Cumhurbaşkanı Erdoğan: Dokunulmazlık zırhı olmazsa gidecekleri yer akıl hastaneleridir

Partisinin grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP'ye yüklendi: Dokunulmazlık zırhı olmazsa acaba bu şizofrenik vakalar bu adımları atabilir mi? Gidecekleri yer bellidir. O da akıl hastaneleridir.

Son Güncelleme:

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu. 

 CHP'li Özkoç'un AK Partili Zengin'e yönelik sözlerine değinen Erdoğan, "Önce bu şizofrenik vakaları parlamentodan temizlemek lazım. Bunun adımlarını atmak lazım. Bu şizofrenik vakalardan parlamentomuzu temizleyemezsek, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu parlamentosuna yazık olur" dedi.

Erdoğan, "Bunca yıl başbakanlık yaptım, cumhurbaşkanlığı yaptım; en çok hayıflandığım konulardan biri, şöyle dişime göre bir ana muhalefet bulamayışımdır" ifadelerini kullandı. 

Gelen haberlerin çok hayra alamet olmadığını belirten Erdoğan, "İstanbul'da 3 ay gibi bir süre sonra, havalar böyle giderse, İstanbul susuzluğa doğru yürüyor. Benzer şey Ankara için de geçerli" şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Arifiye'deki tank palet fabrikası satılmamış, 25 yıllığına Katar ve Türk sermayesinin ortaklığıyla şu anda çalıştırılan BMC firmasına tahsis edilmiştir. Burada satış kesinlikle yok. 2013 yılından beri üzerinde çalışılan Göktuğ Projesi’nin bir ürünü olan Bozdoğan füzesi, uçaktan test atışlarının tamamlanmasının ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterine girecek" dedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar: 

Perşembe günü Türkiye Tarım Şurası vesilesiyle, çiftçilerimizle buluştuk ve hasret giderdik. Bu buluşmada, hem tarım sektöründeki bugüne kadar yaptıklarımızı anlattık, hem de çiftçilerimize yeni müjdeler verdik. 

Cuma günü İzmir’de dolu dolu bir gün geçirdik. 

Dün de, Katar’da Yüksek Stratejik Komite 5’inci Toplantısını gerçekleştirdik. Katar Emiri ile ikili ve heyetler arası görüşmelerimizin ardından Türk-Katar Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı’ndaki askerlerimizle bir araya geldik. Tabii bunların yanında çok sayıda görüşmemiz ve toplantımız oldu. Özellikle bölgesel ve uluslararası durumları değerlendirme imkanı bulduk.

AK Parti, asla seçimden seçime milletin karşısına çıkan, seçimden seçime görünmeye çalışan bir parti olmamıştır. Biz, yılın 365 günü, günün 24 saati bilfiil çalışan, işleyen, milletimizle gönül gönüle yol yürüyen bir partiyiz. AK Parti’nin kurulduktan 15 ay sonra iktidara gelmesinin ve 17 yıldır bu konumunu sürdürmesinin gerisindeki sırrı merak edenler, işte buraya baksın.

Milletimiz, ortaya koyduğumuz siyasetle, yaptığımız hizmetlerle, olaylar karşısındaki tavrımızla, duruşumuzla, sözümüzle, muhabbetimizle bizi kendisinden bir parça gördüğü için hep yanımızdadır. Bu anlayışla, halka tepeden bakanların, milleti kendi ajandalarının bir aracı olarak görenlerin, insanların dertlerini ve beklentilerini hiçe sayanların devrini sona erdirdik. Sadece eski Türkiye’nin hastalıklı siyaset tarzını çöpe atmakla kalmadık, yönetim sistemini de değiştirerek, bunu kalıcı bir hale getirdik. 

" AK PARTİ'LİNİN ESKİSİ OLMAZ"

Şayet, eski Türkiye’de olduğu gibi, kendi kabuğumuza çekilip, iç çekişmelerimizle, küçük hesaplarla uğraşıyor, tarihimize ve kültürümüze sırt çeviriyor olsaydık, bunların hiçbirini konuşmazdık.

