Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ne Mazlum Kobani'si ya? Öyle birisi yok

Partisinin grup toplantısında önemli açıklamalar yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ne Mazlum Kobani'si ya? Öyle birisi yok. Bu adam, bizim ülkemizde yüzlerce insanın öldürülmesinin başını çekmiş olan bir katildir" dedi.

Son Güncelleme:

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Meclis çalışmalarının son derece verimli bir şekilde devam ettiğini belirtti. Milletin beklentilerine cevap verecek, Türkiye'yi daha güçlü kılacak yasama faaliyetlerini uzlaşı temelli bir yaklaşımla yürüttüklerini dile getiren Erdoğan, bu süreçte diğer partilerden gelen her türlü müspet katkıyı benimsediklerini söyledi.  

27'nci Dönem 3. Yasama Yılı'na oldukça yoğun bir gündemle başladıklarına işaret eden Erdoğan, ilk iş olarak Mehmetçiklerin yurt dışında bulunmalarını bir yıl daha uzatan iki ayrı asker gönderme tezkeresinin büyük bir ittifakla kabul edildiğini anımsattı.

Kamuoyunda, "Yargı Reformu" olarak bilinen reform paketlerinden ilkinin çalışmalarına başladıklarını hatırlatan Erdoğan, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tüm siyasi partiler ve milletvekillerinin katkılarıyla yasalaştığını anlattı. 

Yeni yönetim sistemindeki güçler ayrılığının keskinleştirilmesinin, yasamanın, dolayısıyla milletvekillerinin üzerindeki yükü artırdığına işaret eden Erdoğan, kanun teklifi hazırlamanın ve bu teklifleri tüm sayfalarıyla takip ederek yasalaştırma sorumluluğunun artık tamamen milletvekillerine ait olduğuna dikkati çekti.

Genel Merkez'de ve Cumhurbaşkanlığı'nda bu konuda çalışma yürüten birimler olsa da asıl işin milletvekillerine düştüğünü kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: "Grup yönetimimizin ve Meclis idaresinin de bu konuda sizlere gereken desteği sağladığına inanıyorum. Kanun tekliflerinin en mükemmel şekilde hazırlanması ve yasalaştırılması süreçlerinde milletvekillerimizden çok daha fazla gayret bekliyoruz. Meclis aşamasındaki çalışmaları ne kadar verimli yürütürsek, yürütme tarafında o kadar etkin hareket etme imkanına kavuşuruz."  

Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı şekilde milletvekillerinin seçim bölgelerini kesinlikle ihmal etmemeleri gerektiğini de vurguladı.

“AK PARTİ MİLLETVEKİLİ OLMAK DEMEK ANKARA’YA GELMEK DEĞİL”

"AK Parti grubundaki her bir arkadaşımın bu iki ağır vazifeyi hakkıyla yerine getirebilecek kapasiteye, dirayete ve beceriye sahip olduğuna yürekten inanıyorum" diyen Erdoğan'ın açıklamalarına şöyle devam etti. 

Bundan böyle kesinlikle her milletvekilimiz kendi seçim bölgesini ihmal etmemeli. Her hafta zaten Salı, Çarşamba, Perşembe bölgesine gidecek ve bölgesinde sadece her zaman uğrak yerlerine değil, bölgesinin tüm ilçelerine, mahalle ve köylerine kadar gidip oradaki vatandaşlarımızın hal ve hatırlarını soracak, muhtarlarla görüşmeler yapacak, ondan sonra da bize ulaşması gerekenleri bize ulaştıracak. Bakan yardımcılarımıza ulaştırılması gerekenleri de bakan yardımcılarımıza ulaştırmak suretiyle bu çalışmalarımızı çok daha zinde olarak yürüteceğiz. Yani AK Parti milletvekili olmak demek, Salı, Çarşamba, Perşembe Ankara’ya gelmek değil. Ankara’daki çalışmaları takip edip ondan sonra da bunu kendi il ve ilçeleriyle sağlıklı bir şekilde koordine etmektir.


