Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nden Celal Şengör'e çok sert tepki

Celal Şengör'ün Türkan Saylan ile ilgili yazdığı mektup Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nden çok sert bir tepkiyle karşılandı. ÇYDD, hem mektubun yayınlandığı gazeteden hem de Celal Şengör'den özür beklediğini açıkladı

Son Güncelleme:

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, bugün bir gazetenin köşe yazarının yer verdiği Celal Şengör'ün Türkan Saylan ile ilgili mektubuna çok sert tepki gösterdi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin genel başkanı ve bilim insanı Türkan Saylan'a bahsi geçen mektupta büyük bir saygısızlık yapıldığını savunan ÇYDD, bu mektubun yer aldığı köşe yazısı için de gazeteden özür beklediğini açıkladı.

İşte Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından yapılan o açıklama:

"Bilim insanı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin efsane Genel Başkanı ve son yüzyılın en önemli toplum önderlerinden biri olan Prof. Dr. Türkan SAYLAN'ın hatırasına, unvanında profesör yazan ve öyle sandığımız Celal ŞENGÖR tarafından yazılan bir mektupla büyük bir saygısızlık yapılmıştır.

Adı geçen kişi hangi payesine, hangi ulusal, toplumsal ve evrensel çalışmasına ve başarısına dayanarak önce cüzzamı Türkiye'de yenmiş ve uluslararası alanda bu başarısı "Gandhi Barış Ödülü" ile ve başkaca sayısız ödüllerle ödüllendirilmiş, eğitimdeki eşitsizliği ve cehaleti yenme hedefiyle ömrünün son dakikasına kadar çalışmış bir toplum önderinin bilimsel yeterliliğini sorgulamaktadır, amacı ve beklentisi nedir ? Bu mektubu köşesine taşıyan ve çok kısa süre önce benzer bir skandalla aklımızda büyük soru işaretleri oluşturmuş bir kişi, nasıl olur da saygın bir basın kuruluşunda halen başyazarlık yapabilmektedir? Bu soruların yanıtını halkımızın vicdanına bırakıyoruz.

Akademik etiğe, basın etiğine ve toplumsal ahlaka açıkça aykırı şekilde, Büyük Atatürk'ün çağdaş uygarlık seviyesine erişilmesi hedefi için yurdun tüm evlatlarına çağdaş ve bilimsel eğitim verilmesi ve fırsat eşitliği sağlanmasına bütün ömrünü adamış ve son günlerini kendisinin ve ÇYDD'nin uğradığı saldırılarla mücadele ederek geçirmiş bir toplum önderine bu tür dayanaksız ve soyut tezlerle saldıranları ulusumuz asla affetmeyecektir.

Bu cümleleri kuran ve bu saçmalıkları köşesine taşıyan kişiler açık ve ivedi şekilde özür dilemelidir. Aksi takdirde amaç ve beklentileri zamanla kendiliğinden anlaşılacak, bu süreçte toplumdaki tüm güvenlerini kaybedecek ve her söylediklerine kuşkuyla yaklaşılan, güvenilmez kişiler olarak yaşamaya devam edeceklerdir.Güneşin balçıkla sıvanamayacağı gibi Türkan SAYLAN Hocamızın ışığı da, bu karalamalar ile söndürülemez. "

ÇYDD, haberi yayınlayan gazeteye Türk Halk Edebiyatının büyük ozanı Pir Sultan Abdal'ın şu dizelerini hatırlattı: 

".... Şu ellerin taşı hiç bana değmez 

İlle dostun bir tek gülü yaralar beni beni beni..."

CELAL ŞENGÖR TÜRKAN SAYLAN İLE İLGİLİ NE DEMİŞTİ?

Bir gazetenin köşe yazarına mektup gönderen Prof. Dr. Celal Şengör, şöyle yazmıştı:

"İmam hatipler bu ülkenin başındaki en büyük sorunlardan biridir. Bunu tebarüz ettirdiğiniz için sağ olun. 

Ancak…

Geriliğimizin tek sebebi onlar değil… Hatta denilebilir ki, onlar hastalığımızın arazları… Esas sorun üniversite denilen kurumlarımızda…

Sık sık söylüyorum: Türkiye'de üniversite adına lâyık tek kurum yoktur.

Bunu Yüksek Öğretim Kurumu YÖK'e ve hatta 12 Eylül askeri yönetimine bağlayanlar çok yanılıyorlar.

Siz, daha önceki durumu da hatırlarsınız. Üniversitelerin bu halde olmasının başlıca sebebi, üniversite içinde liyakate önem verilmemesidir.