Milletimiz de ülkemizin karşısındaki bu fotoğrafı gördüğü için, girdiğimiz her mücadelede tüm gücüyle yanımızda oluyor. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak bize düşen görev, milletimizin bu teveccühüne, bu güvenine, bu desteğine layık olacak işler yapmaktır. Bunun için Büyük Kongre sürecimize büyük önem veriyorum. Ülkemizin 81 vilayetinin tamamında milletimizle gönül bağı güçlü, hizmet etme kabiliyeti, kapasitesi ve kararlılığı yüksek, dava bilincine sahip bir teşkilat yapısıyla yolumuza devam edeceğiz. 

Kuruluşundan bugüne AK Parti kademelerinde görev yapmış her bir arkadaşımızın başımızın üzerinde yeri vardır. Hep söylediğim gibi, AK Partilinin eskisi olmaz. Partimizde sadece görev değişikliği olur. Şahsım başta olmak üzere her AK Partili, davamızın ve hedeflerimizin tabii neferidir. Bundan daha büyük bir unvan yoktur. Gerisi gayret işidir, takdir işidir, nasip işidir, kader işidir.

GİDECEKLERİ YER AKIL HASTANESİDİR

Dokunulmazlık zırhı olmazsa acaba bu şizofrenik vakalar bu adımları atabilir mi? Gidecekleri yer bellidir. O da akıl hastaneleridir. Hukuk devleti sınırları içinde bunların hepsinin de hesabı sorulmuştur, sorulacaktır. Şimdi beklerim ki bu hakareti yapan zat, ben dokunulmazlığımdan vazgeçiyorum, gereken neyse bu yapılsın. Yüreğin varsa, benim dokunulmazlık hakkımı kaldırın, hukukta bu mücadeleyi yapalım desin. Çünkü bunların eskiden gelme alışkanlıkları var. Ama bu alışkanlıkların artık bu parlamentoda olmaması gerekir.

Şimdi kadına şiddet diyeceksin, karşı çıkacaksın, kadını doğrayanlar diyeceksin karşı çıkacaksın, tokat atanlar diyecek karşı çıkacaksın, her tarafta bağırıp bunun en önemli yeri olması gereken Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna gelince, benim dokunulmazlığım var, ulan da diyeceksin, haddini bil de diyeceksin. Ama biz bunları görmek istemiyoruz.

"HERKES GİBİ CHP’LİLERİN DE KÜLLİYEYE GELME HAKKI VARDIR"
Henüz bu ilkelliklerin tartışması bitmemişken, bir anda Türkiye kendini CHP merkezli bir başka kavganın içinde buldu. Güya bir CHP’li, casus filmlerine taş çıkartacak bir senaryoyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gelip gizlice bizimle görüşmüş.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, milletin evidir. Herkes gibi CHP’lilerin de buraya gelme hakkı vardır. Nitekim, çeşitli vesilelerle CHP’lilerden de Külliye’ye

gelenler olmuştur. Mesela, 15 Temmuz’un ardından Bay Kemal de gelmiştir, bir gün, anlık. Sayın Bahçeli birlikteydik, böyle bir görüşmeyle ilgili gelmişti. Mesela, Cumhurbaşkanlığı adaylığı döneminde Muharrem İnce bizimle görüşmek için Külliye değilse de Genel Merkezimize gelmiştir.

Mesela, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gelmiştir. Başka vesilelerle gelenler arasında da mutlaka CHP üyesi olanlar mevcuttur. Külliye benim şahsi malım değildir. Külliye bu milletin varlığıdır. Biz bu projeyi hayata geçirirken, Türkiye'mize, milletimize ve memleketimize yakışır bir projeyi hayata geçirdik ki geleceğe yönelik bir ufuk olsun. Buranın idari merkezi olsun, buranın camisi olsun, buranın çok amaçlı büyük bir salonu olsun, öbür tarafta yine aynı şekilde Türkiye'nin en büyük kütüphanesini buraya yapalım dedik ve muhteşem bir kütüphaneyi bitirdik. Öyle zannediyorum ki Ocak ayı içinde de açılışını yapacağız.

