Kira giderinin hane ekonomisini domine ettiğini vurgulayan Av. Mahir Orak “Mevcut konjonktürde kiracı kalmak, sürdürülebilir değil. Çünkü kiracılık, barınma ihtiyacını oldukça maliyetli hale getiriyor. Geçmişte gelirin 3’te 1’ine tekabül eden kiralar, bugün 3’te 2 seviyesinin üstüne çıktı.İnsanlar kazandıkları paranın çok ciddi bir kısmını sadece barınma ihtiyacına ayırmak zorunda kalıyor. Öte yandan kredi faiz oranları artış eğilimini sürdürüyor ve bu yöntemle ev sahibi olmak da mümkün gözükmüyor. Gayrimenkul şirketleri daha düşük faizlerle kira öder gibi ev sahibi olma söylemiyle konut satışını artırmaya çalışsa da kira zaten başlı başına hane ekonomisini domine eden bir gider kalemine dönüştü. Şu an ev almak için finansmana ihtiyacı olanların çaldığı tek kapı, tasarruf finansman şirketleri oluyor” dedi. “KİRACILIK MECBURİYET DEĞİL SEÇENEK OLARAK KALMALI” Kiracı-Ev Sahibi Algı araştırmasının sonucunu değerlendiren Orak, “Araştırma sonucuna göre, Türk halkının yüzde 77’si ev almanın hayal olduğunu düşünüyor. Yaşamını kiracı olarak sürdürmeyi mecburiyet olarak gören, bunu çaresizce kabullenen toplum yapısı yerine özgüveni ve refah seviyesi yüksek, özgür iradesi ile yaşamını şekillendiren bir toplum yapısı kurgulamalıyız.İçinde bulunduğumuz dönem, kiracılar açısından bir geçiş süreci ve bu süreç pek çok fırsatı beraberinde getiriyor. Kira ödemelerinde zorlanan vatandaşlarımız için bu bir kriz süreci olmakla birlikte aynı zamanda tasarruflarını yatırıma dönüştürebilecekleri bir fırsat dönemidir. Aylık gelirinin makul bir bölümünü tasarrufa ayırabilen her vatandaşımız, faiz, peşinat, ara ödemenin olmadığı Tasarruf Finansman sistemi sayesinde düşük taksitle kısa sürede kendi evinin sahibi olabiliyor” dedi. “FİNANSAL DÖNÜŞÜM KAÇINILMAZ” Borçlanmaya dayalı finansal yapının dönüşeceği ve iç kaynaklarla büyümenin teşvik edileceği bir döneme girildiğini söyleyen Orak, “Tüm dünyada enflasyonist baskı ve borçluluk artıyor. Yaklaşık bir asırdır uygulanan ekonomi politikaları, bugünün ihtiyaçlarına çözüm üretemez hale geldi. Gelinen noktada ekonomik sistemlerin ve buna bağlı finansal yapıların dönüşümü kaçınılmaz olacak. Türkiye olarak kendi dönüşüm yolculuğumuzu başlattık ve bu yolculuk finans sektöründeki yapısal düzenlemelerle başladı. Cari açığa neden olan, dış borçlanmayı artıran, reel piyasada kontrolsüz büyüme ve para dağılımlarına yol açan kredilere erişim kısıtlandı. Mevcut ekonomi politikaları ile iç kaynak kullanımını teşvik eden finansal yapıların büyümesi desteklenmeye başlandı. Orta vadede bu finansal dönüşümün yaşanmasını bekliyoruz. Bunun için yani vatandaşın bizim gibi tasarrufa dayalı finansman şirketlerini tercih etmesi için teşvik planlamaları gündemde. Kamu otoriteleriyle gerçekleştirdiğimiz görüşmeler hem Tasarruf Finansman sisteminin desteklenmesi hem de ürün çeşitliliğinin artırılması noktasında olumlu ilerliyor. Söz konusu dönüşümle birlikte ekonomik refahımız artacak, barınma meselesi de dert olmaktan çıkacak” diye konuştu.