6 Şubat yarası hala kanıyor: Deprem bölgesindeki kadın ve çocuklar, nelere ihtiyaç duyuyor?
6 Şubat depremleri, hayatlarımızın seyrini değiştirdi. Bu zorlu süreçte elini taşın altına koyanlardan biri de, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu'ydu. Mor Yerleşkeler projesi, kadın ve çocukların umudu oldu. Projenin detaylarını ve bölgedeki ihtiyaçları, Canan Güllü ile konuştuk...
Türkiye, tarihinin en zor senelerinden birini yaşadı. 6 Şubat sabahı saat 04:17'de, milyonlarca insanın hayatı değişti. Öğle saatlerinde gelen ikinci büyük deprem ise, daha büyük bir yangının kapısını açtı. Bölge günlerce beşik gibi sallandı. Enkaz altından sağ çıkan her insan yüreklere bir umut, her cansız beden ise derin bir acı olarak kazındı. Kentler yerle bir oldu, insanlar doğup büyüdükleri sokakları, her gün yürüdükleri yolları artık tanıyamıyordu. Kimi eşini yitirdi, kimi çocuğunu; kiminin ise artık bir ailesi yoktu, ne anne baba sağ kaldı, ne de eş, kardeş, çocuk... Herkes hayatını, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı gerçeğini bilerek sürdürmeye devam etti.
Tarihin en büyük acısı, en büyük dayanışma örneklerinden birini de yaşattı. Bölgeye tüm ülke ve dünyadan yardım yağdı. Herkes gücünün yettiğini ortaya serdi. Çocuklar cep harçlıklarını, yaşlılar emekli maaşlarını gönderdi. Kimi sırtındaki montundan, kimi ayağındaki ayakkabıdan vazgeçti. Resmi kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler haftalarca bölgedeydi. Onlardan biri de, kadın haklarını korumak adına mücadele veren Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonuydu (TKDF).
TKDF, depremin ilk gününden bu yana sahadaydı. Bölgedeki ihtiyaçlar gözlemlendi, eksikler tespit edildi. Arama kurtarma çalışmalarının ardından sıra, dünyası başına yıkılan insanlara yardım eli uzatmaya geldi. Hayat devam ediyordu ancak artık herkes eksikti. Maddi kaybın boyutu büyüktü. İnsanlar en temel ihtiyaçlarından yoksundu. Hava soğuktu; can havliyle kendini sokağa atabilenlerin ayaklarında ayakkabı, üzerlerinde mont yoktu. Bir şişe su bulmak bile artık çok zordu.
Federasyon, resmi kurumların, STK'ların, bakanlıkların, özel sektörün ve gönüllülerin desteğini de yanına alarak, deprem bölgesinde müthiş bir çaba ortaya koydu. Afetin en çok zarar verdiği topluluklar arasında kadın ve çocuklar yer alıyordu. Onlarla özel olarak ilgilenebilecek, ihtiyaçlarına kulak verecek, ellerinden tutabilecek bir güce ihtiyaçları vardı. TKDF, tam da bunun için sahadaydı.
Bu noktada devreye "Mor Yerleşkeler" projesi girdi. Bu projeyle depremin vurduğu ve depremin ardından göçün yoğun olduğu kentlerde kadın ve çocuklara güvenli alanlar yaratılacak, temel ihtiyaçları karşılanacak, rehabilitasyon desteği sağlanacak ve bireyler hayata yeniden kazandırılacaktı. Öyle de oldu; proje, ilk günden bu yana büyük bir destek gördü. Bir insanın ihtiyaç duyabileceği her türlü ekipmanın yer aldığı konteynerler deprem kentlerine yerleştirildi. Hijyenik pedden çocuk bezine, tırnak makasından saç fırçasına, bilgisayardan televizyona, hatta çocuklar için pamuk şeker makinelerine kadar her şey ince ince düşünüldü. Sağlık ekipmanları, hijyen kitleri, kıyafetler, ayakkabılar... Özellikle çocuklar bu yerleşkeleri artık adeta bir yuva, bir okul gibi benimsedi.