“İBRET VERİCİ OLAN OLAYI” 

Türkiye’nin tüm meselelerini, ülkenin ikinci büyük partisinin yöneticileriyle konuşmaktan ve değerlendirmekten asla kaçınmayız. Fakat, son günlerdeki tartışma bambaşka bir mecrada cereyan ediyor.

Ne kadar saçma olursa olsun, CHP’nin halini göstermesi bakımından ibret verici olan olayı, takip etmeyenler için, şöyle kısaca özetlemek istiyorum. Londra’da tedavi gördüğü anlaşılan ve mesleki kariyeri çok da yeni nesillere örnek gösterilemeyecek olan bir gazeteci var.

Bu kişi, CHP Genel Başkanının basınımızın "yeni amiral gemisi" olarak sıfatlandırdığı gazetede, "müthiş bir haber" başlığıyla bir iddia ortaya attı. Buna göre, 9 Kasım’da bir CHP’li plakası değiştirilmiş bir araçla Külliye’ye gelip bizimle görüşmüş ve farklı plakalı bir araçla da çıkıp gitmiş.
Yine iddiaya göre bu görüşmede biz, gelen kişiye "Senin CHP Genel Başkanı olman gerekir" demişiz.
Hani meşhur bir hikaye var. Adamın biri etrafındakilere 'kurban' meselesini şöyle anlatıyormuş: Hazreti Musa Allah'a "ya rabbi, bana bir kız evlat bahşedersen onu sana kurban edeyim" diye dua etmiş. Bir zaman sonra hazreti Musa'nın bir kızı olmuş, adını Ayşe koymuş. Çocuğun kurban edileceği zaman gelince Hazreti Musa bıçağı yavrucağın boynuna dayamış, tam kesecekken Azrail gökten elinde bir keçiyle gelmiş. Hikâyenin tam bu noktasında dinleyenlerden biri dayanamamış ve şöyle demiş: Ben bunun neresini düzelteyim? Hazreti Musa değil Hazreti İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç.
"NERESİNİ DÜZELTELİM BİLEMİYORUZ"
Şimdi biz de bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz. Her şeyden önce böyle bir görüşmemiz olmadı. İddia edildiği gibi gizli-saklı hiçbir CHP’li yanımıza gelmedi. Bu Külliye'ye giren araç da bellidir, çıkan araç da bellidir. Hepsinin künyesi giriş-çıkışlarda bellidir. Ama bunlar nasıl bir Külliye'de yaşadıklarını bilmiyorlar. Kendi genel merkezleri gibi sanıyorlar. Hiçbir CHP’liye Genel Başkan olması gerektiği yönünde telkinde bulunmadık. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha ideal bir genel başkan olmaz. CHP’nin başında kimin olduğundan bize ne?
Bu konu, CHP Genel Merkezini, CHP delegelerini, CHP’ye oy verenleri alakadar eder. Olmayan bir görüşmeyi ve olmayan bir konuşmayı ortaya atan gazeteciyi, siciline binaen bir parça mazur görmek mümkün. Nitekim bugünkü yazısında galiba özür diliyor. Bizden de dilemiş, teşekkür ederiz.
Peki, bu iddianın üzerine "doğrudur" diyerek adeta tüy diken Genel Başkanı ne yapacağız? İddia öyle saçmaydı ki, ilk duyduğumda cevap vermeyi kendime zul addettim. Konuyla ilgili açıklamayı da arkadaşlarımıza yaptırdım. Buna rağmen CHP Genel Başkanı televizyonda milletin gözünün içine baka baka, "Herkes konuşuyor Erdoğan niye konuşmuyor" diyecek kadar seviyeyi düşürdü.

