Avrupa Birliği nasıl yasa yapıyor? Dizele yasak geliyor mu, gelmiyor mu?

Avrupa Birliği, 2035'ten itibaren yeni benzin ya da dizel motorlu araç üretimini yasaklama yolundaki uğraşlarını nihayete vardırmak üzere. Tarihi oylamaya günler kala çatlak sesler de çıkıyor. Peki konu daha önce karara bağlanmamış mıydı? AB nasıl yasa yapıyor?

Son Güncelleme:

Hatırlanacağı üzere hem Haziran hem de Kasım 2022'de Türkiye'de ve dünyada “AB'de benzinli ve dizel otomobil satışları 2035'ten itibaren yasaklandı” başlığı gündemde kendisine geniş bir yer bulmuştu. Karbon salınımını ve emisyonları sıfıra indirmeyi hedefleyen AB için konu oldukça önemli ancak henüz “yasaya” dönüşmüş bir durum yok. Son olarak Avrupa Parlamentosu (AP), konuyu 14 Şubat'ta gerçekleştirdiği Genel Kurul oturumunda oyladı, tasarı 340 "evet", 279 "hayır" ve 21 "çekimser" oyla kabul edildi.

Fakat iş bununla bitmiyor. Düzenleme, bu aşamadan sonra AB Bakanlar Konseyi tarafından resmen onaylanmasının ardından yasalaşacak. Yani 7 Mart'ta, düzenlemeye ilişkin en kritik oylama yapılacak. Söz konusu oylamaya günler kala AB'nin en etkin gücü ve otomotiv devi Almanya ile bir başka otomotiv devi İtalya'da yetkili makamlar yasanın mevcut haline karşı çıkan açıklamalarda bulunuyor. Peki tüm bunlar ne anlama geliyor? AB'de yasa yapma süreçleri nasıl işliyor?

Bu sorulara yanıt bulmadan önce Almanya ve İtalya'da yetkili makamların konuya ilişkin ifadelerine bir göz atmak gerek.

ALMANYA'DAN MUAFİYET TALEBİ

Almanya Ulaştırma Bakanı Volker Wissing, plana destek vermeyeceklerini açıkladı. Yasaya onay vermek için “AB'nin yenilenebilir enerji ve havadaki karbondioksiti yakalama ile üretilen sentetik yakıtlarla ilgili bir muafiyet getirmesi gerektiğini” söyleyen Wissing, AB Komisyonu'nun bu konuda henüz bir düzenleme teklifi hazırlamadığını ifade ediyor.

Almanya Ulaştırma Bakanı Wissing (solda) AB Bakanlar Konseyi'nde tasarıya "hayır" oyu vereceklerini açıkladı. Ancak Almanya'nın vetosu yasanın çıkmasını engellemeye yetmeyebilir. Fotoğraf: Reuters

İtalya Enerji Bakanı Gilberto Pichetto Fratin de karşı oy kullanacağını belirtmekte. Fratin, sıfır emisyona ulaşmanın tek yolunun elektrikli otomobil tercihi olmaması gerektiğini vurguluyor.

Lakin iki ülkenin vetosu yetmiyor. Oylamanın yapılacağı Brüksel'den yetkili bir ağız ise Welt'e açıklamalarda bulunurken oylamanın bıçak sırtı olduğunu söylüyor ve “Wissing anlaşmaya dinamit koyabilir. Başarabileceğini sanmıyorum ancak ihtimal de yok değil” ifadelerini kullanıyor. Welt'in aktardığına göre Almanya'nın yanına İtalya'yı da alarak ve kendisine Doğu Avrupa'dan iki müttefik bularak yasayı veto ettirmeye çalışması bekleniyor.

AB'DE TASARILAR NASIL YASALAŞIYOR?

