Fransız kömür devine karşı Emin Dayı!

Yıl 1923... Cumhuriyetin kurulmasına aylar kalmış... Zonguldak'taki maden işçileri İstanbul'daki tramvay işçilerinin eylemlerini duyarak Fransız şirketle masaya oturmak istiyor. Temsilcileri ise Emin Dayı!

Son Güncelleme:

ÖZEL: Ela SEZEN / Haber Global

Bugün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü... Bugün sizleri tam 98 yıl öncesine götürüp dedem Emin Erkişi, nam-ı diğer Emin Dayı'nın Fransız maden şirketine karşı olan öyküsünü anlatmak istiyorum.?

Yıl 1923. Aylardan temmuz. 3 ay sonra Cumhuriyet ilan edilecek. Ondan 6 ay sonra da Zonguldak, Türkiye Cumhuriyetinin ilk ili olacak. Ama o günlerde daha kömür havzası. En değerli madeni kömür ise şehrin tarihinden daha eski. Velhasıl biz o günlere daha yakından bakalım. 

Cumhuriyetin doğumuna artık aylar var. Genç Ankara hükümetininin sorunları boyunu aşkın. Zonguldak merkeze bağlı ama ekonomik anlamda Fransızların esaretinde. Çünkü kömür işletmeleri Fransız şirketinin tekelinde. Ereğli şirketi Zonguldak’ın tüm kömür havzalarını zapdetmiş durumda.  İşçiden yukarı Türk yok. İki vardiya çalışılıyor. Gün doğuyor çalışmaya başlıyor gün batıyor paydos ediyorlar işçiler. 

Yaşam koşullarıysa mesai saatlerinden daha zorlayıcı. İşçiler izbe barakalarda kalıyor. Eğer barakanın çatısı varsa şanslı sayılıyorlar. Alt alta, üst üste, koyun koyuna yatıyorlar. Başlarını ya katladıkları mintanlarına, o da yoksa ağaç kütüğüne koyuyorlar. İş kazaları da eksik olmuyor. Kimi zaman bu kazaların sonu ölüme bile varıyor. Tüm bu ağır şartlara rağmen ödenen maaşlar değil ayı, günü zor kurtarıyor. Amele en fazla günlük 7 kuruş alırken en üst mertebe gar şefi 200 kuruş kazanıyor.

Okkadan çıkan ekmeğin tanesinin 20 kuruş olduğu düşünülürse çorbayı kaynatacak aşın kıymeti daha net ortaya çıkıyor. O dönemin en basit tarifi böyle. Şimdi sizi bu kömür karasında bir hak mücadelesinin kahramanı ile tanıştırmak istiyorum. 

Emin Erkişi nam-ı diğer Laz Emin. Benim dedem, Zonguldak'ın Emin Dayısı.. Aynı şirkette önce nakliye personeli sonra gar şefi olarak çalışıyor. Daha 33 yaşında.O günleri şöyle özetliyor, “Baş kaldıracakları hemen sustaracak bir çok yöntemleri olduğu gibi para ve mevki ile vicdan satın almanın sanatını da biliyorlardı.” Çevresinde cesur, güvenilir biri olarak biliniyor. Ne de olsa Kurtuluş Savaşı'nda Zonguldak’taki iki çeteden birinin liderliğini yapmış. Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılık yemini etmiş,

Bir Kuva-yi Milliye üyesi olarak hangi cephede  ihtiyaç olsa soluğu orada almış... Sonunda memleketi Zonguldak’a dönmüş. Bir ikindi vakti 10-15 işçi çalıyor kapısını. Ellerinde bir gazete. İlk sayfada İstanbul’da elektrik ve tramvay işçilerinin grev haberi.

Kuvvacı pozuyla, dedem Emin Erkişi

BAŞLARINA GELECEĞİ AZ ÇOK TAHMİN EDİYORLAR

Emin Erkişi niyeti anlıyor da grevi aklı almıyor. Nasıl yapılır ki grev, hiç deneyimlememişler ki. Düşünülüyor, taşınılıyor. İşe gazetedeki taleplerden kendilerine uyanları seçmekle başlanıyor. Emin Erkişi sözcü seçiliyor. Bir mektupla talepler anlatılıyor, altına da işçileri temsilen sözcü olarak imzasını atıyor. Başlarına gelebilecekleri az çok tahmin ediyorlar. O nedenle daha Emin Dayı sormadan “Eğer işten çıkarılırsan hepimiz iş bırakırız” diyor işçiler. Hemen bir grev düzenleme komitesi kuruluyor. Başına Emin Erkişi getiriliyor ve 4 madde talep ediliyor.

1- Amele kanununun 11. maddesinde belirlenen asgari ücretin ödenmesi

2- 8 saat çalışma ve fazla mesai için 2 kat ücret

3- Haftada 1 gün izin 

4- Yabancı işçi yasağı

Vakit kaybetmeden mektup şirkete ulaştırılıyor. Malumun ilamı çok geçmeden gerçekleşiyor. Emin Erkişi’nin ertesi gün işine son veriliyor. Emin Dayı kimseye söylemeden Bartınlı Ömer’in kahvehanesine gidiyor.