Meselenin dallanıp budaklanması üzerine "Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum" diyerek iddiayı yalanladım. Buna rağmen kendisi çıkıp da delikanlıca "hata ettim, özür dilerim" diyemedi. 

Zaten bu zatın klasik tarzıdır. Akıl ve izan dışı her türlü iddiayı ortaya atar, sonra da "hadi cevap ver" diyerek kenara çekilir. Cevap verilir, iddialar belgeleriyle çürütülür, ama bu zat yine aynı şeyleri söylemeye devam eder. 
"BAY KEMAL OLMAK BÖYLE BİR ŞEYDİR"
Eline tutuşturulan kağıtların, kulağına üflenen hezeyanların her defasında çürük çıkması bu zatı yolundan döndürmeye yetmez. Sakarya’daki tank-palet fabrikası konusundan Man Adası iddialarına kadar hep aynı şekilde davranmıştır. Yargıda çıkan kararlar da bu adamı yola getirmiyor. "Man Adası" dedi, davayı bizim arkadaşlarımız, kardeşlerim hepsi kazandılar ama yine aynı yola devam ediyor.
Kendisi CHP’nin başına bir kaset kumpasıyla geldiği için, orada kalmanın çarelerini de hep benzer yöntemlerde arıyor. Çünkü Bay Kemal olmak böyle bir şeydir. Öyle ya, yalanları yüzüne vurulduğunda sürekli "yarabbi şükür" deyip işine bakacaksın ki devamı gelsin.
Gerçi bu arada "Külliyeye gelen CHP’li" iddiası da ortada kaldı. Yazıyı yazan diyor ki, benim haber kaynağım filanca kişidir. O kişi diyor ki, benim haber kaynağım CHP içinden birisidir. CHP’liler diyor ki bizden böyle bir iş sadır olmaz. İthama maruz CHP’li diyor ki, bu kumpas CHP Genel Merkezinde kuruldu.
İddiayı doğrulayan Kılıçdaroğlu diyor ki, öyle demek istemedim. Bunca rezillik ortaya dökülmesine rağmen, CHP’li yetkililerin hala bizi suçluyor olmaları da işin bir başka trajikomik tarafıdır. Şimdi yeni bir senaryo daha çıktı. Yatta bir aradaydılar. Yatta bir araya gelenler de şimdi birbirlerini suçluyor. Ben yatta yoktum, öbürü diyor ben yoktum, öbürü diyor ben de yoktum. Fakat bu iddiayı ortaya atan Sayın İnce de diyor ki onlar kendilerini iyi bilir. CHP Genel Başkanına, bu konuları ortalama bir insan idrakiyle anlatamayacağımızı sayısız tecrübeyle öğrendik.
"CHP KENDİ KENDİNE BİR ORTA OYUNU OYNADI VE ARTIK BİTTİ"
Maalesef, günlerdir televizyon film ve dizilerindeki taht oyunlarını, güç savaşlarını, iktidar kavgalarını, komplo teorilerini gölgede bırakan bir oyun seyrediyoruz. CHP’nin siyaset üretme gücünün, kendi iç kavgalarında sergiledikleri şenlikten ibaret olduğunu tüm Türkiye bir kez daha gördü. Onurlu bir siyasetçinin yapacağı iş, gelinen noktada önce bizden, sonra itham ettikleri kişilerden özür dilemek olmalıdır.
En başta da, yalanla, iftirayla, karalamayla, altı boş iddialarla, içi boş ithamlarla, alavere-dalavere siyasetiyle ülkemizi meşgul ettikleri için milletimizden özür dilenmelidir. CHP kendi kendine bir orta oyunu oynadı ve artık bitti. Yeniden hep birlikte ülkemizin gerçek gündemine dönmenin zamanı geldi. CHP’liler kendi iç hesaplaşmalarını varsınlar, kapalı kapılar ardında gerçekleştirsinler. Bunların parti sözcüleri de, bizzat kendilerinin de tek mesleği var, nerede bu sanatı kavramışlarsa, yalan. Yalan üzerine bu süreci inşa etmeye çalışıyorlar. Ama ne olur, artık milletin yakasından düşsünler.

