Filistin'de neler oluyor?

Dünya yine İsrail'in Filistinlilere olan zulmünü konuşuyor. Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol haberglobal.com.tr için kaleme aldığı değerlendirme yazısında olaylarının dününe ve bugününe ışık tuttu. İşte Çelikkol'un yazısı:

Son Güncelleme:

İsrail, sonuncusu 23 Mart’ta olmak üzere 2 sene içinde yapılan 4 seçimden de bir hükümet kurulması için gerekli şartların oluşmadığı bir ortamdan yeni çıktı. Seçimden birinci parti çıkan Likud Genel Başkanı olarak Netanyahu hükümeti kurmayı denedi ancak İsrail Parlamentosu Knesset’te güvenoyu için gerekli 61 sandalyeye ulaşamadı. Bunun üzerine İsrail Cumhurbaşkanı Rivlin, 5 Mayıs tarihinde hükümeti kurma görevini Netanyahu’nun itirazlarına rağmen seçimden ikinci büyük parti olarak çıkan Yesh Atid’in Genel Başkanı Yair Lapid’e verdi.

HÜKÜMETİ KURMAK İÇİN 28 GÜN VAR

Lapid’in önünde hükümeti kurmak için 28 günlük bir zamanı var. Lapid’in 120 sandalyeli ve 13 partinin temsil edildiği Knesset’te en az 61 üyenin desteğini alarak hükümet kurmasının çok da kolay olmayacağı ancak şansının bulunduğuna işaret ediliyor. İsrail’de, Yair Lapid’in hükümet kurmakta başarısız olması durumunda ise ülkenin çok kısa bir süre içinde tekrar Parlamento seçimine gitmek zorunda kalacağı, bu seçimin 2 yıl içindeki 5. Knesset seçimi olacağı şimdiden konuşuluyor.

Yair Lapid’in Knesset’ten güvenoyu alacak bir hükümet kurmayı başarması durumunda ise Natanyahu’nun Başbakanlığının biteceği açık. Bu durumda hakkında yolsuzluk suçlamasıyla mahkeme süreci devam eden Natanyahu’nun Likud Partisi’nin Genel Başkanlığını da kaybedebileceğine, böylece siyasi hayatının sona ereceğine işaret ediliyor. İsrail’in yeni bir seçime gitmesi durumunda ise Netanyahu’nun aşırı Yahudi dinci partilerinin, grupların ve oy tabanının desteğine ihtiyacı var.

Ürdün'de halk, elçilik binası önünde İsrail saldırılarına karşı protesto gösterilerinde bulundu. Fotoğraf: Reuters

FİLİSTİNLİLERE KARŞI ŞİDDET ARTIYOR

İşte böyle bir ortamda Harem-i Şerif’teki olaylar patlak veriyor. Aşırı dinci Yahudi grupların Doğu Kudüs’te Filistinlileri Şeyh Cerrah bölgesinden çıkartma çabaları hız kazanıyor. Bütün bu tablo Başbakan Netanyahu’nun siyasi kariyerini kurtarmak amacıyla her türlü yola başvurduğunu, bir yandan aşırı Yahudi grupları kışkırtırken bir yandan da Filistinlilere karşı şiddeti arttırdığını gösterir bir yönde.

Başbakan Netanyahu yönetiminde İsrail’in uzun bir süredir zaten Batı Şeria’da yayılmacı politikalar izlediği de ortada. Netanyahu başbakanlığındaki İsrail Hükümetlerinin artık Oslo Süreci içinde Filistinlilerle görüşmek istemediği, İsrail için Filistin sorununun gerçek anlamda iki devletli formül çerçevesinde çözümünün önemini kaybettiği bir süredir izleniyor.

İsrail, artık Batı Şeria’da uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Yahudi yerleşim birimleri ile yayılmaya, Batı Şeria’nın önemli bir bölümünü kolonileştirmeye ve ilhaka, Doğu Kudüs’te ise Filistinli bırakmamaya, Kudüs’ün Filistinlilerden “temizlenmesine” çalışıyor. Sıranın bundan sonra Harem-i Şerife geleceği ise açık. Başbakan Netanyahu yönetiminde İsrail böylece gerçek anlamda iki devletli çözümü ve gerçekten bağımsız bir Filistin Devleti kurulmasının önünü kapamaya kararlı gözüküyor.

NETANYAHU'YU DURDURMAYA YETERLİ DEĞİL

İsrail’in topraklarını genişletme ve tüm Filistin’e sahip olma amacının gerçekleştirilmesi önünde en büyük engel ise Filistin halkının direnişi. Başbakan Netanyahu bu direnişi kırmak için orantısız ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde şiddet kullanıyor. Hatta savaş suçu işlemek ve etnik temizliğe girişmek konularında bile umursamaz gözüküyor. Uluslararası toplumdan zaman zaman gelen ancak hiçbir zaman İsrail üzerinde gerçek bir baskıya dönüşmeyen itirazlar ve cılız protestolar ise Netanyahu’yu durdurmaya yeterli değil.

İsrail’in elinde yayılmacı politikaların Batı Şeria’da etkili bir şekilde sürdürülmesi için tarihte “başarılı” ile kullandığı bir “silah” zaten var. Bu da Batı Şeria’da yayılmacı amacı için seçtiği bölgelerin ilk önce Yahudileştirilmesi ve kolonileştirilmesi, daha sonra ise ilhakı. Yahudilerin bu “metodu” tarihte Filistin’de yaygın şekilde kullandığı biliniyor.

