Su protestolarıyla uğraşan İran'dan Türkiye'ye asılsız suçlama
Su protestoları nedeniyle zor günler geçiren İran, özeleştiri yapmak yerine suçu Türkiye'ye attı. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Türkiye'nin Fırat ve Dicle nehirlerinin suyunu adil kullanmadığını iddia etti. Oysa ki gerçek çok farklı.
İran'ın Güneybatısındaki Huzistan eyaleti kavruluyor. Bölge sakinleri çaresiz. Mart ayından bu yana kuraklık ve su kıtlığı çekilen bölgede halk, hükümete ve su kaynaklarının kötü yönetimine karşı öfkesini ifade etmek için sokaklara döküldü.
Protestolar haftalardır sürüyor. Biri polis olmak üzere 5 kişi öldü. Polisin gerçek mermiyle müdahale etmesine rağmen İranlı yetkililer sorumluluğu reddediyor. Ölenlerin kaos peşindeki "Bilinmeyen İsyancılar" tarafından vurulduklarını iddia ediyor.
İran için su krizi kronik bir sorun. 1979 İslam devriminden önce de su protestoları düzenleniyordu. Yıllar geçtikçe sorun büyüdü, kalıcı bir çözüm üretilemedi.
İran yönetimi halkının taleplerini karşılamak yerine suçu hep başkalarına attı. İran kamuoyuna yönelik bu propagandada karalanmaya çalışılan ülkelerin başında da Türkiye geldi.
Oysa İran'daki su krizinin Türkiye ile bir ilgisi bulunmuyor. İran coğrafi konumu itibariyle şanssız bir ülke. Yeterli yağış almıyor. Sadece Hazar Denizi kıyısında dar bir şeritte sulak arazi var. Ülkenin geri kalana ya yarı kurak ya da kurak iklime sahip. Bu olumsuz doğa koşullarına endüstrileşme, kırsaldan kente göç, hızlı nüfus artışı ve kişi başı su tüketiminin artması da eklenince kriz kaçınılmaz hale geldi. Doğal kaynaklar yıllardır yanlış yönetilince su sorunu içinden çıkılmaz bir hal aldı.
İran yönetimi ise kısa vadede hızlı çözümler peşinde. Çareyi baraj inşa etmekte arayan İran'da şu anda 192 baraj var. Bu sayı 40 yıl öncesine göre 10 kat fazla ve çoğu çok büyük. Kurak bir ülkede bu denli yüksek sayıda barajın varlığı, havzalarda buharlaşmayı artırıyor, eldeki su da uçup gidiyor.
İran'da yağışlar son 20 yılda yüzde 20 oranında azaldı. Oysa bu dönemde, sadece Karun Nehri üzerinde 4 yeni baraj inşa edildi. Ayrıca tarım arazilerine giden su kaynakları endüstriyel kullanıma yönlendirildi. Su kaynakları azalan çiftçiler zor durumda kaldı.
Kendi göllerini de kurutan İran'da Orta Doğu'nun en büyük gölü Urmiye'de suyun yüzde 90'ı kaybedildi. Sebep yine aynı, hatalı baraj yapımı.
Fakat İran hatalarıyla yüzleşmek yerine sorumluluğu komşularına atmayı tercih ediyor. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, su krizi protestolarından sonra yine Türkiye'yi suçladı. Dicle ve Fırat nehirlerinin kullanımında adalet ilkesine uyulmadığını ileri sürdü ve "İki büyük ve güçlü nehri tek bir ülke kullanırsa bunun sonuçları bizi etkiler" dedi.
Ancak Ruhani'nin sözleri gerçeği yansıtmıyor. Türkiye geçmişte olduğu gibi bugün de sınır aşan su kaynakları üstünde işbirliği yaklaşımı izliyor. Fırat Nehri'nde Keban ve Karakaya barajları inşa edilirken saniyede 350 metreküp su bırakılması taahhüt edildi. Komşu ülkelerin ihtiyacı dikkate alındı. Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında yapılan diğer baraj ve hidroelektrik santrallerinde de aynı politika izlendi. Türkiye, 1987 yılında Suriye ile imzalanan protokolle de saniyede 500 metreküp su bırakmayı taahhüt etmişti ve günümüze kadar da bu sözüne hep sadık kaldı.
İran ise son 5 yıldır, özellikle yaz aylarında Irak'a giden suyu ya tamamen ya da büyük oranda kesiyor. Bu durum zaten ciddi bir su sorunuyla karşı karşıya olan Irak'a büyük zarar veriyor. İran, sınır aşan su kaynakları konusunda işbirliğine giden Türkiye'ye asılsız suçlamalar yöneltirken kendi komşusunun suyunu kesip ülke içine aktarıyor.
Ruhani'nin son suçlamalarının arasında başka bir faktör daha var. Yanlışlarıyla yüzleşemeyen İran, halkın öfkesini yatıştırmak için faturayı başkasına kesiyor. Oysa diplomatik gerilim yerine işbirliği zemini sağlanabilir. Sınır aşan su kaynakları konusunda Türkiye ile yeni ortaklıklar ve yatırım imkanları yaratılabilir. Ancak İran elini dostluğa uzatmak yerine bir kez daha suçlama stratejisi izliyor.
Kaynak: Haber Global TV