MİT Kumpası davasında gerekçeli karar açıklandı

FETÖ'nün 7 Şubat 2012'de MİT Başkanı Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu bazı kamu görevlilerini ifadeye çağırmasına ilişkin 10 sanığın ağırlaştırılmış müebbet ve 5 sanığın 7,5 yıldan 8 yıl 4 aya kadar değişen hapis cezasına çarptırdığı 18 sanıklı MİT kumpası davasında mahkeme kararını açıkladı.

Son Güncelleme:

İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 3 Mart 2021 tarihli duruşmada, eski emniyet müdürleri Yurt Atayün ve Ali Fuat Yılmazer'in de aralarında bulunduğu 10 sanığa, "Hükümete yönelik darbeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, eski polis olan 4 sanığa "Silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan 7 yıl 6'şar ay ve gazeteci Mustafa Gökkılıç'a "Silahlı terör örgütü üyeliği, soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçlarından 8 yıl 4 ay hapis cezaları, 2 sanığa tüm suçlardan beraat ve 1 sanık için ise davanın reddi kararı vermişti. 

İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi 18 sanık hakkındaki verilen kararın, gerekçesinin yazımını tamamladı. "FETÖ'nün hükümeti yıkmaya yönelik ilk teşebbüsü olduğu" belirtilen davaya ilişkin 1005 sayfalık gerekçeli kararda, 7 Şubat 2012'de saat 17.00'da MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı ve 4 MİT görevlisini telefonla arayarak görevli savcının, "İfade vermek üzere makamıma bekliyorum" dediği, üstelik bu durumun tam Başbakan'ın ameliyat saatine denk getirildiği, Başbakan'ın ameliyata geç girmesiyle bütün kumpasın bozulduğu hatırlatıldı. Hakan Fidan'ın gözaltına alınması için uğraşıldığı, gözaltına alınmasıyla birlikte, emri Başbakan'dan aldığı algısıyla o zamanki Başbakanı olan ve halen Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve hükümetin istifaya zorlanması ve hatta devrilmesinin planlandığı, bu kurgu ve kumpas soruşturmanın aslında FETÖ / PDY silahlı terör örgütünün, seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti hükümetini yıkmaya yönelen ilk teşebbüs girişimi olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.

"MİT GÖREVLİLERİNİ KAMUOYU ÖNÜNDE İTİBARSIZLAŞTIRMA AMACI"

"FETÖ için MİT daima ele geçirilmesi gerekli bir kale pozisyonundayken 7 Şubat a giden süreçte daha da önemle hale gelmiştir" denilen gerekçeli kararda, açılım sürecinde Türkiye Cumhuriyeti devleti adına güvenlik ve strateji politikalarına yönelik o dönem başbakanlığa bağlı olarak MİT'in görev üstlenerek kamuoyunda Oslo görüşmeleri olarak bilinen sürece dahil olduğu anlatıldı. 90'lı yıllardan beri değişik hükümetler döneminde benzer görüşmelerin yapıldığı ifade edilerek "Dolayısıyla Oslo görüşmelerini daha önce benzeri yapılmamış ve yeni bir çalışma şekli olarak lanse etmek ve müştekileri ilk kez bu çalışmayı yürütenler olarak lanse etmek tam olarak örgütün MİT ve bu çalışmayı yürüten MİT görevlilerini kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak amacına yöneliktir" ifadesi kullanıldı.

SES KAYITLARI SÖZDE SORUŞTURMANIN BAŞLANGICI OLDU

Devletin Milli İstihbarat Teşkilatı eliyle bir "istihbarat faaliyeti olarak görüşme yapmasının doğal hatta zaruri" olduğu, dünyada benzer örnekleri olduğu vurgulanan kararda, Oslo görüşmelerine ilişkin ses kayıtlarının Belçika polisi tarafından ROJ TV'ye yönelik yapılan soruşturma kapsamında yapılan aramada gele ele geçirildiği ve kayıtların Diyarbakır BDP İl binasından çıktığı anlatıldı. Ses kayıtlarının bulunduğu hard diskin bulunması soruşturmanın sözde başlangıç aşamasını oluşturduğu ve kumpas faaliyetinin göbeğinde KCK operasyonlarını yürüten birim İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Tem Şube Müdürlüğü B bürosu ve sıralı amirleri yer aldığı kaydedildi. 