KİMSE İSMİNİ VERMİYOR

Onu iş başında göremeyen işçiler bir bit yeniği olduğunu anlıyor. Kara haber hakikaten tez duyuluyor. Sadece 2 saat içinde bütün işçiler iş bırakıyor. Düşünebiliyor musunuz koskoca bir maden işletmesi duruyor. Şeftreni, ateşçisi, makasçısı, kancası, makinisti, ocak işçileri, ray tamircileri ve daha yüzlerce işçi elinde ne varsa bırakıp işletmeden çıkıyor. Çok geçmeden müdürler durumu şirket yetkililerine, şirket yetkilileri yerel yönetime haber veriyor.

Kolluk kuvvetleri yakaladığını karakola götürüyor, sorguya çekiyor. İşletme de kolluk kuvvetleri de herkes bu işin kimin başının altından çıktığını biliyor ama karakola götürülen hiçbir işçi Emin Erkişi ismini vermiyor.  

Bir gün sonra şirket ele başını çağırıyor. Lafı uzatmadan tekliflerini sunuyorlar. “300 lira verelim, İstanbul’ git. 1 ay orada kal. Eğer istersen aylık da veririz” Teklif Emin Erkişi'nin o günkü maaşının tam 100 katı. Ama sohbet fazla uzamıyor. Emin Dayı “ Memleket işi saydığım davayı bırakmam” diyip çıkıyor odadan.

KİM KAZANACAK?

Artık kılıçlar çekiliyor. Bir yandan patron diğer yanda işçiler. Nefesler tutuluyor, bu davayı kim kazanacak? Şirket ilk günler grevi önemsemiyor. Kendilerine bağlı kalan işçilerle yola devam kararı alıyor. Ama daha ilk saatlerde işler rayından çıkmaya başlıyor.

Önce teknik arızalar meydana geliyor. Onu devrilen vagonlar kırılan tamponlar izliyor. Hatta ağır yaralanmalı iki kaza yaşanıyor.

KİMSEDE NOTERE VERECEK PARA YOK

Çünkü kimse ehli olduğu işin başında bulunmuyor. Bilgisizlik ve tecrübesizlik işleri çığrından çıkarıyor. Şirketin direnci çok uzun sürmüyor. Grevin 3. gününde Vali Emin Erkişi'yi makamına çağırıyor. “Yarın patronlarla belediye binasında masaya oturucaksınız. Arkadaşlar seni vekalet gösterdiklerine dair noterden bir yazı alsınlar” diyor, diyor da kimsede notere vekaletname için verecek para yok ki.

Vali “O vakit seni vekil seçtiklerine dair bir yazı yazıp altına da imzalarını atsınlar, yeterli olur” diyor. İşçiler valinin dediğini yapıyor. İmzalar peşi sıra atılıyor, ortaya birbirine yapıştırılmış kağıtlarla 10 metreyi aşkın bir vekaletname çıkıyor. 

Görüşme günü gelip çatıyor. Zonguldak halkı belediye önünde toplanıyor. Biraz endişe, daha çok heyecan var içlerinde. Emin Erkişi manzarayı şöyle anlatıyor. "Açlığın, acının, umutsuzluğun çöktüğü yüzlerde o gün anlatılmaz güven ve gurur vardı.”

Taraflar masaya oturuyor. Bir tarafta şirketin noterden onaylı jilet gibi vekaletnamesi, diğer tarafta işçinin elinden çıktığı belli biraz buruşmuş el yazmalı upuzun imza treni. Tek iyi yanı heybetiyle masayı kaplaması.

GÖRÜŞME 5 SAAT SÜRÜYOR

Görüşme tam 5 saat sürüyor. Zaman zaman sesler yükseliyor. İlk iki madde sorunsuz kabul ediliyor. 3. ve 4. madde de şirket biraz direniyor ama ikna oluyor.

Her şey bitti derken işçinin bir talebi daha oluyor. “Emin Erkişi işe geri alınsın.” Bu talep üzerine şirketin genel müdürü Mösyö Duroi ayağı kalkıyor. “Kimi işe alacağıma ben karar veririm!” diyor.

Araya Emin Dayı giriyor. Bu talebi kendisinin dile getirmediğini, yaşının daha genç olduğunu ve her yerde çalışabileceğini söyleyip diğer talepleri kabul ettiği için şirket müdürüne teşekkür ediyor ve masadan kalkıyor.

Geriye tek bir şey kalıyor. Alınan kararları dışarıda bekleyen meraklı kalabalığa okumak.    

Emin Erkişi kapının önüne çıkınca kalabalığın uğultusu yerini sessizliğe bırakıyor. Herkes onun ağzından çıkacak kelimelere odaklanıyor. Maddeleri tek tek okumaya başlıyor.  1....Okurken gözleri doluyor ama sesini titretmemeye özen gösteriyor. Bu topraklarda görülmemiş şekilde toplu sözleşme imzalanmış oluyor. Sonra mı? Emin Erkişi işsiz kalıyor. Yıllarca bir hırsız katil gibi izleniyor. Ama Zonguldak halkı onu hiç unutmuyor. Ne zaman bir lokomotif yanında geçse makinistler hiç atlamaksızın düdük çalıp onu selamlıyor, sesleniyor: Emin Dayı, Emin Dayı!.. 

Kaynakça: Saffet Can “Emin Dayı - Zonguldak’ta İlk Grev Ve Toplu Sözleşme” 1995, Turgut Etingü “Kömür Havzasında İlk Grev” 1976

Fotoğraflar: Saffet Can “Emin Dayı - Zonguldak’ta İlk Grev Ve Toplu Sözleşme” 1995

Sonraki Haber