Son Şam Büyükelçisi Önhon: Suriye'de yaşanan hiçbir şey sürpriz değildi
Türkiye'nin Şam'da görev yapan son büyükelçisi Ömer Önhon Haberglobal.com.tr'ye özel açıklamalarda bulundu. İç savaş 'geliyorum' dedi mi? Davutoğlu'nun kritik Şam ziyaretinden sonra ne oldu? Elçilik binasının tahliyesine nasıl karar verildi?
Türkiye’yi sınırlarının içinde dışında en çok etkileyen meselelerden biri Suriye. Düzenlenen Bahar Kalkanı Harekâtı sonucu Moskova ile mutabakat sağlandı. Peki bölgede bundan sonra neler olacak?
Bugün çok tartışılan ve zaman zaman muhalefetin eleştirilerine de maruz kalan Suriye politikasının kırılma noktalarını olayların birincil şahidi, Suriye’deki son Türkiye Büyükelçisi Ömer Önhon Haberglobal.com.tr okurları için anlattı.
Suriye 26 Mayıs’ta üç adaylı bir seçime gidiyor. İki ay önce Dışişleri'ndeki görevinden emekli olan Büyükelçi Önhon ile “Sonucu baştan belli, Esad kazanacak” dediği bu seçimden, 2009’da dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun meşhur Şam ziyaretine, sınırları kaldıracak kadar yakın iki ülkenin, büyükelçilerini geri çekmesine uzanan süreci, Türkiye’deki Suriyelileri ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin geleceğini konuştuk. Önhon, bölgede çatışmalar bitse bile Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmeyeceğini söylüyor.
Arap Baharı’nın hemen öncesinde 2009’da Suriye’de göreve başladığınızda nasıl bir atmosfer hakimdi?
1998-2000 arası Şam’da büyükelçilik müsteşarıydım, 2009’da ilişkilerdeki olumlu yansımaları net bir şekilde görebiliyordum. Baba Esad döneminde Suriyelilerde Türklere karşı her zaman yakınlık vardı ama iki ülke arasındaki ilişkilerin gergin olmasından dolayı insanlar bize fazla yaklaşmazlardı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonumuza katılım çok düşük olurdu.
1998'den 2009'a kadar şartlar değişti. Suriye ile ilişkilerimizin iyi bir yere gelmesinin ilk tohumu Hafız Esad öldüğünde atılmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in taziyede bulunmak için Şam’a gitmiş olması Suriyelilerde çok olumlu bir intiba yarattı.
Arap Baharı olmasaydı Suriye’de yine iç savaş yaşanır mıydı?
Suriye müthiş bir baskı rejimiydi. Baba Esad ölüp yerine oğul Esad geçince insanlar nefes almaya başladı ama neticede değişen bir şey olmadı. Yine tek bir Cumhurbaşkanı adayı vardı, çoğulculuk yoktu. Gece yarısı kapı çalınıp alınıp götürüldüğünde beş sene haber alınamıyordu. “Suriye’de siyasete karışmadığın sürece bir sıkıntın olmaz” görüşü hakimdi, bu nereye kadar gidebilirdi? Arap Baharı olmasaydı yine böyle bir şey yaşanabilirdi.
Türkiye’de muhalefet partileri iktidarı Suriye’deki bazı grupları desteklediği gerekçesiyle eleştiriyor. Siz bu eleştirileri nasıl yorumluyorsunuz?
Suriye’de yaşanan her şey Türkiye’yi oldukça etkiliyor. Olaylar böyle giderse ileride ne olabileceğini gördük. Biz de Suriye’de olayların kötüye gitmemesi için “Ne yapılabilir?” diye, Esad’la olan yakınlığı iyi bir noktada kullanmak için çabaladık. Esad rejimiyle bağlantımızı kesince, hiç olmazsa muhalifler siyasi bir birlik oluştursunlar ve kendi aralarında müzakere etsinler diye tutumumuzu Esad rejimine karşı ortaya koyduk. Maksat olayların daha kötüye gitmesini engellemekti. Çünkü yangın bizi de etkiliyordu; ticaret yollarımız kapandı, sığınmacılar geldi, terör saldırılarına maruz kaldık.
Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’nda Suriye meselesinde gidişatı etkileyecek farklı bir hamle olabilir miydi?
“Türkiye bu işe hiç karışmasaydı” bakışı son derece geçersiz bir argümandır. Türkiye’nin yanı başındaki ülkede olaylara bigâne kalması mümkün değil. Hangi yönetim, hangi siyasi parti olursa olsun mutlaka Suriye’deki olaylara kendini korumak için müdahil olacaktı. Milyonlarca Suriyeli canını kurtarmak için ülkelerinden kaçtı. Nasıl “Gelmeyin” diyebilirdik?
ABD ve Türkiye’nin “Tanımıyorum” dediği 26 Mayıs’taki seçimleri kim kazanacak?