MİT'E SIZMALARINI ENGELLEDİKLERİ İÇİN HEDEF SEÇİLDİLER

FETÖ' nün emniyet yapılanmasının hazırladığı ve mutfağında İstanbul Tem Şube müdürlüğünün bulunduğu operasyonlardan yola çıkılarak örgüt lideri Fetullah Gülen' in MİT' i ele geçirme amacı, KCK operasyonlarında elde edilen Mustafa Özer beyanı ile gerekli algı ve etkiyi yaratmakta zayıf kalmış bunun taçlanması için ele geçirilen Oslo ses kayıtları bu sefer hedefe Hakan Fidan, Afet Güneş ve Emre Taner'i taşıdığı ve "görev süreleri boyunca yaptıkları başarılı hizmetlerin yanı sıra FETÖ mensuplarının MİT' e sızmasına yönelik gösterdikleri direnç bir başka hedef seçilme gerekçesidir" denildi. Oslo görüşmelerinin, "Örgütü her anlamda himaye eden uluslararası aktör ve devletlerin ki bu yapılara PKK terör örgütü de dahil olmak üzere çabasıyla akamete uğratıldığı" kaydedildi.

"ÖRGÜTÜN GÖVDE GÖSTERİSİNE YÖNELİK BİR EYLEM"

Örgütün yargı ayağında bulunan elemanları eski cumhuriyet savcısı Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya soruşturmanın baş aktörleri olduğu belirtilen gerekçeli kararda şu ifadelere yer verildi: "7 Şubat' ın tüm talimatlarını emrindeki örgüt mensubu kolluğa vermiş ve sözde ifadesine başvurmak amacıyla dönemin MİT müsteşarı ve aynı zamanda müşteki Hakan Fidan, Afet Güneş, Emre Taner'i o an itibariyle Beşiktaş ilçesinde bulunan hizmet binasına çağırmışlardır. Her ne kadar ilk görünüşte sıradan bir ifade alma işlemi olarak lanse edilmiş ise de bahsi geçen isimlerin Türkiye Cumhuriyeti İstihbarat teşkilatının en önemli ve en kritik isimleri olması aslında örgütün bir gövde gösterisine yönelik eylemdir. Burada ası amaç yürütme organına ve onun başındaki o dönem itibariyle Başbakan şu an ise Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na gözdağı vermektir. Adeta örgüt sırada 'sen varsın' mesajı vermeye çalışmıştır. Kaldı ki 15 Temmuz darbe kalkışması da örgütün asıl hedefine yönelik son kamikaze eylemidir. Müştekilerin olası bir tutuklanması soruşturmanın o dönem Başbakan olan şu an Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Hükümetine sirayet edecek ve demokratik yollar ile seçimle iş başına gelen hükümetin örgütsel operasyonlar eliyle işlevsiz hale getirilmesi amacı tamamlanmış olacaktı." 

"MESAJ VERME GAYRETİ"

Kararda ayrıca, "7 Şubat aslında 15 Temmuz darbe kalkışmasına giden yolda örgütün bir güç denemesi ve gövde gösterisi mahiyetindedir. Yürütme organına emrindeki en güvenilir ve en kritik birimi ele geçirme ve ona dokunma yoluyla mesaj verme gayretidir. Sanıkların savunmalarında ısrarla müştekilerin görevlerini kötüye kullanarak suç işledikleri yönündeki beyanları, gerek MİT'in gerek ise MİT'in başındaki başkan ve o dönem itibariyle müsteşarın gerek yurt içi gerek ise yurt dışındaki başarılı operasyonları ile örgütün himayedarlarına verdiği rahatsızlıktan ibarettir. (...) Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının o dönem başbakan olarak soruşturmaya izin vermemesi ile bir nevi ilk darbe girişimi sonuçsuz kalmıştır. 7 Şubat ile amacına ulaşamayan örgüt sonrasında 17-25 Aralık kumpasları ve en son 15 Temmuz darbe girişimi ile uluslararası himayedarları ile hükümeti devirmeyi denemiş ancak asıl söz ve hak sahibi milletimizin iradesi ile her seferinde olduğu gibi başarısızlığa mahkum olmuştur" ifadeleri kullanıldı.

Kaynak: DHA

Sonraki Haber