FİLİSTİN'DEKİ YAHUDİLER NÜFUSUN YÜZDE 4'ÜYDÜ

Siyonist çevreler, Filistin topraklarında bir İsrail Devleti kurmak istendiği dönemlerde karşılarına çıkan büyük engellerden birinin Filistin’deki Yahudi nüfusunun azlığı olduğunu tarihi gerçeklerle biliyor. Siyonizm bu engeli Filistin’e yoğun bir göçle ortadan kaldırmaya çalışmıştır. 1972 yılında Filistin’deki Yahudiler toplam nüfusun sadece yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. Filistin’in Birleşik Krallık kolonisi haline sokulmasından sonra Siyonist çevreler bu durumu “düzeltmek” için uygun bir ortam bulmuşlar, Filistin’e yoğun göç sonucu 1948 yılında toplam nüfus içindeki Yahudi oranı yüzde 33’e çıkartılmıştır.

Bugün Batı Şeria’da uygulanan esasında farklı bir yöntem değildir. Bugün bütün Batı Şeria’da yayılan yerleşim birimlerinde 750 binin üzerinde Yahudi yaşamakta, Batı Şeria’nın yüzde 15’inden büyük bir kısmı kolonileştirilmiş ve İsrail’e ilhak edilmeye hazır hale getirilmiş durumdadır. İsrail’in Doğu Kudüs’te uyguladığı baskı çok daha büyüktür. Doğu Kudüs’ün Batı Şeria ile fiziki bağı Yahudi yerleşim birimleriyle neredeyse kesilmiştir. Şimdi Şeyh Cerrah’tan başlatılarak Doğu Kudüs Filistinlilerden tamamen temizlenmek istenmektedir.

Anadolu Ajansı foto muhabiri Mustafa Hassona'nın abluka altındaki Gazze Şeridinde çektiği bir elinde Filistin bayrağı diğer elinde ise sapan olan Filistinli gencin fotoğrafı dünya basınında büyük ilgi görmüştü.

AÇIK HAVA HAPİSHANESİ

İsrail, Batı Şeria’da yaşayan 3.5 milyondan fazla Filistinliyi inşa edilen ayrım duvarı, ekonomik kontrol metotları ve aşırı şiddetle kontrol altında tutulmakta; aynen Gazze gibi Batı Şeria’yı da Filistinliler için bir açık hava hapishanesi haline getirmek istemektedir. Filistin direnişini bitirmek yanında Filistinlilere olan uluslararası desteğin de aşındırılmak istendiği ortadadır. İsrail’in burada zaten kötü ve zor bir dönemden geçmekte olan Arap ve İslam Dünyasını bölmekte ve rejimlerine tehdidin başka yönlerden geldiğine inanan bazı Arap ülkeleri yönetimlerini etkilemek ve yanına çekmekte başarılı olduğu görülmektedir.

Arap ülkeleri ve hükümetlerinin baştan beri Filistinlilere desteğinin zaten “sağlam olmadığına” ve “başka çıkarlardan” kaynaklandığına inananların sayısı hiç de az değildir. Bu görüşü ileri sürenler; Filistin tarihinin, Arap ülkelerinin “yanlışları” ve Filistinlilerin bu Arap ülkeleri yönetimlerine güvenerek yaptıkları “hatalarla” şekillendiğine de işaret etmektedir. Burada Arap yönetimleriyle Arap halklarının Filistin sorunu ve İsrail’e yaklaşımları arasındaki “uçuruma” dikkat çekenleri de unutmamak gerekmektedir.

Genel olarak uluslararası toplumun Filistinlilerin tarihi bir “haksızlığa” uğradığına inandığı doğrudur. Ancak İsrail’in destekçileri güçlüdür ve İsrail çok kolay bir şekilde şiddete başvurabilmekte ve Filistin’deki yayılmacı emellerini sonuçlarına katlanmadan kolaylıkla sürdürebilmektedir. Burada özellikle ABD olmak üzere bütün Batı ülkelerinde çok iyi şekilde örgütlenen ve iç politika gelişmelerini etkileyebilecek durumdaki Yahudi lobilerinin etkin rolü yadsınamaz.

UZLAŞICI ROLÜNÜ KAYBETMESİNE NEDEN OLDU

Uluslararası toplumun, Başbakan Netanyahu döneminde İsrail’in Oslo Sürecinden ve iki devletli çözümden uzaklaşmasına, şiddete başvurma eğilimi sergilemesine ve çok güçlü yayılmacı politikalara ağırlık vermesine gösterdiği tepki de ilginçtir. Trump döneminde ABD bırakın İsrail üzerinde etkili bir baskı oluşturmayı, Netanyahu’nun Filistin karşıtı genişlemeci tutumuna tam destek vermiş, Filistinlilerin güveninin yanı sıra ABD’nin Filistin sorununda oynadığı geleneksel arabulucu, uzlaşıcı rolünü de kaybetmesine sebep olmuştur.  

Başkan Biden’in Obama döneminde ABD Yönetiminin Başbakan Netanyahu ile yaşadığı “gerginlikleri” iyi hatırladığı muhakkaktır. Ancak Biden Yönetiminin yavaş adımlarla Filistinlilerin güvenini ve Washington’un Filistin sorununda geleneksel olarak oynadığı uzlaştırıcı rolü tekrar kazanmaya çalıştığı bir dönemde Başbakan Netanyahu’nun, Doğu Kudüs, Harem-i Şerif ve Gazze’de tansiyonu tekrar arttırması elbette ki bir tesadüf değildir.

Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol

Sonraki Haber