Peki bu proje tam manasıyla hangi hedeflerler ışığında yaratıldı? Mor Yerleşkeler hangi kentlerde yer alıyor ve hizmet alanları ne? Bu hizmetten faydalanmak için herhangi bir ücret talep ediliyor mu? Deprem bölgesinde kadın ve çocuklar nelere ihtiyaç duyuyor? Merak edilenlerin hepsini, projenin başında yer alan isim olan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü yanıtladı.
"Kadınlar dezavantajlı gruplar, bu dönemlerde ikincilleşiyorlar"
MOR YERLEŞKELER PROJESİ NEDİR? HANGİ AMAÇLA ÇIKTINIZ BU YOLA?
Biz depremin ikinci gününden itibaren aslında etkisini ve zararlarını anlayabilecek deneyimde bir kadın örgütüyüz. Çünkü hem Marmara'da yaşanan depreme, hem Van'da yaşanan depreme, hem İzmir depremine, hem de Soma faciasındaki sıkıntılara yakın tanıklık ettik. Mor Yerleşkeler ile, psikososyal anlamdan öte, şiddetten arındırılmış güvenli alanlar yaratmak istedik öncelikle. Kadınlar dezavantajlı gruplar, bu dönemlerde ikincilleşiyorlar. Üstüne üstlük kadınlar aynı zamanda annelik vasıflarıyla geleneksel yapımız içinde öncelikli oldukları için kendi dertlerinden öte çocuklarına da barınma, beslenme, hijyen konularını halletmeleri lazım. Tüm bunlar için de Mor Yerleşkeler adını verdiğimiz 21 metrekareden oluşan 2 konteynere istediğiniz yere taşıyabileceğiniz anlamda; içinde bir çocuk gelişimci, bir psikolog ve yere göre değişiyor, sosyal hizmet ya da ebe hemşire çalışacak ve 1 yıl boyunca personellerin ücretli devam edeceği bir projeyi hayata geçirelim istedik.
"Depremin zarar verdiği illerde 224 bin hamile kadın vardı"
Neden ebe hemşire dedik? Çünkü tam da o dönemde Birleşmiş Milletler depremin zarar verdiği illerde 224 bin hamile kadın olduğunu açıkladı. Biz ilk hafta bunlardan biriyle karşılaşıp sorunu gidermeyi başarabilmiş bir örgüt olarak ortaya çıktık. İkincisi, bu süreçte bir çocuk gelişimci hikayemizin olması lazım çünkü çocuklar eğiyimden uzak, yokluğun içinde onların ruh sağlığını düzeltmemiz gerekiyordu. Bu süreç içinde de çocuk gelişimcinin orada olmasını önemsedik. Sürdürülebilir olması bizim için çok önemliydi çünkü gönüllülük bir süre sonra bitiyor, bunu çok derinden yaşadık. 11'inci ayına giren bir süreç. Hikayenin özünde (gönüllülük esasına dayanan çalışma sisteminde) sürdürülebilirlik yok. Bu nedenle de ticari olmalı, profesyonel olmalı, kurumsallaşmış olmalı.
Biz 18 ay o bölgede, depremin saha genişliğini de düşünürseniz, bu süre zarfında orada kalabilmek adına özel sektöre hazırladığımız konseptle çıktık. Dedik ki biz güvenli alanlar yaratmak istiyoruz buradaki kadınlar için. Emzirme odası, hijyen seti vermek, hamilelikten korunma malzemelerini vermeyi teklif ettik. Biliyorsunuz stres cinsel birleşmeyi fiziksel bir aktivite olarak artırıyor. Bu nedenle kadınlarda hamilelik oranı artıyor. Bunu önlemek adına hem önleyici tedbirler, hem hijyen setleri, hem mama, güvenli alanlarda kalabilecekleri, polis veya kolluk kuvvetlerine gidebilmelerini ve korunabilmelerini sağlamak adına sistemi hayata geçirmek adına yola çıktık. İlk hedefimiz her ilde birer tane olmak üzere 10 adetti. Ancak Hatay'ı gördükten sonra bu işin çok az olacağını düşündük ve bu sayıyı talebe göre yükseltmek istedik. Şanslıydık, bize güvenen özel sektör sayısı çok fazlaydı. Şu an sahada 30 adet yerleşkemiz var. Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya, Adana, Mersin, İzmit, Ankara, Hatay'da... Hatay'da 15 adet olmak üzere, toplamda 30. İzmit ve Ankara'da depremden geri dönüşler için var, buralara çok göç vardı. Şu an bu sistem çalışıyor, özel sektörün iyi bir desteğini aldık.