AB'de yasa yapma süreçlerinin nasıl işlediğine dair sorumuza yanıt veren Marmara Üniversitesi Avrupa Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Emirhan Göral, süreci şöyle özetliyor:

“Yasa tasarısını hazırlayan şu an Ursula Von Der Leyen'in başında bulunduğu Avrupa Komisyonu. Üyeler, AB düzeyinde yapılan yasalara uymak zorunda. Bu da AB düzeyinde yapılan bir yasa. Almanya veto etse de yasa geçerse uymak zorunda.”

“Avrupa Komisyonu'nun altında bakanlıklar gibi hareket eden uzman bürokartların çalıştığı branşlar var. Örneğin enerjiden ya da ulaştırmadan sorumlu komisyon gibi” diyen Doç. Dr. Öral şöyle devam ediyor:

“Bunlar tasarıyı konunun tüm paydaşlarıyla müzakere ederek hazırlıyor. Sonra hazırlanan tasarı iki kuruma gidiyor. Biri AB Bakanlar Konseyi biri de Avrupa Parlamentosu (AP). İkisinin de onaylaması gerekiyor. Biri onaylar, öteki onaylamazsa yasa çıkmaz. AP bu yasayı onayladı.”

Doç. Dr. Göral, 340 "evet", 279 "hayır" ve 21 "çekimser" şeklinde çıkan sonucun dikkat çekici olduğunu dile getiriyor ve “Genellikle yüksek oranda fikir birliğine varan AB'nin bu konuda ciddi soru işaretlerine sahip olduğu gözüküyor” diyor.

Almanya'nın en büyük nüfus ağırlığına sahip ülke olmasına da dikkat çeken Doç. Dr. Göral, “AB Bakanlar Konseyi'nde ülkelerin nüfuslarına göre belli ağırlıkları ve buna göre oy hakları var. Kararlar, nitelikli oy çokluğuyla geçiyor” ifadelerini kullanıyor.

NİTELİKLİ OY ÇOKLUĞU KAVRAMI VE 'EN AZ DÖRT ÜLKE' KURALI

Nitelikli oy çokluğu meselesini açmakta yarar var. 2009'da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması'na göre Avrupa Komisyonu'ndan gelen tekliflerde oyların yüzde 55'ini almak ve onaylayan ülkelerin AB nüfusunun yüzde 65'ini oluşturması tasarının yasalaşmasına yetiyor. Ayrıca veto için ise en az 4 ülkenin karşı çıkması gerekiyor.

“En az 4 ülke” kuralı şunu sağlıyor. Örneğin mevcut durumda Almanya, Fransa ve İtalya'nın veto etmesiyle üyeler nüfus ağırlığında yüzde 65'i bulamıyor. Hatta Almanya ve Fransa'nın ağırlık toplamı (18.59+15.16) yüzde 33.75. Yüzde 1.31 ağırlığı bulunan Danimarka ile üç ülke yüzde 35'i aşabiliyor ancak bu da yetmiyor. AB şu ifadeyi kullanmakta:

“Üye devletlerin nüfusunun yüzde 35’inden fazlasını temsil eden asgari Konsey üyelerinden bir fazla...”

Bununla 27 ülkenin 24'ü “evet” demişken sadece nüfus çoğunlukları nedeniyle “büyük” ülkeler, tasarılara kağıt üzerinde taş koyamıyor. Örneğin 2008'de 147 Konsey kararının 128'inin oybirliği ile geçtiği bir sistemde aslında tam konsensus isteniyor ancak bu yasa, AB pratiklerini de zorlayacak gibi.

Doç. Dr. Göral, daha önce haberleştirilen süreçlerin tasarıya ilişkin ön protokoller ve görüşülmesinin kabul edilmesi gibi kararlar olabileceğini ifade ederken 7 Mart'ta veto çıkması halinde tasarı AP'den geçtiği için AB Uzlaşma Komitesi'ne gideceğini ve burada çeşitli düzenlemeler yapılabileceğini ifade ediyor.

Kaynaklar: Welt, Euronews, AA, AB Türkiye Delegasyonu, İKV, AB Bakanlar Konseyi, Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı

Kaynak: Web Özel

Sonraki Haber