“TRUMP’LA OLDUKÇA VERİMLİ TOPLANTILAR YAPTIK”

Bilindiği gibi geçtiğimiz hafta, Sayın Trump’ın davetine icabetle, Amerika Birleşik Devletlerine bir çalışma ziyareti gerçekleştirdik. Başkan Trump’la, baş başa ve heyetlerimizin katılımıyla oldukça verimli toplantılar yaptık.

Türkiye-Amerika ilişkilerinin oldukça zor bir dönemden geçtiği, sır değil. Amacımız, bu zor dönemi her iki ülke için de en makul, kabul edilebilir ve sürdürülebilir şekilde yöneterek geride bırakmaktır.

Esasen, gerek bölgemizdeki, gerekse dünyadaki gelişmeler, Türkiye ile Amerika’nın çok daha yakın ve birbirlerini destekleyici ilişkiler içinde olmasını gerektiriyor. Aramızdaki sorun alanlarının pek çoğu küçük pürüzlerden ibarettir. Bu sıkıntılar, Amerika’daki ülkemiz karşıtı çevrelerin köpürtmesiyle suni olarak büyütülmüş ve ilişkilerimize zarar verecek boyuta taşınmıştır.

“İŞBİRLİĞİ YAPABİLECEĞİMİZ ALANLARA ODAKLANIYORUZ”

İki ülke arasındaki ilişkileri bozmaya yönelik çabaların gerçek mahiyetini en iyi gören de Sayın Trump’tır. Bunun için, sistemin ve siyasetin tüm baskılarına rağmen, Türkiye-Amerika ilişkilerinin belirli bir seviyenin altına düşmemesi konusunda inisiyatif kullanmaktadır. Biz de, aynı anlayışla, yüzümüzü geleceğe çevirerek, kronik sorunları derinleştirmek yerine işbirliği yapabileceğimiz alanlara odaklanıyoruz. Son ziyaretimiz bu bakımdan oldukça faydalı geçmiştir.

Evet, yaptığımız görüşmelerde aramızdaki birçok meseleye kökten bir çözüm getiremedik. Ama bu meselelerin ilişkilerimizi esir almasına da izin vermediğimizi tüm dünyaya gösterdik.

Öncelikle, 100 milyar dolarlık ticaret hedefimize ulaşma konusundaki kararlılığımızı bir kez daha karşılıklı teyit ettik. Bu konuda gümrük vergilerinin düşürülmesinden tercihli ticaret anlaşmasına kadar kısa sürede kat edebileceğimiz çok mesafe bulunuyor. İnşallah önümüzdeki dönemde bununla ilgili gerekli adımları atacağız.

“S-400’LERDEN VAZGEÇMEMİZ SÖZ KONUSU DEĞİL”

Ayrıca, adeta sorunların kilit noktası haline dönüştürülen S-400 meselesinde, görevlendirdiğimiz arkadaşlarımız vasıtasıyla çözüm yolları aranması konusunda da mutabık kaldık. Sayın Trump’a, Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemi alma noktasına nasıl geldiğini bir kez daha ifade ettik. Zaten kendisi de bu konuda bize hak veriyor. Ülkemizin artık bu savunma sisteminden vazgeçmesinin söz konusu olamayacağını, çözümün bu gerçek ışığında bulunması gerektiğini söyledik.

NATO’nun kendi savunma konsepti açısından herhangi bir mani teşkil etmediğini açıkladığı S-400 konusunda kopartılan fırtınanın başka amaçlara matuf olduğunu anlattık. Bu husustaki aşırı ısrarın, Türkiye’nin egemenlik haklarına yönelik tecavüz anlamına geleceğinin altını çizdik.

Amerika’dan Patriot sistemi alma talebimizi tekrarladık. F-35 uçaklarıyla ilgili ülkemize yapılan haksızlığı tekrar dile getirdik. Türkiye’nin F-35’in proje ve üretim ortağı olduğunu belirttik. Bu proje kapsamında taahhüt ettiğimiz 2,1 milyar doların 1,4 milyar dolarını ödediğimizi tekrar hatırlattık. Şayet F-35 meselesindeki mevcut uzlaşmaz tavır sürerse, Türkiye’nin orta vadeli ihtiyaçlarını karşılamak için başka arayışlara girmek zorunda kalacağını söyledik.