Eskiden Suriye seçimlerinde tek bir aday olur, insanlar o adaya referandum şeklinde “Evet” veya “Hayır” derlerdi. 2012’de Anayasa’yı ilk defa çok adaylı seçime izin verecek şekilde değiştirdiler. 2014’te ilk defa birden fazla adayla başkanlık seçimi yapıldı. Cumhurbaşkanı olmak için on sene kesintisiz Suriye’de yaşamış olma, oy kullanmak için de Suriye’den yasal yollarla çıkmış olma şartı var. Dolayısıyla seçimler yapılmadan önce öyle bir düzen getiriyorlar ki, Cumhurbaşkanı’nın kim olacağını zaten belirliyorlar. 26 Mayıs’taki seçimin sonucu baştan belli, Esad kazanacak.
‘ESAD DEĞİL BAŞKASI YÖNETSİN’ DİYEMEYİZ'
Suriye’de barış mümkün mü?
Türkiye Suriye’ye gerçek anlamda barışın gelmesini, toprak bütünlüğünün korunmasını, halkının güvenlik içinde yaşamasını istiyor. Suriye’nin devlet başkanını Suriyeliler seçecek, iç idari yapısını Suriyeliler belirleyecek. Bunları kendi özgür iradeleriyle belirleyebilmeleri için gerekli ortamın oluşturulmuş olması gerekir. “Esad bu ülkeyi yönetemez başkası yönetsin” diyemeyiz; bunu ancak Suriye halkı söyler. Ama Esad’ın sicili ve mevcut durumuyla bu ülkeyi yönetmesi çok güç.
Esad yeniden seçilecekse Suriye Savaşı’nın kazananı kim?
Bu savaşın kazananı yok, aksine kaybedeni var. En büyük kaybedeni Suriye halkı. Kayıtlı 600 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Ülkesini bu duruma sokan Esad’ın seçim kazanması meşruiyetini ifade etmiyor. Aslında Suriyeliler çalışkan, iyi eğitimli, ticarete yatkın insanlar. Bugün içine düştükleri durum çok üzücü.
Topraklarının yüzde 30’u SDG/YPG gibi terör örgütlerinin elinde olan Suriye’nin toprak bütünlüğü tehlikede mi?
SDG, Suriye’nin bugün ihtiyacı olan petrol yatakları, tarım arazisi, su kaynakları gibi doğal kaynaklarına el koyuyor. Suriye topraklarının yüzde 30-35’inde kendi yönetimlerini kurmuş vaziyetteler. Bölgede İranlılar, Ruslar etki sahibi, bir tarafta Amerika ve diğer tarafta kendi güvenliğini sağlamak için orada olması gereken Türkiye var. Keşke böyle bir güvenlik boşluğu olmasaydı ve Türkiye oraya konuşlanmak zorunda kalmasaydı. Biz kendi güvenliğimizi sağlamak zorundayız. Suriye’nin parçalanmayacağını ve bugünkü durumun geçici olduğunu ümit ediyorum.
“SURİYELİLER ÇATIŞMALAR SIFIRLANSA BİLE BEKLEMEYİ TERCİH EDECEKTİR”
Suriyeliler bir gün ülkelerine dönme umuduyla mı yoksa temelli mi ayrıldılar?
İlk ayrıldıklarında kısa süreli canlarını kurtarma ve sonra eve dönme niyetiyle ülkeden çıkmak zorunda kaldılar. Genelinde “Şartlar iyileşir iyileşmez geri dönerim” beklentisi vardı.
Dönmek için orada asgari şartların yerine gelmesi gerekir. Barınacağı bir evi olması ve güvende hissetmesi lazım. Bugün çatışmalar sıfırlanmış bile olsa birçok insan beklemeyi tercih edecektir. Türkiye’de çok sayıda Suriyeli çocuk var veya doğdu. Bunlardan çoğu hayatlarında Suriye’yi ya hiç görmediler ya da çok küçük yaşta oradan ayrıldılar. Bu çocuklar artık Türkçe konuşuyor. Ama bence ülkelerine geri gitmeliler. İş gücü, Suriye’nin yeniden imarı için onlara çok ihtiyaç olacak.
Türkiye Suriyeli mültecilerle mücadelesinde yalnız mı bırakıldı?
Hangi ülke olursa olsun bu meseleyle kendi kendine başa çıkamaz. Her ülke elini taşın altına sokup ortak sorumluluk alabilmeli. Türkiye bu işe tek başına müdahil olmak zorunda kaldı. Çok cüzi yardımlar aldık ya da alamadık. Aylan Kürdi’nin bedeninin sahile vurduğu fotoğrafla oluşan büyük travma sonucu dünyada büyük yankı uyandırdı. Bu olaydan bir süre sonra Avrupa Birliği ile Türkiye arasında mutabakat imzalandı. İki tarafın yükümlülükleri vardı. Biz sorumluluklarımızı yerine getirdik ama Avrupa Birliği gecikti, bazı hallerde de hiç yerine getirmedi. Uluslararası camia Türkiye’ye destek vermelidir. Aksi halde “Biz Avrupa’ya gitmek istiyoruz” dendiğinde, “Buyurun gidin” denilir.
