianın sahibi Yılmaz Güney'e en yakın insanlardan biri olan yazar Nihat Behram'dır. Behram, Güney'in her zaman yanında olan bir isimdir.
Behram, Yılmaz Güney'in öfkeli biri olduğunu vurgulayarak tam olarak şu ifadeleri kullanmıştı:
"Yılmaz’m, “cezalandırma”yla, “kızgınlığını soğutma” duygusuna, (uzaktan çok farklı) bir örnek de, “İbrahim Tatlıses olayı”dır. O dönemde İ. Tatlıses, “Top Star”lardan biri değildi. Fakat Yılmaz, insanüstü olduğuna inandığım sezgisinden mi, o çevre hakkmdaki gözlem ve deney gücünden mi, duyduklarından mı bilmiyorum, “Tatlıses adındaki türkücü yakında ‘Top Star’lardan biri olacak” diyordu!.. Açıkçası, ilk kez Yılmaz’dan duyuyordum ve fazla da ciddiye almamıştım. Yılmaz, “Amaçları, içi boşaltılmış, arabeskleştirilmiş bir Yılmaz Güney yaratmak. Bunun önünü kesmeliyiz!.. Bu adamı bul ve bir filmimizde başrol teklif et; gerisini bana bırak!” diyordu. Ne ben,fazla önemseyip üstüne gittim, ne de Yılmaz bu konuyu benimle ilişkisinde bir daha gündeme getirdi. Fakat, gerçekten de İ. Tatlıses, çok kısa bir sürede ünlendi. Sonraki yıllarda “Baba” filminde olduğu gibi “Yılmaz”ı da oynadı. Ve Yılmaz’m, (farklı ilişkiler ve farklı nedenlerle tasarladığı) bir “cezalandırma” girişimiyle, İ. Tatlıses’e tekrar yöneldiğini biliyorum. 1980 sonrasıydı ve Türkiye’de olmadığım bir dönemdi. (Kuşkusuz ki, daha boyutlu bir açıklama, olayı bizzat yaşamış olanları ilgilendiren bir konudur.)"
İbrahim Tatlıses de Yılmaz Güney'le karşlışatığını belirterek bu iddialara "Eğer Çirkin Kral beni vurdurmak istemişse ben onun elinden öperim. Çünkü bir adamın geleceğini görüyordur. Tatlıses ve Güney kullanılacak kişiler değildir. Bu iki insanı karşı karşıya getirmenin bir anlamı yoktur. Ben Yılmaz Güney'in öyle bir karar vereceğine inanmıyorum. Ölene kadar da inanmam, mümkün değil. Eğer böyle düşünmüşse de hakkım helal olsun. Benim için 'Bu adamı engelleyin' demesi benim için şereftir" diyerek cevap vermişti.
Hatta Behram, İbrahim Tatlıses'in bir mekanda kurşunlandığını ve yaralandığını da iddia etmişti. Tatlıses, mekanın kurşunlandığını olayı kendi üzerine almadığını ve yaralanmadığını açıklamıştı.
Yılmaz Güney'in ölümden 1 yıl sonra eşi Fatoş Güney'le Paris'te bir araya geldiğini belirten Tatlıses, Fatoş Güney'e "Baba, benim Baba filmini izledi mi?" diye sordu. Tatlıses'in aktardığına göre Fatoş Güney "Hem de kaç kere" diye cevap verdi.
Kaynak: Haber Global TV