Temsilciler Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı kararının tarihi gerçeklere aykırı ve haksız olduğunu belgeleriyle ortaya koyduk. Nitekim, görüşmemizin ardından Ermeni iddialarının Senato gündemine getirilmesiyle ilgili teşebbüsler akamete uğratılmıştır.

Diğer meselelerde de zaman içinde küçük de olsa ilerlemeler kaydedilmesini umuyoruz. Amerika’da halen süren azil süreci ve yaklaşık bir yıl sonra yapılacak seçimlerin, Başkan Trump’ı temkinli hareket etmeye yönelttiği açıktır. İnşallah bu süreçler bittiğinde, ilişkilerimiz yeniden ve çok güçlü bir ivme kazanacaktır. O gün gelene kadar meseleyi suhuletle yönetmeyi sürdüreceğiz.

“PKK/YPG, BİNLERCE DEAŞ’LIYI SERBEST BIRAKTI”

Suriye meselesi, Amerika ziyaretimizin en önemli başlıklarından biriydi. Türkiye’nin Suriye’de DEAŞ’a karşı en etkili mücadeleyi veren ülke olduğunu her fırsatta tekrarlıyoruz. Sadece Fırat Kalkanı Harekatımızda 3 binin üzerinde DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Diğer operasyonlarımızla birlikte bu rakam 4 binin üzerine çıkıyor. Halen ülkemiz cezaevlerinde bin 200’ü aşkın, Suriye’de kontrolümüz altında bulunan yerlerdeki cezaevlerinde 310’un üzerinde, geri gönderme merkezlerimizde ise bine yakın DEAŞ’lı bulunuyor.

Amerika tarafından düzenlenen bir operasyonla öldürülen Bağdadi’nin eşi, kız kardeşi ve diğer aile fertlerinden oluşan çok sayıda kişiyi yakaladık. Bu kişilerden çok değerli istihbari bilgiler elde edildi. Buna karşılık PKK-YPG, Suriye’deki cezaevlerinde ve kamplarda bulunan binlerce DEAŞ’lıyı, şantaj malzemesi olarak kullanarak, serbest bıraktı. Kim bunlar? Hani ortaklar vardı ya YPG/PYD. İşte şimdi bunlar o DEAŞ’lıları serbest bıraktılar.

Amerikalı muhataplarımıza, DEAŞ’a karşı sahada bir başka terör örgütüne ihtiyaçları olmadığını, Türkiye’nin bu mücadeleyi yürütebilecek imkâna ve kararlılığa sahip bulunduğunu söylüyoruz. Buna rağmen, Amerika’daki bir kesimin Suriye’de bölücü terör örgütünü destekleme ve güçlendirme yönünde çaba gösterdiği anlaşılıyor. Türkiye’nin başarıyla sürdürdüğü Barış Pınarı Harekatı, bu projeyi önemli ölçüde akamete uğrattı. Ülkemize yönelik öfkenin gerisindeki sebeplerden biri de bu büyük oyunu bozmuş olmamızdır.

Barış Pınarı Harekatında kontrol altına aldığımız yerleşim yeri sayısı 600’ü aşarken, etkisiz hale getirdiğimiz terörist sayısı bin 200’e yaklaştı. Hem Amerika’nın, hem de Rusya’nın vardığımız mutabakatlara uygun şekilde, belirlediğimiz bölgeleri teröristlerden tamamen arındıramadığı açıkça ortadadır. Harekat alanı sınırları dışından güvenlik güçlerimize ve Suriye Milli Ordusu mensuplarına yönelik neredeyse her gün saldırı düzenleniyor.

