İki kutbu da gezen uzman: Hiç ciddiye alınmıyor

Kuzey ve Güney kutupları insanların yaşadığı yerlere en uzak noktalar. Küresel ısınmadan en çok etkilenen bu bölgelerdeki değişimleri doğrudan hissetmiyoruz ancak kutuplardaki gelişmeler hayatlarımızı diğer bölgelere göre daha çok etkiliyor ve bu değişimler neredeyse hiç ciddiye alınmıyor.

Son Güncelleme:

Kuzey ve güney kutupları, aşırı soğuk iklimleri ve sert rüzgarları nedeniyle insanların yerleşimine pek müsait değil. Fakat bu iki kutbun hayatlarımıza etkisi, belki evlerimize yakın pek çok noktadan daha fazla.

Kutuplar, iklimimizi, hava modellerimizi, hatta deniz ürünleri tedarikimizi düzenliyorlar ve şu an yeryüzündeki bütün noktalardan daha hızlı ısınıyorlar. İklim ve çevre yazarı Aryn Baker, iki kutupta da gözlemlerde bulunduğunu ve kutuplardaki bu ısınmanın dünyanın yerleşime müsait diğer enlemlerinde yaşayanları ne kadar etkilediğinin henüz ciddi şekilde vurgulanmadığını söylüyor.

PENGUENLER İKLİM KRİZİNİN EN ÖNEMLİ GÖSTERGELERİNDEN

Antartika'daki çember sakallı penguenler, esas olarak bölgeye özgü karideslerle (kril) besleniyorlar. Bu kabuklu canlılar deniz besin zincirinin temelini oluşturuyorlar. İnsanların da yaygın tükettiği ton balıklara kadar bütün deniz canlıları krillerle veya krilleri yiyenlerle besleniyor. Kriller de alg ve plankton gibi canlıları tüketiyor. Karbon emisyonunun artırdığı küresel sıcaklık da buzulların erimesine neden oluyor. Bu da dünyadaki kril popülasyonun devamlılığının neredeyse durma noktasına gelmesine yol açabilir. Yani, buzulların erimesi bir domino etkisiyle besin zincirinin neredeyse her aşamasını etkiliyor. The Stony Brook'un araştırmacılarına göre, son 50 yılda bazı çember sakallı penguen gruplarının nüfusu yüzde 77 oranında azaldı

Aryn Baker, “Güneş enerjisi kullanın, penguenleri kurtarın” gibi ifadelerin bir slogan olmaktan öteye gidemediğini aktarıyor. Baker'a göre, iklim değişikliği insanların neredeyse hissedemeyeceği yavaşlıkta ilerliyor. Fakat penguenler gibi daha savunmasız canlılar iklim değişikliğini daha sert hissediyor ve bu değişiklik bir domino etkisiyle bizim yaşantılarımıza kadar geliyor.

Buzulların erimesi bölgedeki canlıların yaşamlarını doğrudan, bizleri ise dolaylı olarak etkiliyor. Fotoğraf: Shutterstock

NELER YAPILIYOR?

Enerji tüketimi, seyahat ve beslenme gibi konularda iklim bilimcilerin söyledikleriyle hayata geçirilenler arasında uçurum büyüklüğünde farklılıklar olduğuna dikkat çeken Baker, bu konuda şunları söylüyor:

6 Şubat 2020'de Antartika'da en yüksek sıcaklığın, 18 santigrat derecenin ölçüldüğünü kendi gözlerimle gördüm. Uzakta gibi görünen çevresel felaket tehdidi hangi aşamada şiddetli bir aciliyet olarak kabul edilecek? Bütün buzullar eridiğinde mi?

Baker, Kuzey Kutbu'nda da durumun güneyden farklı olmadığını aktarıyor. Antartika'da en yüksek sıcaklığın ölçülmesinden 5 ay sonra Sibirya'da da tarihi bir sıcaklık rekoru kırıldığını söyleyen Baker, 20 Haziran 2020'de bölgedeki bilim insanlarının 30 dereceyi gördüğüne işaret ediyor. Baker ayrıca, kar fırtınalarıyla bilinen bölgede orman yangınları yaşanmasının bu trajik durumun bir göstergesi olduğunu vurguluyor.

2020, iki kutbun da en sıcak olduğu ve en çok buzul erimesini yaşadığı yıl olarak tarihe geçti. Güneş ışınlarını geri yansıtacak yeterli miktarda buzul olmaması, bütün sıcaklığın okyanusun derinlerine kadar ulaşmasına neden oluyor. Bu da su seviyesinin yükselmesine, rüzgar hızlarının değişmesine, yüksek hava akımlarının hızının düşmesine neden oluyor. Baker, “Bizler de bunların küresel ekosisteme etkilerini, büyük kuraklıklar, sıcaklıklar, seller ve fırtınalar olarak görüyoruz” diyor.

Dünyanın en yüksek enlemlerinde gerçekleşenler yeryüzündeki herkesi etkiliyor; tabii en çok da oralarda yaşayanları etkiliyor. Yavaş yavaş daha aşağı enlemlere doğru da geliyor. Baker, “Bilim ne yapılması gerektiği konusunda net: İklim felaketinin önüne geçilebilmesi için 2030'a kadar sera gazı emisyonunu 2010'lu yılların yarısı seviyesine indirmemiz gerekiyor” uyarısında bulunuyor. Baker sözlerine şöyle devam ediyor:

Özellikle dünyanın görece daha gelişmiş ve daha şanslı yerlerinde yaşayanların kısa sürede gerçek fedakarlıklar yapması gerekiyor. Her iki kutba da gittim ve buralardan, söz konusu felaket karşısında harekete geçme konusundaki küresel isteksizlikten ötürü duyduğum hüsran ve korkuyla döndüm. Biz kutupları ne kadar korursak, onlar da bizi o kadar koruyabilir...

*Bu haberde Time dergisinde "After Visiting Both Ends of the Earth, I Realized How Much Trouble We’re In" başlığı ile yayımlanan makaleden faydalanılmıştır.

Kaynak: Web Özel

Sonraki Haber