“KAZANDIKLARI BİRKAÇ BELEDİYE, BUNLARIN DENGESİNİ İYİCE BOZDU” 

Bir gün tek parti faşizmine, bir gün emperyalizmin sözcülüğüne, bir gün koltuk kavgasına, bir gün terörist seviciliğine savrulan bir partiden ne köy olur, ne kasaba… Nitekim, milletimiz de bu gerçeği gördüğü için, CHP’yi belli bir oy oranının üzerine çıkarmıyor. Mahalli seçimlerde kazandıkları birkaç belediye, bunların dengesini iyice bozdu.
İşte görüldüğü gibi, aradan 7 ay geçmeden kendilerini yerden yere atmaya başladılar. Şimdi ne diyorlar biliyor muşunu? Biz diyorlar bu şartlarda Ankara’yı yönetemeyiz. Niye yönetemiyorsun? Kazandın ya, haydi bakalım yönet. Ben diyor 'işte buradan Ankara'nın suyundaki kirliliği gideremem.'
Devletten parayı alıyor musun? Alıyorsun. Şu andan itibaren parayı yönetme sanatını ortaya koyman gerekir. Eğer parayı yönetme kabiliyetin varsa o zaman bu adımı atarsın. Kredi bulmak senin işin, krediyi de bulacaksan bul.

"İSTANBUL VE ANKARA SUSUZLUĞA DOĞRU YÜRÜYOR"

Aynı şey İstanbul için de geçerli. Biz de bu mesleği icra ettik. Şu anda gerek Ankara’da gerek İstanbul’da görevlendirdiğimiz bu konuda yetkili, başarılı olan belediye başkanı arkadaşlarım var. Bu mesleği belediye başkanlığı olarak şahsım da yaptı. Ve CHP yönetiminden 2,5 milyar dolar borçla İstanbul'u devraldım. Biz o süreci yine aynı şekilde, susuz İstanbul'u suya kavuşturduk, çöp dağlarını ortadan kaldırdık. Atık su noktasındaki en zor dönemde bütün her tarafı atık su noktasında temizliğimizi yaptık, pırıl pırıl hale getirdik.
Aynı şekilde Sakarya'dan İstanbul'a suyu taşıdık ve boğazın altından suyu taşıdık. Bunları yaptık. Eğer bunları yapmamış olsaydık şu anda herhangi bir sıkıntıda İstanbul yine susuzluğu yaşardı. Fakat gelen haberler hiç hayra alamet değil. İstanbul'da 3 ay gibi bir süre sonra, havalar böyle giderse, İstanbul susuzluğa doğru yürüyor. Benzer şey Ankara için de geçerli." şeklinde konuştu.

Benzer şey Ankara için de geçerli. Ankara’da şu anda söylenen özellikle atık su noktasındaki sıkıntılar. Yapacaksın arkadaş, çözeceksin bu işi. Bu konuyla ilgili olarak da bana 'borçlanma konusunda meclis müsaade etmiyor.' Arkadaşlar, borç yiğidin kamçısıdır. Borçlanma noktasında da tabii ki meclis, belli sorumlulukları üzerine alamaz. Biz bu işi çözeriz, bunu görürse, meclis de size gerekli desteği verir. Bunu görmüyorsa desteği veremez.
Bunca yıl Başbakanlık yaptım, Cumhurbaşkanlığı yaptım, en çok hayıflandığım konulardan biri şöyle dişime göre bir ana muhalefet bulamayışımdır. Kendilerince en güçlü oldukları zamanda düştükleri durum ortada… Bakalım yarın hangi senaryoyla karşımıza çıkacaklar? Bir kez daha, Rabbim ülkemizi ve milletimizi CHP afetinden muhafaza eylesin diyorum.