Bunun yanında, kontrolümüz altındaki bölgelerde yaşayan sivillere yönelik bombalı eylemler gerçekleştiriliyor. Saldırıların tamamının müsebbibi PKK/YPG terör örgütüdür. Türkiye’nin yürüttüğü harekata şiddetle karşı çıkıp, bize akıl-mantık dışı ithamlar yöneltenlerin hiçbiri, bu insanlık dışı saldırılara ses çıkarmıyor.

Bölücü terör örgütünü DEAŞ’a karşı savaşan bir yapı gibi göstermek için çırpınanlar, bugün aynı örgütün sivil katliamlarını örtmeye uğraşıyor. Terör örgütünün mevzi haline getirdiği okul, hastane, cami, kilise gibi yerleri görüntüleriyle dünya kamuoyunun dikkatine getirmemize rağmen, kimse dönüp de bunlara bakmıyor. Çünkü mesele ne Türkiye’nin yaptıkları veya yapmadıklarıdır, ne de terör örgütünün gerçekte nasıl eli kanlı bir katiller sürüsü olduğudur.

“NE MAZLUM KOBANİ’Sİ YA? ÖYLE BİRİSİ YOK”

İşte bakınız ne diyorlar, Mazlum Kobani. Ne Mazlum Kobani’si ya? Öyle birisi yok. Bu biliyorsunuz Ferit Abdi. Bu adam, bizim ülkemizde yüzlerce insanın öldürülmesinin başını çekmiş olan bir katildir, bir terör örgütünün başıdır. Biz bunu defaatle ABD tarafına da anlattık, Rusya tarafına anlattık. En sonunda Amerika’da Sayın Trump’a, senatörlere, video kaydıyla bunları anlattım. Tabii bu onları ciddi manada etkiledi. Bunu anlatmaya devam edeceğiz. Dünyanın dört bir yanında zira öyle bir yere bu işi bulaştırıyorlar ki, bizim Kürtlere karşı olduğumuzu anlatıyorlar. Parlamentodaki HDP gibi, arkasında PKK terör örgütünün olduğu HDP gibi. Biz de dedik ki, 'lütfen bunu birbirine karıştırmayın. Biz Kürt kardeşlerimize değil, terör örgütü olan PKK’ya karşıyız, YPG’ye karşıyız, PYD’ye karşıyız. Sizin bu ifadeleriniz Kürt kardeşlerimize saygısızlıktır.' Bunu onlara söyledim.

Mesele, sınırlarımız boyunca bir terör koridoru oluşturarak, ülkemizi güneyden kuşatmaktır.

Biz ne yaptık? Bu kuşatmayı bozduk. Bunların sıkıntısı burada. Tabii bu güneyden kuşatma bozulunca bunlar çılgına döndü. 32-33 bin tır silah, araç, gereç, mühimmat geldi. Bütün bunlar gelmesine rağmen bunlar bu operasyonu başarılı şekilde yürütemediler. Çünkü Mehmedimiz, Suriye Milli Ordusu el ele, omuz omuza bütün bu oyunları ölümü korkutarak, üzerine giderek bozdular. Tabii ki Mehmedimiz, sayısı itibarıyla öyle veya böyle şehitleri oldu. Aynı şekilde sivil şehitlerimiz oldu ve 150 civarında Suriye Milli Ordusundan şehitlerimiz oldu.

Ama bakıyorsunuz ana muhalefetin başındaki zat Suriye Milli Ordusu’nu terör örgütü olarak tanımlıyor. Suriye Milli Ordusu orada bizim ülkemizi taciz eden, bizim ülkemize saldırıda bulunanlara karşı hem kendi topraklarını savunan hem de Mehmetçiğimizle beraber bu mücadeleyi sürdüren mücahitlerdir. Ama bunlar ne yazık ki teröristlere terörist diyemiyor. Hiç bunlara, PKK’ya, HDP’ye, PYD’ye, YPG’ye terörist dediğini duydunuz mu? Demez… Niye? Ortaklar ya, beraber yürüyorlar ya. Daha çok beraber yürüyecekler. Ama benim milletim, teröre omuz veren, onlarla beraber yürüyenlere gereken dersi inşallah 2023’te de verecek, 2024’te de verecek.

