Tıbbiye'nin bitmeyen sorunu, kadavra görmeden mezun oluyorlar
Tıp fakültelerinde kadavra krizi yaşanıyor. Türkiye'de 24 öğrenciye bir kadavra düşerken, yerli bağışçı sayısı çok az olduğu için "kadavralar" yurt dışından 22 bin dolara ithal ediliyor. Uzmanlar, hekimlerin ilk hastasının kadavra olması gerektiğini belirtirken, bir kadavra ise ortalama 10 yıl kullanılabiliyor.
Türkiye’de kadavra bağış sayısı az olduğundan, çoğu hekim adayı kadavra görmeden mezun oluyor. Hekimlerin ilk hastası ise çoğu zaman gerçek bir insan naaşı; yani kadavra yerine, maket oluyor. Kadavralar, 22 bin dolar karşılığında ithal ediliyor. Kişinin sağlığında bedeninin kadavra olarak kullanılmasını vasiyet etse bile, ölümünden sonra ailesinin itirazı durumunda gömülebiliyor. Bu nedenle bağışçının kadavra olduğuna dair vasiyetini noterden belge tasdik etmesi gerekiyor. Anatomi Uzmanı Doç. Dr. Özcan Gayretli ise bir kişinin ölümünden sonra kadavra olması için rızasının gerektiğini belirtirken, şu bilgileri veriyor: "Aile yakınlarının da vefatından sonra buna onay vermeleri gerekiyor. Bu koşullar sağlandığında biz bağışçıyı alıyoruz. Bunun dışında resmi bir bağış yapılmamış olsa da kişinin vasiyeti varsa ve adli kontrol gerektirmeyen bir vaka ise kadavra olarak kabul ediyoruz."
10 YIL KULLANILIYOR
Kadavranın kabul edilmesinde ise sağlıklı olup olmaması bilimi etkilemiyor. Gayretli, 22 yıllık fakülte hayatında sadece 4 ithal kadavra gördüğünü, kalanların yerli kadavra olduğunu kaydediyor. Kadavranın ilk yıl işlemlerden geçirildiğini ve iyi muhafaza edilmesi durumunda 10 yıla kadar kullanılabildiğini anlatan Gayretli, "Muhafazasını soğuk odalarda yapıyoruz. Tıp eğitiminin vazgeçilmez bileşeni kadavradır" diyor.
24 KİŞİYE BİR KADAVRA
Kadavraların çoğunlukla ithal edildiğini anlatan Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Usta ise “Türkiye'de kimsesiz cesetler 15 gün bekletilip sonradan üniversitelere veriliyor ancak, bu naaşların otopsisi yapılmamış olması gerekiyor. Bir kadavraya düşen ideal öğrenci sayısı 6 kişidir. Türkiye'de ise 24 kişiye kadar bir kadavra düşüyor. Okullar açılırken 2, 3 tane kadavra alınıyor ancak her sene alınması lazım. Türkiye'de anatomist eksiği var. Ayrıca hocaların çoğu kadavra görmedikleri için kadavradan korkuyorlar. Dokunmak da istemiyorlar eğitimiyle de ilgilenmiyorlar" dedi.
Bağışçılar ne dedi?
"İNSANLIĞA KATKI SUNACAĞIZ"
Yazar ve öğretmen kadavra bağışçısı Ece Ataer ise "İdealist bir hayat yaşadım ve nasıl yaşadıysam öyle ölmek istiyorum" derken, nasıl bağışçı olduğunu şöyle anlattı: "Her insanda ölüm korkusu vardır ama ben bağışçı olmaya karar verdikten sonra ölümden korkmamaya başladım. Öldükten sonra da yaşamıma başka bir şekilde devam edeceğime inanıyorum. Öğrenciler benim üzerimde deney yapacak, öğrenecek ve başka insanlara yardımcı olacaklar. Bu durum beni çok etkiliyor."
Ece Ataer'in kendisi gibi kadavra bağışçısı olan eşi Ekrem Ataer ise "Bedenimin öldükten sonra kaybolmasından ziyade bilimin hizmetinde olmasının daha anlamlı olduğuna karar verdim. Bizi anmak isteyenler eserlerimizi okuyabilir, dinleyebilir. Bu kararı aldığımız için çok huzurluyuz" ifadelerini kullandı.
8 sene sonra toprağa verildi
"DİYANETE SORDUK"
Bedenini kadavra olarak İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesine bağışlayan Ayşe Kızmaz'ın cenazesi vefatından 8 sene sonra düzenlenen törenle toprağa verilmişti. Haberglobal'e konuşan Metin Aşçı, eşinin uzun yıllar kanser ile mücadele ettiğini belirterek, “Cerrahpaşa'da 1980'li yıllardan itibaren kanser tedavisi görmeye başladı. Kendisine kadavra olup olmayacağı sorulduğunda o da kabul etti. Eşim, rahmetli olduktan sonra Diyanet'e de sorduk. Sonucunda vasiyetine uyduk ve sonrasında eşimin cenazesinin bize verilmesini talep ettik. 8 sene sonra da düzenlenen törenle 2019 yılında eşimi toprağa verdik" diye konuştu.
Kaynak: Web Özel