"Çocuğum altına kaçırıyordu, şimdi artık yapmıyor"
ADLARI NEDEN MOR YERLEŞKE?
Çok önemlidir, kadının rengidir mor, güvencedir. Bu karmaşa içinde, bu sürecin toz bulutu içinde mor rengi güvenebileceği bir yer olsun istedik. Oraya geldiğinde kadınlar kendini güvende hissetsin istedik. Bunu başardık, gerçekten bilinen bir marka olarak işveren sektöründe projemizi kabul eden arkadaşlarla süreci epeydir götürüyoruz. Yaklaşık 7 ay oldu. 7 aydan beridir günde bazen 125 kişiye kadar rehabilitasyon verebiliyoruz. Bu merkezler neredeyse kreş haline geldi. Çocuklar gelip eğleniyor, ders alıyor. Geri dönüşler muhteşem. Örneğin "Çocuğum altına kaçırıyordu şimdi artık yapmıyor. Korkmuyor. Size gelmediği gün gitmem gerekiyor diyor ısrarla gelmek istiyor." diyenler var. Bir öğrenim noktasına dönüşebildi. Biz depremin insan beyninde yüreğinde neler yarattığının yakın tanıklarıyız. Biliyoruz ki ilk etapta sadece Mor Yerleşkeler değil, hijyen setinin gönderilmesi, kadınların mobil tuvaletlere ulaşabilmesi, güvenli alanlarda olmaları çok önemliydi. Elimiz üstlerinde olacak. Özel sektörden bu projeyi 18 aya uzatma talebi geldi.
Biz 1 sene olarak yola çıkmıştık, 18 ay boyunca devam edecek. Dünya Sağlık Örgütünün söylediği üzere 18 ay sonra sahadan çekilmemiz gerekecek. Çünkü örgüt, sürekli orada kalırsanız bölgenin gelişimine bir süre sonra engel teşkil edersiniz diyor. Orada yerel inisiyatifin gelişmesine imkan tanımak için sahadan çekilmemiz gerekecek. Biz de şimdilik 12-18 ay üzerinden hedefimizi belirledik. Ondan sonra sahadan çekilirken ne yapacağımızın planını konuşacağız. Elimizde, içinde buzdolabından televizyonuna, kahve makinesinden bilgisayarına, teknik aksam olarak donanımlı, 1 oda 1 salonlu, tam teşekküllü 21 metrekarelik konteynerler var. Bunların her biri güvenlik alanında kameralarla kontrol ediliyor. Bu bizim için önemli. Biliyorsunuz hırsızlığın ve güvensizliğin had safhada olduğu bölgeler deprem sonrası... Bunu sağlamaya çalıştık elimizden geldiğince. Bir adım öndeyiz, deneyimimizi ortaya koyduk. Aile Bakanlığı, AFAD, il valilikleri, il başkanlıklarıyla deprem döneminde gelen iş birlikleri ile bugünlere geldik. "Dayanışma yaşatır" cümlesinin en güzel örneğini yaşıyoruz aslında...
MERKEZDEKİ HİZMETLERDEN YARARLANMAK İÇİN VATANDAŞLARDAN HERHANGİ BİR ÜCRET TALEP EDİLİYOR MU?