"BU ALÇAK PLANA İZİN VERMEDİK, VERMEYECEĞİZ"

Tabii biz, ne pahasına olursa olsun bu alçak plana izin vermedik, vermeyeceğiz. Tüm bu gerçekleri Amerika seyahatimizde görüştüğümüz herkese anlattık. Amerika’da muhatap alınan PKK-YPG’nin yönetici kadrosundaki kimi isimlerin gerisindeki kanlı geçmişi, belgeleriyle, fotoğraflarıyla, filmiyle Amerikan Başkanına ve senatörlerine gösterdik.

Ortaya koyduğumuz tablonun muhataplarımız nezdinde karşılık bulduğunu müşahede ettik. Ancak, Amerika’nın terör örgütüyle Suriye’de girdiği angajmanın bir anda bitmeyeceğinin de farkındayız.

Bununla birlikte terör örgütünün Suriye’deki işinin giderek zorlaştığı bir gerçektir. Buradan bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Suriye ve Kuzey Irak başta olmak üzere, ülkemize yönelik terör tehditlerinin tamamı sona erene, son terörist etkisiz hale getirilene kadar mücadelemiz sürecektir.

Aynı şekilde, Amerika’da faaliyetlerini yürüten FETÖ elebaşı ve mensuplarıyla ilgili taleplerimizi, bu ziyaretimizde bir kez daha tekrarladık. Bu konudaki kararlılığımızdan en küçük bir taviz vermiyoruz.

Ülkemize ve milletimize yapılan ihanetin hesabını sormak için son nefeslerine kadar hainlerin peşinde olacağız. Teröristler kimin arkasına saklanırsa saklansınlar, hangi kisveye bürünürlerse bürünsünler bu akıbetten kurtulamayacaklardır.

Türkiye’yi bu haklı davasından tehditle, şantajla, yaptırımla, yalan-yanlış argümanlarla döndüremeyeceklerini aklıselim sahibi herkesin anlamaya başladığını umuyoruz. Bölgemizdeki hiçbir hesabın, Türkiye’nin rızası ve desteği olmadan hayata geçirilemeyeceği gerçeğini herkese anlatmaya devam edeceğiz.

“TÜM SENARYOLARI PARÇALIYORUZ”

Türkiye’nin ve Türk Milletinin menfaatlerini savunmak için dünyanın dört bir yanında mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu mücadelede gücümüzü önce Rabbimizden, sonra aziz milletimizden alıyoruz. Milletimizin desteği, 17 yıldır olduğu gibi, bugün de yanımızdadır.

Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet yolunda verdiğimiz mücadelenin her adımını 82 milyon vatandaşımız ve duası bizimle olan yüzlerce milyon kardeşimizle birlikte atıyoruz. Bir olarak, iri olarak, diri olarak, kardeş olarak, hep birlikte Türkiye olarak önümüze kurulan tüm tuzakları bozuyor, tüm senaryoları parçalıyoruz.

Ülkemizi hedef alanların önceliklerinin en başına, milletimizle aramızdaki bağı koparmayı koymalarının sebebi işte budur.

“CHP GENEL BAŞKANI YALANLARINI TEKRARLAMAKTA ISRAR EDİYOR”

Dışarıdan gelen her türlü saldırıya, yöneltilen her türlü iftiraya karşı biz ülkemizin ve milletimizin hakkını, hukukunu, menfaatlerini sonuna kadar savunuruz. Bu konuda en küçük bir sıkıntımız yok. Üzüntü verici olan, içimizdeki bazı kesimlerin de Türkiye düşmanlarıyla aynı kafayı taşıyor olmasıdır. "Tayyip Erdoğan gitsin, AK Parti yıkılsın da, Türkiye’ye ne olursa olsun" anlayışının ürünü söylemler, adeta birilerinin varoluş gayesi haline dönüşmüştür.