Bu, 1933 Üniversite Reformu'ndan beri böyle olmuştur. Bu konuda 1946'da Fuat Köprülü'nün yazdığı makalelere bakmanızı öneririm.

Üniversite hocalarımızın ezici bir çoğunluğu lise hocası bile olamayacak düzeydedir. 

YÖK'ün uyguladığı kontenjan politikası her türlü aklıselimin haricindedir.

Düşününüz ki, 25 tane optik mineraloji (mineral bilimi) mikroskopu olan bir jeoloji bölümüne 70 kontenjan verilmiştir. Bu açıkça 'Eğitim yapmayın' demektir.

Türkiye'deki intihal (aşırma) sayıları insanı korkutacak düzeyde olup üniversite içinde pek ciddi bir ahlâk erozyonuna işaret etmektedir.

Yere göğe koymadığımız rahmetli Türkân Saylan, YÖK üyesiyken YÖK'ü yuvarlak lâflarla eleştirmekten başka dişe değer tek bir fikir üretemediydi.

Cumhuriyet'te yayımladığı saçma sapan bir yazıya ben sert bir cevap yayımlamıştım. Dönüp baktığınızda kendisinin bilim üretiminin de neredeyse yok düzeyinde olduğunu görüyorsunuz.

Bu durum, sağ-sol demeden tüm sözde bilim insanlarımızın acınılacak durumuna pek çarpıcı bir örnektir.

"İNTİHAL" YAPANLAR ÜNİVERSİTEDEN ATILMALI

Bu olumsuzlukların önüne geçmenin yolu nedir? Gayet basit:

1) Bütün medeni âlemde yapıldığı gibi doktora, doçentlik ve profesörlük jürilerine yurt dışındaki, ciddi üniversitelerden jüri üyesi atarsınız.

2) Akademik terfilerde 'Science Citation Index' (Bilim Alıntı Endeksi) için muhakkak bir alt sınır koyarsınız.

3) Verilen dersleri uluslararası kontrole açarsınız. Bu elbette sadece İngilizce ders veren üniversitelerimizde uygulanabilecek bir yöntemdir ama hiç yoktan iyidir.

4) İntihal yaptığı tespit edilen öğretim üyesi veya öğrencinin üniversite ile ilişkisini derhal kesersiniz, varsa emeklilik haklarını yakarsınız.

5) Rektör atamaları asla seçimle olmamalıdır. Seçim, üniversite içine politika sokup üniversitenin verimli çalışmasına engel olmaktadır.

6) Üniversitede bulunan memur kadroları Memurin Kanunu dışına alınarak performans temelli periyodik (süreli) bir değerlendirme sistemine dayalı bir kanun oluşturmalıdır.

7) YÖK muhafaza edilmeli, ancak, yetkileri kısılarak sadece koordinasyon görevi bırakılmalıdır.

8) YÖK üyelerinde rektörlerde aranacak minumum kıstaslar aranmalı, YÖK Genel Kurulu'nda fen ve mühendislik bilimlerine, sosyal bilimlere, sanat dallarına göre dengeli bir dağıtım bulundurulmalıdır.

9) Meslek Yüksek Okulları kurularak bunların diplomaları, üniversite diplomalarından ayırılmalıdır.

İNTERNET "ÇÖP BİLGİ" DOLU

10) Meslek liselerinden üniversiteye devam etmek isteyenlere muhakkak bir katsayı veya imtihan uygulanmalı. Bu katsayı veya imtihan meslek branşına göre ayarlanmalıdır.

11) Yeni üniversite kurmak isteyen muhakkak labaratuvar ve kütüphanesiyle bir altyapı oluşturduğunu belgelemelidir. 'İnternet çağında kütüphaneye ne gerek var?' lâfı Amerika'da da yaygınlaşmakta olmasına rağmen gerçeği yansıtmamaktadır. İnternet ancak ne aradığını bilene ve bulduğunu değerlendirebilecek bilgiye sahip olana fayda sağlar. Zira internetteki 'çöp bilgi'nin miktarı, kaliteli bilgiden fazladır.

12) Üniversitelerde ve Meslek Yüksek Okulları'nda kaliteli kütüphaneci ve teknisyen kadroları yeterli olmalıdır. Bugün Türkiye üniversitelerinde ben daha bir tane 'uzman kütüphaneci' görmedim. Türkiye üniversitelerinde kütüphanecilik okuyanların feci durumlarını kendi tecrübemden biliyorum.

Bu kara günlerde sevgi ve hürmetle. (Prof. Dr. Celâl Şengör)"

Sonraki Haber