“SURİYE’DE YAŞANAN HİÇBİR ŞEY SÜRPRİZ DEĞİLDİ”
Emekli Büyükelçi Önhon sohbetimizde 2012 yılında Türkiye’nin Şam Büyükelçiliği’ni geri çekme kararını nasıl aldığını da şu sözlerle anlattı:
Olaylar daha bütün Suriye’ye sıçramadan ilk başlarda Ankara’ya geçtiğimiz raporlarda “Genel olarak Esad’ı seviyorlar ama halkta içten içe bir şikâyet var” dedik. Çünkü; ekonomik gelişmeler olmasına rağmen kimse bundan pay almıyordu. Sadece Esad’ın çevresindeki belli bir zümre nasipleniyordu. Ankara’ya “İşler iyi idare edilmezse bugün için zenginlik olarak görülen kozmopolit yapı, yarın çatışan taraflar haline dönüşebilir” diye raporladık. Suriye’de yaşanan hiçbir şey sürpriz değildi.
BM: Dünya 10 yıldır Suriye'de dökülen kanı izliyor
“ ‘AKŞAM YATTIK ESAD, SABAH KALKTIK ESED’ DENİYOR AMA ÖYLE DEĞİL”
Şam Büyükelçiliği’nin tahliyesine nasıl karar verildi?
Baktık ki Suriye’de işler kötüye gidiyor, kendi güvenliğimiz için planlamalar yaptık. 2011 Kasım’da Türkiye Suriye’ye yaptırım kararı aldığında Suriyeli göstericiler Halep Başkonsolosluğumuza ve Şam Büyükelçiliğimize saldırdı. Ertesi gün Dışişleri Bakanlığı özel bir Türk Hava Yolları uçağı gönderdi. Ailelerle birlikte kalması zaruri olmayan personeli geri gönderdik.
Öyle bir noktaya gelindi ki, biz zaman zaman silahlı çatışmaların ortasında kaldık. Bunların üzerine bir değerlendirme yaptık; büyükelçiliğin çalışması için gerekli güvenlik şartlarının yetersizliği ve Suriye hükümetine siyasi bir mesaj verilmesi bakımından büyükelçiliği kapatma kararı aldık. “Akşam yattık Esad, sabah kalktık Esed” deniyor ama öyle değil. Türkiye olayların tırmanmaması için epey bir gayret gösterdi.
9 Ağustos’ta Başbakan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu meşhur Şam ziyareti için gönderdi. 8 saat süren uzun bir görüşmeydi. Davutoğlu ve Esad iki saat baş başa görüştüler. Zırhlı araçların çekildiği söylenen Hama’yı gözlemlemem için bölgeye gitmemi içeren bir yol haritası üzerinde mutabık kaldık. Bu yol haritasının ilk adımı benim ertesi gün Hama’ya gidip bu araçların şehir dışına çıkarılıp çıkarılmadığını tespit etmekti.
Hama’ya gittiğimde kötü bir manzara vardı. Araçlar biz gelmeden bir saat evvel şehirden çıkmışlar ama üç, dört km ötede bir tank birliğine çekilmişlerdi. Teknik olarak zırhlı araçların çıkmış olması orada yaşanan ve yaşanabilecek olaylar hakkındaki gerçeği değiştirmiyordu.
Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler Esad rejiminin artık meşruiyetini kaybettiğini ve çekilmesi gerektiğini savunurken; biz “Esad’ı reform yapmaya teşvik etmek gerekir” diyorduk. Ama Esad’ın gerekli adımları atmadığını, bizi oyaladığını ve değişen hiçbir şey olmadığını gördükten sonra biz de Esad rejimiyle ilişkilerimizi sona erdirdik.
“TÜRKİYE-SURİYE ARASINDA MUTLAKA İRTİBAT KURULACAKTIR”
Türkiye ile Suriye arasında resmi temas başlar mı?
Esad rejimi “sündür-bıktır-unuttur” taktiği uyguluyor. “Yaparım” dediği hiçbir şeyi yapmıyor. BMGK’nin 2254 sayılı kararında bir yol haritası var. Esad bu yol haritasına göre hareket ederse bu uluslararası camiada ilişkilerinin gelişmesine de yardımcı olacaktır. Bizim Suriye halkıyla kardeşliğimiz var, komşuyuz. İki komşunun birbiriyle iletişimde olması elbet gerekir. Doğru zaman geldiğinde mutlaka iki ülke arasında bir irtibat kurulacaktır.
Kaynak: Web Özel