Bu merkezler vatandaşlar için ücretsiz. Biz çalışanlara ücret ödüyoruz, sigortalarını da yapıyoruz. Gönüllülüğün sürdürülebilir bir eylem olduğuna inanmıyoruz. Bir süre için geçerlidir gönüllülük. Bölgede 3 ay bu çalışan arkadaşlarımızın rehabilitasyon alıp kendilerini toplamasını bekledik, sonra da istihdam sağlamak adına bölgeden eleman temin ettik.
"Kim buradan yararlanmak istiyorsa kapılar ardına kadar açık"
Bugün geldiğimiz noktada iş yapan, para kazanan, en azından umutsuz olmayan bir grup çalışanımız var. Onların istihdamına katkı sunmanın mutluluğu ayrı. Kim buradan yararlanmak istiyorsa kapılar ardına kadar açık. Çocuklara patlamış mısır, pamuk şeker makineleri aldık. Mesela bir kadının meme ucunda yara oldu, belli markaların desteğiyle bunu önleyici malzemeleri sunan firmalarla iş birliği yapıyoruz. Mesela sıcaklarda sivrisinek ısırıkları oluyordu, onlar için firmalarla iş birliği yaptık. Bir firma sterilizasyon makinelerimizi temin etti. Çocukların oyuncaklarından tırnak makasına kadar, kadınların hijyen pedine kadar her türlü malzeme temin edildi.
"Deprem kitlerinin içinde hijyenik pedler yok, bu dönemde menopoza girmiş kadınların bile kanamaları oldu"
DEPREM BÖLGESİNDEKİ KADIN VE ÇOCUKLARIN EN BÜYÜK İHTİYAÇLARI NELER?
Hala aynı noktadayız. Şöyle bir sıkıntımız var bizim, bu depremden de bir ders çıkardık kendimize. Deprem anından sonra yardım yapma konusunda yarışıyoruz ve o yaptığımız yarışla malzemeler depremin de etkisiyle iyi bir ayrıştırma yapılamadığı için heder olup gidiyor. Aslında bizim depremde ilk etapta yapmamız gereken şey yardım götürmek yerine kurtarma operasyonu. Biz özel sektör ile bu konuda çalışma yapıyoruz ve diyoruz ki, deprem olduğu anda yardım götürmek yerine ilk 10 günde kurtarma operasyonlarını yapabilmek, ikincisi de, bunu Van depreminde de yaşamıştık, deprem kitlerinin içinde pedler yok. Bu dönemde menopoza girmiş kadınların bile kanamaları oldu. Dolayısıyla kadın pedinin, çocuk bezinin hayati önemi var. Tartışılmaksızın götürülmesi lazım bunların. Geldiğimiz noktada da hala bu sıkıntılar devam ediyor. Kadınlar istemeyi bilmiyorlar, nereden temin edeceklerini bilmiyorlar.
Şu an kış sezonu ve kıyafete ihtiyaçları var. Ped ve bezlerin yanı sıra kalın giysilere, bot ve montlara ihtiyaçları var. Barınma ve susuzluk problemleri var. Çok büyük bir deprem yaşadık, tanık olanlardan biri olarak söylüyorum, her yere erişmenin mümkün olmadığı bir ortamda, sivil inisiyatiflerin devrede olması gerekiyor. Palto, atkı ve kalın çoraplara ihtiyaç var. Yastıklara yorganlara ihtiyaçları var.
Bir de beslenme konusu var. Ekonomik güçleri yok, alım güçleri yok. Aileleri kendimize yoldaş edip maddi anlamda destek olmamız gerekiyor. Tüm bunlara hem çocukların, hem yetişkinlerin ihtiyacı var.
BU PROJEDE SİZE YARDIMCI OLMAK İSTEYENLER, KATKI SUNMAK İSTEYENLER NASIL BİR YOL İZLEMELİ?