Özellikle CHP Genel Başkanının, yalanlığı, yanlışlığı, eksikliği, çarpıklığı defalarca ortaya konan hususları tekrar tekrar gündeme getirmesi, artık siyasetle izah edilemeyecek bir garabet halini almıştır. Bu kişinin diline doladığı konulardan biri Sakarya’daki tank palet fabrikasıdır. Bu konuyu biz defalarca izah ettik. Arkadaşlarımız defalarca bilgileri, belgeleri kamuoyuyla paylaştılar, Savunma Bakanlığımız detaylı bir açıklama yaptı.

Fabrikanın mülkiyetinin devlette olduğu, sadece işletme hakkının belli bir süreyle devredildiği, yapılacak yatırımlarla fabrikanın daha etkin ve verimli şekilde çalışacağı tekrar tekrar anlatıldı. Buna rağmen CHP Genel Başkanı hala, fabrikanın Katar ordusuna satıldığına kadar vardırdığı yalanlarını tekrarlamakta ısrar ediyor.

Geçmişte bilinen tek icrai faaliyeti SSK’yı batırmak olan birisinin, böyle bir işlemi anlamasını beklemenin zor olduğunun elbette farkındayız. Onun için dün Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda arkadaşlarıma talimat verdim. Bu konuyu Sayın Genel Başkana, ilkokul bile değil, tıpkı bir anaokulu öğrencisine anlatır gibi tane tane yeniden izah edecekler. Ta ki anlayana kadar bu izahı sürdüreceğiz. Hatta görüntülü olacak.

Bu zatın diline doladığı bir başka mesele de istihdam rakamlarıdır. İstihdam artıyor diyoruz, bu kişi rahatsız oluyor. Bir şahıs, insanların iş bulmasından, çalışmasından, evine ekmek götürmesinden niye rahatsız olur, anlamak mümkün değildir. Elbette ülkemizdeki her bir işsiz kardeşimiz bizim de üzüntü kaynağımızdır. Çalışabilir yaştaki herkese iş oluşturmak boynumuzun borcudur. Ama "bal bal" denilerek ağız tatlanmıyor. Yani "iş iş" denilerek istihdam artmıyor.

“İŞGÜCÜNE KATILIMDAKİ YÜKSELİŞ SEBEBİYLE, İŞSİZLİK RAKAMLARIMIZ NİSPETEN YÜKSEK ÇIKIYOR”

İstihdamı artırmanın yolu ülkeyi büyütmekten geçiyor. Bunun için yatırımı, üretimi, ihracatı artırmanın, turizmi geliştirmenin mücadelesini veriyoruz.

AK Parti döneminde istihdam yaklaşık 9 milyon kişi artmasına rağmen, işsizlik oranımız hala yüzde 14 gibi yüksek bir seviyededir. Bu yüksek işsizlik oranının, geçtiğimiz yıl yaşadığımız ekonomik saldırının yol açtığı sıkıntıların ötesinde sebepleri vardır.

Eskiden ülkemizde çalışma çağına gelen nüfusun bir kısmı iş aramadığı veya aile işinde çalıştığı için, istihdam istatistiklerine girmiyordu. Şimdi, eğitim düzeyinin yükselmiş olmasının da etkisiyle, çalışma çağına gelen hemen her kadın ve erkek vatandaşımız iş arıyor. Mesela, 2002 yılına göre, 2018’e kadar olan dönemde işgücüne katılma oranında 3,6 puanlık bir artış yaşandı. Bu oran kadınlarda 6,3 puanı buluyor.

Toplam istihdam oranındaki artış 3 puanı bulmasına rağmen, işgücüne katılımdaki bu yükseliş sebebiyle, işsizlik rakamlarımız nispeten yüksek çıkıyor. Bunun sebebi, bizim istihdam oluşturamamış olmamız değildir. Mesele, işgücüne katılım oranının, eskisine göre fevkalade yükselmiş olmasıdır.

Bizim buradan çıkardığımız ders, ülkemizi çok daha fazla büyütmemiz, çok daha fazla üretmemiz, çok daha fazla istihdam alanı oluşturmamız gerektiğidir. Bu polemiği yapılacak değil, hep birlikte seferberlik anlayışıyla çalışılarak üstesinden gelinecek bir meseledir.

Sonraki Haber