“TANK PALET FABRİKASI SATILMAMIŞTIR”

Son olarak, savunma sanayimiz için önemli bazı gelişmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bize silahlı ve silahsız insansız hava aracı vermemişlerdi, ürettik. Yeni nesil tank vermediler, prototipini hazırladık, motorunu da tamamlayınca hemen seri üretime geçeceğiz. Helikopter vermediler, onu da ürettik.
İhracat aşamasındaki helikopterlerin motorlarıyla ilgili sıkıntılar çıkardılar, inşallah yakında bu sorunu da aşıyoruz. İşte Arifiye'deki tank palet fabrikası ile ilgili yalan üstüne yalan, konuyu bilmiyor. Ne diyor? 20 milyar dolar… Bu adam rakam bilmiyor, dolar nedir bilmiyor, inanın para nedir bilmiyor. Bunlardan haberi yok. Burayı satmadığımızı defaatle söylememize rağmen devamlı buranın satıldığını söylüyor.
Arifiye'deki bu tank palet fabrikası, satılmamıştır, 25 yıllığına burası Katar ve Türk sermayesinin ortaklığıyla çalıştırılan BMC firmasına burası tahsis edilmiştir. Burada satış kesinlikle yok. Mevcut tanklarımızın bakımı burada yapılacak, paletlerin tamir bakımı burada yapılacak. Hatta ve hatta burada gerekirse sıfır üretim bile yapılacak.

F-35 konusunda ülkemize yapılan haksızlığı sizler de yakından takip ediyorsunuz. Allah’ın izniyle, 5-6 yıl içinde kendi Milli Muharip Savaş Uçağımızı hazır hale getirmeyi planlıyoruz.
"SERİ ÜRETİMİ İÇİN GÜN SAYIYORUZ"
Bize tüfek, tabanca gibi araçları vermeyince sandılar ki elimiz boş kalacak, daha iyisini ürettik ve güvenlik güçlerimizin kullanımına sunduk. Harekatlarımızda kullandığımız silah ve mühimmatlar konusunda, özellikle Batı ülkelerine bağımlılığımız neredeyse kalmadı.
Şimdi yeni ve daha ileri hamleler içindeyiz. Mesela, milyonlarca dolar maliyetle dışarıdan aldığımız havadan havaya füzelerin, yerli ve milli muadillerinin seri üretimi için gün sayıyoruz.
“BOZDOĞAN ENVANTERE GİRİYOR”

Savaş uçaklarımıza entegre edilecek havadan havaya füzemiz Bozdoğan, fırlatma rampasından yapılan güdümlü atışlarda tam isabet sağladı. Ses hızının çok üstünde uçan ve yüksek manevra yeteneğine sahip bu füzemizin uçaktan atışlı testleri de önümüzdeki yıl yapılacak.
2013 yılından beri üzerinde çalışılan Göktuğ Projesi’nin bir ürünü olan Bozdoğan füzesi, uçaktan test atışlarının da tamamlanmasının ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterine girecek.
Dünyada sadece 9 ülkenin ürettiği havadan havaya füzemiz, Milli Muharip Uçağımıza ve F-16 savaş uçaklarımıza monte edilecek. Böylece, savaş uçaklarımızda kullandığımız hava-yer silahlarına ek olarak havadan-havaya silahlarımız da yerli ve milli olacak. 
Milli gemimizden ilk defa milli füze atışı gerçekleştirdik. Roketsan tarafından geliştirilip üretilen, ilk milli deniz seyir füzemiz Atmaca, TCG Kınalıada Gemisinden başarıyla fırlatıldı. Bu füzemiz de inşallah önümüzdeki yıl envantere giriyor. 

Sonraki Haber