John Coltrane adına kilise açtılar! Ama nasıl? 'Cennetten alevler geliyordu...'
Caz tarihinin en önemli virtüözleri arasında gösterilen John Coltrane, 40 yıllık kısa ömrüne olağanüstü albümler sığdırdı. Yaşamının son 10 yılında uyuşturucu bağımlılığından kurtulup ruhani bir uyanış yaşayan Coltrane'nin bu uyanışı ABD'li bir çifte ilham verdi. Hem de öyle bir ilham ki...
Aziz John Coltrane Kilisesi, 1969'da San Francisco'da kuruldu. Afrika Ortodoks Kilisesi'nin bir kolu olan kilisenin kurucuları Başpiskopos Franzo W. King, D.D. ve eşi Yüce Anne Marina King o günlerde henüz bu kadar yüksek unvanlara sahip değillerdi. Başpiskopos ve Yüce Anne'nin kızları Başrahibe Wanika Stephens da henüz dört yaşındaydı...
Kilisenin temelleri ise 1964 civarında atıldı. Çift evlerinin garajını adeta bir caz kulübüne çevirmişti. Şu sıralar 77 yaşında olan Başpiskopos King garajı “Bir dinleme kliniğiydi” diye tanımlıyor:
“Her hafta 8-10 kardeşimizle toplanırdık. Herkes yanında yeni bir albüm getirirdi. Albümleri çalmaya başlardık ve bilgimizi, kulaklarımızı test ederdik. 'Piyanoyu kim çalıyor' ya da 'Davulu kim çalıyor' diye tahmin etmeye çalışırdık. Bir kardeşimiz bir gün Coltrane'nin 1965'te çıkan albümü A Love Supreme'i getirdi...”
O gün her şey bir anda değişiverdi. A Love Supreme'in kartonetinde Coltrane, “Bütün övgüleri hak eden Tanrı'ya hamd olsun” cümlesiyle başlayan bir hikaye kaleme almıştı:
“1957 yılı boyunca Tanrı'nın lütfuyla, beni daha zengin, daha dolu, daha üretken bir yaşama götürecek olan ruhsal bir uyanış deneyimledim. O günlerde minnetle; alçakgönüllülükle müzik yoluyla başkalarını mutlu etme imkanının ve ayrıcalığına erişmeyi diledim.”
'TANRININ SESİNİ DUYDU VE...'
O yıllarda Coltrane eroin bağımlısıydı ve efsaneye göre yoksunluklar içinde geçirdiği o dönemde tanrının sesini duydu ve temizlenerek hayatını yeniden müziğe adadı.
Tarihin en büyük saksafon virtüözleri arasında gösterilen ve pek çok otorite tarafından tüm zamanların en iyisi olarak kabul edilen John Coltrane; Miles Davis'in kariyerinin en önemli albümlerinden bazılarına imza attığı 50'lerin ortasından 60'ların hemen başına kadar Davis'in yanında daha sonra da kendi grup liderliğinde tarihe geçen albümlere imza atmıştı.
Coltrane (1957 & 1962), Blue Train (1958), Soultrane (1958), Giant Steps (1960), My Favourite Things (1961), Impressions (1963), Crescent (1964), A Love Supreme (1965), Ascension (1966), Meditations (1966)
Bu olağanüstü besteler ve performanslar içeren her biri olağanüstü albümlerin ardından Coltrane, 17 Temmuz 1967'de henüz 40 yaşında yaşamını yitirdi. 1957'deki ruhani uyanışına ve arınma dönemine rağmen karaciğerinin iflas etmesine neden olan kanserin ya da bazı iddialara göre hepatitin temelleri, bağımlılık döneminde atılmıştı.
Yine de son yıllarında ruhani olarak oldukça yoğun ve müzikal açıdan çığır açan işlere imza atan Coltrane, A Love Supreme'le girdiği garajda aslında ilk başlarda çok da yankı uyandırmamış.
Başpiskopos King açıkça çok da sıcak bakmadığı Coltrane'in büyüsüne ve ateşine birkaç ay sonra kapılmış. Eşiyle evlilik yıldönümlerini kutlamak için bir Coltrane konserine giden çift, arkadaşlarının yardımıyla en önde kendilerine yer bulmuş.
'SESLİ BİR VAFTİZ...'
Coltrane'in dehasını anlatmak için pek çok farklı söz söylendi. Melodi ve kaos içinde eşsiz kulağı, geleneksel akorlarda yeni sesler bulmadaki sonsuz gibi gözüken yeteneği, grubuyla olan karmaşık etkileşimi... King ise onu “Sanki farklı bir dilde konuşuyor gibiydi. Cennetten alevler geliyordu. Sesli bir vaftiz...” sözleriyle anlatıyor:
“Bu anda; cennetin tonundan Tanrı'nın zihninden sıçrayan, yaratılış duvarını aşan ve bir et parçasına bürünen o meshedilmiş sese gerçekten yeniden doğarak inanır hale geldiğimiz evrimsel, geçiş sürecimiz başladı. Tanrı'nın güzelliğini John (Yuhanna) denen biri olarak gördük.”
Eric Clapton'a, Maradona'ya, Michael Jackson'a inananlar da oldu ancak Coltrane'in 1967'deki ani ölümü onu farklı bir mertebeye taşıdı. Sivil haklar hareketinin şekil verdiği 60'larda Coltrane'in sesi aynı zamanda siyahlar için isyanın da sesiydi.
Miles Davis, 1989 tarihli otobiyografisinde* “Trane'in son iki üç yılda yaptığı müzik pek çok siyah için duydukları ateşi ve tutkuyu, öfke ve isyanı, sevgiyi temsil etmişti; o dönemin genç siyah entelektüel ve devrimcileri için özellikle” diyordu.
KARA PANTERLER'İN DE KAHRAMANIYDI
Coltrane, Kara Panterler'in kahramanları arasındaydı. Kara Panterler ateist olsalar da onun için açılan bu kiliseyi 1970'ler boyunca da ziyaret etti. Zira barış ve uyumdan yana olduğunu sürekli vurgulayan Coltrane, 1963'te Ku Klux Klan'ın 1963'te siyahların gittiği bir kiliseyi bombalamasının ve saldırıda dört siyah çocuğun yaşamını yitirmesinin ardından Alabama adlı eseri bestelemiş ve ortaya çıkan muazzam eser çok büyük ses getirmişti.
Kilisenin üyeleri onun ölümünün ardından da toplandı, müzik dinledi, meditasyon yaptı, ayinler bu şekilde ilerliyordu. John Coltrane adına ikonalar yapılıyordu. (☝Yukarıdaki ikona 1992'de Mark Doox tarafından yapılmıştı.) 1982'de Afrika Ortodoks Kilisesi resmen onları tanıdı Aziz John Coltrane Afrika Ortodoks Kilisesi her pazar ayin için toplanıyor ve Coltrane Bilinci dedikleri mesaj üzerine konuşuyor...
*(Miles: Otobiyografi / Afa Yayıncılık /1995 / Çev.: Avi Pardo / sf. 321)
Bu haberdeki bilgilerin bir kısmı The New York Times Magazine'de "The Canonization of Saint John Coltrane" başlığıyla yayınlanan makaleden derlenmiştir.
Kaynak: Web Özel