Türkiye'nin en büyük turba bataklığı koruma altına alındı
Trabzon'daki Ağaçbaşı Turba Bataklığı, 9 yıl boyunca sürdürülen saha araştırmaları ve gözlemler sonucunda Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nca koruma altına alındı
Türkiye'nin 600 hektarla asidik torf toprağından oluşan, ölmüş bitkilerden meydana gelmiş en büyük yüksek rakımlı sulak alanı olan Trabzon'un Köprübaşı ve Sürmene ilçeleri sınırındaki Ağaçbaşı Turba Bataklığı'nın koruma altına alınması için çalışma başlatıldı. Roma döneminden kaldığı düşünülen taş döşeli Antik Kervan Yolu, Harmantepe Şehitliği ile tarihi hanların da yer aldığı bölgede Trabzon Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu uzmanlarınca saha araştırma ve gözlemleri yapıldı. Deniz seviyesinden 2 bin metre yükseklikteki Ağaçbaşı Yaylası'nda 10 bin yıllık geçmişe sahip olduğu belirlenen ekolojik hazine özelliği taşıyan bataklıkta, endemik bitki ve hayvanların yaşam kaynakları ile farklı yaşam türleriyle birlikte bitki ve hayvan fosilleri bulundu. Trabzon Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu uzmanlarının 9 yıl süren saha incelemeleri ve gözlemleri sonucunda bataklık koruma altına alarak 'Nitelikli Koruma ve Sürdürülebilir Kullanım Alanı' olarak tescillendi. 600 hektarlık alan içerisinde bilimsel çalışma yapılacak 50 hektarlık alanın ise 'doğal sit' alanı ve 'kesin korunacak hassas alan' olarak tescillenmesi için de ayrıca başvuru yapıldı.
'BURASI BİLİMSEL HAZİNEDİR'
Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Doç. Dr. Coşkun Erüz, 10 bin yıllık ekolojik arşiv olan bataklık ve çevresindeki bitki örtüsünün başka bölgede bulunmayan taksonlardan ve türlerden oluştuğunu belirterek, bölgenin korunmasının hem Türkiye hem de dünyanın ekolojik geçmişi için önemli olduğunu söyledi. Doç. Dr. Erüz, "Turba yosunlarıyla kaplı bölge flora ve fauna açısından endemik ve nadir türleri barındırıyor. Bataklıkta etobur bitkilerin birkaç cinsi, sucul ortamda yaşayan endemik Kafkas semenderi başta olmak üzere semender türleri gibi endemik hayvanlar, yaşam türü olan liken çeşitleri, farklı türde mantarlar ve yosunlar, mayasıl otu, mavi yıldız çiçeği ile kurt pençesi gibi nadir ve zengin bitki çeşitleri de mevcut. Yaklaşık 25 endemik bitki türünü barındırıyor. Görünen ve görünmeyen pek çok ekolojik yaşayan birliğini barındırdığı için bu bataklıklar korunması gereken çok önemli ekosistemdir. Burası bilimsel anlamda inanılmaz bir hazinedir" dedi.
'BATAKLIK YAKILARAK TAHRİP EDİLİYOR'
Yaklaşık 3 metre kalınlığındaki bataklığın milimetrik büyümelerle 10 bin yıl boyunca oluştuğunu ancak bilinçsiz kişilerce kesilerek ve yakılarak tahrip edildiğini söyleyen Doç. Dr. Coşkun Erüz, "Köylüler burayı keserek kömür gibi tezek adı altında yakıyordu. Bataklığın üzerindeki bitkiyi yakmak demek, bataklığı öldürmek, gelişimini durdurmak demektir. Ne kadar uyarı olursa olsun halkımız maalesef çöpünü bulduğu yerlere atıyor. Olmaması gereken bir durum. Derneğimiz, DOKA ve Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın sağladığı küçük ölçekli fon destekleri ile Ağaçbaşı Yaylası ve çevresini kullanan bütün köylerde, okullarda, kahvehane ve camilerde turba bataklığının önemini anlatmaya toplumsal farkındalık ve bilinçlenme yaratmaya çalıştık. Birleşmiş Milletler Küçük Ölçekli Destek (UNDP-GEF) Programı kapsamında çalışma yaparak bataklığının kitabını çıkarttık. Türkiye'nin en büyük yüksek rakım bataklığı ve özelliklerini koruyan nadir bataklığımızı, hem Türkiye'ye hem de dünyaya tanıtma ve koruduğumuzu ispatlama şansımız olacak" diye konuştu.
'BU HAZİNEDEN MUTLAK FAYDALANILMALI'
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Jeoloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Raif Kandemir de bölgenin yapısının barındırdığı değerlerle birlikte jeopark olmaya uygun olduğunu ve önemli bir turizm potansiyeli taşıdığını söyledi. Doç. Dr. Kandemir, "Burası hem kültürel hem jeolojik hem mitolojik hem de ekolojik bir miras. Doğu Karadeniz'in böyle bir hazineden mutlak faydalanması gerek. Hepsi birleştirilip jeopark statüsüne büründürülebilirse burası ciddi bir turist potansiyeline sahip olur. Onlara buradaki kayaçları, turba bataklığının oluşumunu, yaşını, bitkileri ve hayvanları anlatabilirsiniz. Bunların hepsini jeoparklar içerisinde değerlendirmek mümkün. Jeoparklar içerisinde sadece jeolojik yapı değil, tarihi ve kültürel yapı da bir obje ve kaynak değer olarak sunulabilir. Şu an bulunduğumuz yer çok ciddi bir jeosit ve aslında burası bir jeolojik miras. Bir gün buradan birisi yolun güzergâhını biraz daha genişletmek istese bizim bataklığımıza çullanacak ve bataklığı yok edecek" ifadelerini kullandı.