0212 656 96 96, bu bizim ev içi şiddet acil yardım hattımız. Biz bu hattı depremde can kurtarmak, kayıp çocukları bulmak için de işlettik. Bize destek olmak isteyenler bu telefon numarası üzerinden iletişime geçebilirler. Bazı çocukların bursa ihtiyacı var, mesela Hatay'da 25 tane tıp fakültesi öğrencisi varmış, 25 kız öğrenciye burs bulmayı başardık. Benim için çok önemli kız çocuklarının üniversiteye devam etmesi. Kira yardımları yapılabilir. İnsanların da ekonomik anlamda zor durumda olduğu bir dönem ama üst üste koyduğunuzda, birer birer koyduğunuzda on eder o paralar. Buralarda yeni istihdam alanlarının açılması gerekir. Sürdürülebilirlik olmalı, taşıma suyla değirmen bir yere kadar döner.
DEPREM KENTLERİNDEKİ KADIN SIĞINMA EVLERİ NE DURUMDA?
Sıkıntı, çok sıkıntı. Mesela Gaziantep'teki sığınma evi yıkıldı. Yakın illere götürmeye çalışıyoruz. Mor Yerleşkelerin ilk hedefi dediğim gibi güvenli alanlar yaratmaktır. Deprem sonrası şiddet olaylarında artış var. İnsanların ruh sağlığının gerçek anlamda bozulduğu bir dönem. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan şiddeti depremin de etkisiyle farklı boyutlara büründü. Boşanma oranlarında bir artış var. Mor Yerleşke Hukuk'u da hayata geçirmeye başladık. Evliliklerde sorunların giderilmesi, mülkiyet hakkı gibi konuların öğrenilebilmesi adına elimizden geldiğince yardım yapmaya çalışıyoruz. Sığınaklar yeterli olmadığında yan illerden yararlanıyoruz.
"Deprem sonrası şiddet olaylarında artış var"
KORONAVİRÜS DÖNEMİNDE DE AİLE İÇİ ŞİDDET ARTMIŞTI. BELLİ Kİ BENZER BİR
DURUMLA KARŞI KARŞIYAYIZ, ÖYLE Mİ?
Burada daha farklı şeyler de yaşadık. İstismar olayı çok farklıydı. Örneğin bir şekerle bir çocuğu
kandırmak çok kolay çünkü çocuk bu depremden sonra korkuyor, ilgi istiyor. Gördükleri çevrenin her birinde bir dağınıklık var, başını okşayanın sevgisinden nasiplenmek istiyor. Bu da çocukları daha kandırılabilir bir pozisyona itiyor. Annelerin beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçları karşılama telaşı içinde bu durumları göz ardı edebildiği ortaya çıkıyor. Destek olan kurumların bu konuya ayrıca özel olarak bakması lazım. Kadınlar dulsa, yalnızsa, çadır kentlerde, konteyner kentlerde öncelikli olmalı. Bekar annelerin de önceliklendirilmesi lazım. Depremin ilk günü Diyarbakır'da yalnız bir kadına çadır verilmemişti. O kadar sıkıntı var ki...
İŞİN BİR DE MADDİ BOYUTU VAR... ÖRNEĞİN KONTEYNER MESELESİ. BU KONUYA NASIL YAKLAŞTINIZ?
Mesela depremden önce 40 bin TL olan konteynerler, birdenbire 100-200 bin liralara çıktı. Bizim ilk konteynerimiz 201 bin TL idi. Bunların içlerinin insan onuruna yakışır bir yaşam alanı şeklinde oluşturulması gerekiyordu. "Canım bir baraka atalım oraya, içine bir sandalye, insanlar gelsin kalsın" demedik. Oraya geldiğinde ısınabilsin, çay kahbe içebilsin, çocuğunun sütünü mamasını alabilsin, yaralarını iyileştirecek ilacına erişebilsin istedik. Bence bu proje dünya tarihine geçebilecek bir deneyim kazandırdı bizlere.
PROJE NE ZAMAN SONLANACAK?
31 Aralık 2024 tarihinde proje bitecek. Daha vakit var. Özel sektörün TKDF'ye olan güvenine çok teşekkür ediyorum. Kimi mesajlarıma 15 dakikada hemen dönerek "Biz buradayız" dedi. İyi niyetine, güvenine, desteğine ve toplumsallaşma hareketinde dayanışmaya olan inançlarına çok müteşekkirim. Bu benim için çok önemli.